MENÜ
İzmir
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
'Mini mini birler'in gözlerinde neler okudum?
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
12 Eylül 2017 Salı

'Mini mini birler'in gözlerinde neler okudum?

Annesinin elini sıkı sıkı tutuyordu…

Sanki hiç bırakmak istemiyor gibiydi…

Beyaz tişört, ekose mini mini etek…

Şirin mi şirin…

Sabah saatler 08.00’i gösteriyordu…

Yer, İzmir’in ünlü Mithatpaşa Caddesi…

Minik kız ve annesi büyük olasılıkla özel bir okulun servisini bekliyorlardı…

Malum, dün sadece ilkokulların birinci sınıfına başlayanlar için ders zili çalacaktı...

Servis minibüsü geldi; anne “mini mini birinci sınıf” öğrencisi kızın elini bıraktı… Birbirlerine camın arkasından el sallayarak veda ettiler…

Onlara iki adım uzaktaki taksi durağındaydım…

Minibüse binerken iri yeşil gözlerin sahibesi küçük kızın gözlerine baktım…

Belli ki, son iki ya da üç yıldır anaokuluna devam ettiği için aracın içindeki çocuklar arkadaşıydı… Hemen sarmaş dolaş oldular…

Sahneyi değiştirdim, minibüsün ardından…

O küçük kızın 12 yıl sonra, liseden mezun olduğu günleri hayