MENÜ
İzmir 20°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Darbukaya aşığım
20 Aralık 2018 Perşembe 00:00

Darbukaya aşığım

Hanzade Ünuz perküsyon ustası Hamdi Akatay ile konuştu.

İzmir Tepecik Tenekeli mahallede…

Renk ve neşenin eksik olmadığı coğrafyada…

Sabah henüz kahvaltıda cümbüş başlayan bir evde…

Türkiye’nin en büyük Roman mahallesinde…

Müziğin içine doğdu.

Hamdi Akatay’ın genlerinde ritm, dünyasında müzik var.

Darbuka aşkı 5 yaşında başladı.

50 yıldır çalıyor.

Bugün dünyaca tanınan bir perküsyon ustası.

Beş yıl kadar önce memleketi İzmir’e, Tenekeli mahalleye geri döndü.

Yetenekleri kaynak suyu gibi boşa akıp giden Roman gençlere sahip çıktı.

Tepecik Filarmoni Orkestrası’nı kurdu.

Doğu ve Batı müziğini buluşturdu, inanılmaz işlere imza attı.

“İlle de Mozart olsun” dedi, klasik müziği farklı yorumladı.

Tepecik Filarmoni Orkestrası’nın dünya starlarıyla sahne almasını sağladı.

Roman kültürünün zenginliğini paylaşmak ve tanıtmak istiyor.

Hamdi Akatay 20 bin nüfuslu Tenekeli mahallenin dışa açılmasını…

İzmir’de bir Roman Enstitüsü kurmayı istiyor.

Gündemdeki en yakın projelerinden birinin adı “Roman a Fashion”…

Roman genç kızlarının modellik yapacağı defile için çok iddialı...

Hamdi Akatay,  “Adriana Lima gelsin, 9/8’lik ritmlecatwalk yapsın da görelim” diyor.

 

KAHVALTIDA CÜMBÜŞİzmir Yenişehir’de 1963 yılında doğdum. Babam 3 yaşında Yugoslavya İştip’den gelmiş. Babamın da ritimci olması sebebiyle çok küçük yaşlarda darbuka ile tanıştım, 5 yaşında çalmaya başladım. Cümbüşlü bir evdi, sabah kahvaltıda başlardık müziğe. Şu anda da bizim evde aynısı devam ediyor, sabah herkes darbukaları alıp çalmaya başlıyor. Tepecik Tenekeli mahalle açıkhava konservatuarı gibidir, müziğin 18 saat yaşandığı bir bölgedir. Ben çocukken  şu anda pavyon denen ama iyi müzisyenlerin okulu diyebileceğimiz mekanlarda Türk Müziği yapılıyordu. Babam Memduh Akatay da çok değerli bir müzisyen olduğu için küçük yaşta çok iyi müzisyenlerle tanıştım.

Ben darbukaya aşıktım, okul hayatım müzik nedeniyle beşinci sınıfta bitti. Hep müzik sevdasından. O yıllarda Hint müziğini çok dinlerdik, mahallede Hint müziği, Arap müziği sevilir. Hala da öyledir, fanatikleri vardır. Okuma yazma bilmeyen adamlar Hintçe parçalar söyler bizim mahallede, örneğin Hint Raci vardır bizde meşhur. Ben kendimi bildim bileli Hint müziği dinlerim, bugün eğer başarılıysak TafoKhan, Zakir Hüseyin gibi o büyük ustaları dinleyerek bugünlere geldik.

AĞACIN TEPESİNDE FERDİ TAYFUR DİNLERKEN…Benim asıl hikayem 1979’da Ferdi Tayfur’un İzmir Ekici Över’deki bir konseriyle başladı. Her gün fuarda Ekici Över’in salonunu görmek için ağaç tepelerine çıkar, Ferdi Tayfur’u ve orkestrasını dinlerdik. Onun darbukacısı Pabuç Ahmet, şef kemancısı İskender abi vardı. Baktım bir akşam Pabuç Ahmet sahneye çıkmadı, bana Pabuç Ahmet İstanbul’a kaçmış sen çalacaksın hemen sahneye çık dediler. Ben henüz 16 yaşındayım, orkestrada en ağır toplar var. Şu anda Türkiye’de müziğe yön veren isimlerin hepsi  sahnede. Rıfat Şanlıer, İskender Şencemal, Burhan Bayer, Mustafa Sayan, Selçuk Tekkay ve Ferdi Tayfur. Benim burada kendimi göstermem lazım dedim ve bayağı iyi çaldım. O geceden sonra İzmir’de bir Hamdi Akatay var çok iyi dediler. Bana da İstanbul kapısı açılmış oldu. 12 yaşında para kazanmaya başladım, 43 senedir profesyonel olarak sahnedeyim. Dünyanın hemen hemen tüm büyük sahnelerinde, caz festivallerinde çaldım dünyayı gezdim. Civan Gasparyan, Susheela Raman, Kutsi Ergüner, Erdal Kızılçay gibi çok önemli sanatçılarla çaldım. Yurt içinde de sahnesinde çalmadığım sanatçı yoktur, İsmail Tunçbilek gibi çok önemli isimlerle sahne aldım var.

CEM YILMAZ GELSE…Ben dünyanın her yerini geziyorum, İstanbul’da 33 yıl yaşadım. Ama her dört ayda bir İzmir’e mahalleme gelmesem, o enerjiyi almasam İstanbul’da kalamıyordum. Bizim mahallede yaşadığını hissedersin, şakalaşırsın, sınıf kavramın olmaz. Adamlar hayatın içinde öyle bir törpüleniyorlar ki, yokluk, sıkıntı, mücadele bol ama neşe de bol. Gider Topal Erkan ile pişti oynarım, boyacı Mesut’la şakalaşırım, Bom Bom Ömer ile iskambil oynarım. Tenekeli Mahalle’de yeteneğinin farkında olmayan insanlar yaşıyor.

Söylüyoruz, buraya bir sanat merkezi açın diyoruz. Roman kültürü dünyada tanınan incelenen bir kültür, bizdekiyetenekler boşan akan kaynak suyu gibi heba oluyor. Bizim çocuklar Küldürella diye bir çocuk oyunu hazırlamışlar kendi kendilerine, inanılmaz güzel. Bu çocukların cebinde içecek çay paraları yok. Cepleri delik belki ama hayatı o kadar hafifletmişler ki,Sindirella’nın komedi versiyonunu yazmışlar gülmekten kırılıyoruz. Tenekeli mahalle kahvelerinde bir espriler vardır, yıkılırsınız. Cem Yılmaz gelse on tane film çıkartır bizim mahalleden.

UNUTULMUŞ MAHALLE TEPECİKBen Tenekeli Mahalle’yi İzmir’e, Türkiye’ye ve dünyaya tanıtmak için geri döndüm. Dört yıldır İzmir’deyim, hiç tüh demedim. Ben İzmirsiz yapamam. Başka şehirlerde yaşayan arkadaşlara da rol model oluyorum, onlar da gelmek istiyor. İstanbul’da artık yaşayamıyoruz diyorlar. Artık ulaşım o kadar kolaylaştı ki Fatih’ten Kartal’a gidene kadar, İzmir’den yola çıkıp Bostancı Gösteri Merkezi’nde sahnede oluyorum.

Ben deli miyim? Tarkan’ı, Sezen’i, Sibel Can’ı, İbrahim Tatlıses’i bıraktım geldim. O kadar parayı bıraktım neden İzmir’e geldim? İstanbul’dan geldiğimde çok zengindim, şimdiyse ruhum, gönlüm çok zengin. Bizde herkes evinin önünü süpürse çok yol kat edeceğiz ama dışarı açılmayı bilmiyoruz. Bizim mahallede 25 yıldır hiç dışarı çıkmamış olan insanlar var. Bütün hayatını Tenekeli Mahalle’de geçiriyor, burada çok güzel farklı bir kültür var. Unutulmuş mahalle Tepecik, aslında çok biliniyor ama üstü örtülüyor. Ben de Tepecik Mahallesi’ndeki kültürü İzmir ile dünya ile buluşturmak istiyorum.

ROMANLARIN BAYRAĞINI AÇTIMBen Romanların  bayrağını açtım. İzmir de Roman kültürünü yeterince tanımıyor, bizler müzik ve sanat yoluyla kendimizi tanıtmak istiyoruz. Tenekeli Mahalle 20 bin nüfuslu dünyanın en büyük roman mahallesi. Dünyanın en tehlikeli 50. bölgesi kabul ediliyor. Ama biz kendimizi ifadede başarılı olamıyoruz, 20 binlik nüfus içinde sadece 14 üniversiteli genç varsa bunda bir sıkıntı var demektir. Sıkıntı burada, yeter mi yetmez. Roman olmak sadece çiçek satmak, fal bakmak değildir. Biz hayatın bütün güzel yerlerinde olmalıyız, kesinlikle eğitim almalıyız. Ama maalesef konservatuvarda da Roman çocuklarını kabul etmiyorlar, çok zor alıyorlar. Maalesef hala ayrımcılık yapılıyor. Aslında Roman toplumu Türkiye’nin ve dünyanın çok güzel bir rengidir, bunu kabul etmek lazım.

BİZİM YAZILIM FARKLIRoman olmanın avantajı fiziksel bir şey, Allah Roman insanını müzikte 1 – 0 önde yaratmış. Yazılımda bir farklılık var, gelin mahalledeki boyacıya darbuka verin bana gayet rahat eşlik edebilir. Böyle bir durum var, gerçek bu. Madalyonun diğer yüzünde sıkıntı var, biz serbest salınım yaşıyoruz. Daralmayı sevmiyoruz ama daralmak da lazım bazen. Biz dış dünyada ne oluyor, hayatın diğer alanlarında neler oluyor onu bilmiyoruz. Biz de başka kültürlere dokunmuyoruz. Nasıl ki 5 Mayıs akşamı hıdırellezde Tenekeli Mahalle’ye bir milyon kişi geliyorsa, normal zamanda da gelsinler istiyorum. Portekiz’de bunu yapmışlar, son derece renkli bir Roman mahallesi var, herkes ziyaret ediyor.

İLLE DE MOZART OLSUNTepecik Filarmoni Orkestrası,2014 yılında kuruldu. Mahalledeki yetenekli, konservatuarda okuyan Roman çocukları bir araya getirdim. İlle de Mozart Olsun projesiyle Mozart’ın müziğini kendi coğrafyasında dünya caz ustalarının parçalarıyla entegre ettik.Bizim özelliğimiz Mozart’ın notalarını Romanlaştırmamız, eser aynı ama dokusu değişik. Mozart, ChickCorea, Orhan Gencebay, Haydar Tatlıyay, AstorPiazzola gibi üstatların parçalarını miks ediyoruz. Bizim Tepecik Filarmoni kemik orkestramız 12 kişi ama alt grupla birlikte 35 kişilik bir ekibiz. Bu orkestra aynı zamanda doğu ve batı müziğini çalabilme yeteneğine sahip. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsallaşmış etnik Filarmoni Orkestrası’nı kurmak gibi bir iddiamız var.

UÇARAK ÇALIYORUMTepecik Filarmoni Orkestrası’nın şu anda bilinirliliği arttı, dünyadaki menajerler tanımaya başladı. Yabancılar bu müziği nasıl yaptığımız anlayamıyor ama çok seviyor, adeta zıplıyorlar. Bu müzik gizli, CocaCola’nın sırrı gibi sırrı var. Zorlu Center’da Kal Der için konser verdik, Türkiye’yi yöneten insanlar vardı davetli olarak. İkinci bölümde ne oluyor böyle diye çarpıldılar (gülüyor). Ben Royal Filarmoni, Berlin Filarmoni ile de çaldım, bütün büyük sanatçılarla aynı sahneyi paylaştım ama bu genç adamlarla beş santim yukarıda çalıyorum, adeta uçuyorum.  Hepsi çok yetenekliler, hepsi özel çocuklar…

DİNLEYEN DUMUR OLUYORDinleyenler dumur oluyor, çocuklar çok yetenekli biz de çok keyif alıyoruz çalarken. Ama çalışmak için hala bir yerimiz yok, mahallenin kahvelerinde prova yapıyoruz. Dünya bizi tanıyor, repertuarımız çok iyi. İlk konserimiz Selahattin Akçiçek’te idi, daha sonra Rusya’da, Moskova’da, Sırbistan’da çaldık, Adnan Saygun’da çaldık ve son konser Zorlu Center’da idi. Aradaki farka bakar mısınız? Şimdi de Zakir Hussain ile çalmak için hazırlık yapıyoruz, o da bu işin tavanıdır en üst noktadır.İddia ediyorum biz Tepecik Filarmoni Orkestrası dünyanın en iyi etnik müzik grubuyuz. Bizim notaları Berlin Filarmoni Orkestrası’na ver, Tokya Filarmoni Orkestrası’na ver çalamazlar. Bizse provalarımızı sokakta yapıyoruz. Ama belki de böyle daha güzeldir, bize yer vermesinler, biz sokakta çalalım, sokakta çalışalım.

TEPECİK FİLARMONİ ADI KULLANILIYORTürkiye’de şöyle bir durum var, Romansanız maça 2 – 0 mağlup başlıyorsunuz. Biz kurduğumuz Tepecik Filarmoni Orkestrası ile maçı önce 2 – 1 yaptık. Yaptığımız diğer işlerle 2 – 2 oldu, şimdi 3 – 2 öndeyiz ama bazıları hala ne yaptığımızın tam olarak farkında değil. Ne yazık ki Tepecik Senfoni adlı grupla karıştırıldığımız da doğrudur. Onlar bu işin keyfini sürüyorlar doğrusu. Sahnede bozuntuya vermeyip Hamdi Akatay adına plaket aldıkları bile oldu. Adımız kullanılıyor. En son olarak uyarmak zorunda kaldım, çocuklar bizim cebimizden paramızı çalıyorsunuz dedim. Onlar her akşam bir kulüpte çıkıyorlar zaten, ama bizim Tepecik Filarmoni’deki çocuklar konservatuvarda okuyor, ayda bir işe gidiyoruz. Siz de biraz çalışın, goygoy müziği ile bir yere gelemezsiniz dedim. Bizim adımızı kullanmaya devam ederseniz bu istismara girdiği için mahkemeye başvurmak zorunda kalacağız diye uyardım.

PARMAKLARIM PATLARDIŞimdi artık sadece darbuka çalmakla olmuyor, kendini geliştirmek zorundasın. Stüdyoya bir kamyon aletle giriyorsun. Darbuka, bendir, tef, tabla, kajon, bongo, uzak doğu aletleri hepsini çalacaksın. Ben günde minimum iki saat çalıyorum, egzersiz yapıyorum. Biz parmak tekniği ile çaldığımız için çok nankördür. Kalecilik gibi, kasları hep diri tutmak gerekiyor. 50 senedir çalıyoruz, parmaklar artık acımıyor ama ilk yıllarda çok acırdı. Gelin gibi kınalı gezerdim ben, ellerim patlardı annem kına yakardı. O zaman bakır darbuka çalardık, parmakları patlatır. Ama son yıllarda patlamamaya başladı, sıkıldı ben bu adamın peşini bırakayım dedi (gülüyor). Teknikle alakalı artık parmak tekniği ile çalıyoruz eskiden kuvvetle çalardık, şimdi 24 saat durmadan çalabilecek noktadayız.

DÜM VE TEK ARASINA SIKIŞMIŞBiz dünyada Hindistan’dan sonra ritm zengini ikinci ülkeyiz. Tasavvuf müziğinde, klasik Türk müziğinde kullanılan ölçüleri Avrupa’da çaldığınızda karşıyı cezbetmiyor. 5/4’lül 15 zamanlı çalıyorsunuz, 20 zamanlı çalıyorsunuz olmuyor. Bu coğrafyaların 2/4’lük zamandan 120 zamana kadar ritmi var, 88 ölçü var. Abdülkadir Meragi’denRafetta Bey’e kadar olan 700 yıllık bir zaman, Biz 30 yıllık bir çalışmanın ardından 88 ölçü menüsünü 430’a çıkardık. Kompozisyon yapabiliyoruz, her şeye uyumlu hale getirdik.

Güzelim coğrafyamızda akademisyenler müziğimizi düm ve tekin arasına sıkıştırmışlar. Sadece düm ve tek, oysa darbuka ve bendirin üzerinde 17 vuruş var. Sadece düm tekten oluşmuyor. Biz parmak tekniğini Evrensel Darbuka Metodu kitabımıza yazdık. Piyanodaki gibi her vuruşun hangi parmakla nereye vuruyorsak bir tercümesi var, şifresini çıkardık. Darbuka Metodu Royal Academy’nin müfredatına girdi ama Türkiye’de gündeme gelmedi. İyi ki perküsyon çalmışım ama dünyanın en zor aletini seçmişim. Ritm birimiyle uğraşmak gerçekten çok zor. İki senede darbuka çalabilirsiniz ama ritim birimiyle, ritim zamanıyla uğraşmak çok zor.

ADRİANA LİMA GELSİN, 9/8’LİK CATWALK YAPSIN DA GÖRELİMYeni kalmak için hep proje üretmek lazım. İlişkilerde bile kendinizi update etmedikten yenilemedikten sonra o evlilik monotonlaşır. Müzikte de böyledir. Gazapizm Anıl kardeşimizden bir teklif geldi proje hazırladık, şubat ayında ortak bir çalışmamızı seyircilerin beğenisine sunacağız. “Roman A Fashion” diye bir proje hazırladım, dünyada örneği olmayan bir Roman Defilesi olacak.Kızlar roman müziğiyle yürüyecek sahnede, 9/8’lik catwalk yapacaklar. Adriana Lima gelsin de yürüsün bakalım sahnede 9/8’lik de görelim… Tamamen etnik bir defile olacak, şu anda kızlar çalışıyorlar. Finalde tabii ki dans gösterisi de olacak, çok acayip bir proje. Sponsor arayışındayız şu anda. Kızlar hep bizim mahalleden olacak, onlara da ekmek parası kapısı açılacak. Nasıl güzel kızlarımız var, manken gibi sadece biraz sosyal eğitim vermemiz gerekecek.

ROMAN ENSTİTÜSÜ KURMAK İSTİYORUMHamdi Akatay Etno Jazz Ensamble diye bir projem de var. Caz festivallerine gidiyoruz, dünya müziğini roman müziğine entegre ediyoruz. Büyük ustalara sahne yapmak istiyorum, onları bir araya getirmek istiyorum. Ben bugüne dek belki 10 bin albüm çalmışımdır, ABD’de yaşasam Beverly Hills’te otururdum. Yerel yönetimler festivallerde hep eller havayı tercih ediyor, bizim müziğimizi kavrayamıyorlar. Biz bir kültür misyonu üstlendik, benim işim puzzle birleştirmek.Amacım İzmir’de  bir Roman Enstitüsü kurmak, kültürümüzü tanıtmak.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 İzmirli
 29 Aralık 2018 Cumartesi 22:42
Kutluyorum büyük bir başarı öyküsü benim önerim hıdrellez’de roman festivali yapılsın yerel yönetimler destek versinler.izmir burada da farkını göstersin.
 Yeşim Yucal
 20 Aralık 2018 Perşembe 22:53
Okurken oturuyordum ama içimde ayakta alkışladım! Kültür ve ona sahip çıkmak hele böyle ayrıştırılırken ne kadar daha değerli. Yazı bizi aldı o kültüre, heyecana, kararlılığa, herşeye rağmen neşeye götürdü...
 Oğuz
 20 Aralık 2018 Perşembe 10:01
Hamdi kardeşimi gönülden tebrik ediyorum. Sanatçı, insan, değer bu işte. Çok hüzel işler yspmış gerçekleşebilecek olağan üstü hayalleri var. Yolu sçık oldun. Kendisi ile tanışmak isterdim. Keşke çorbasında bir tutam tuzum olsa..
Diğer Röportajlar
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz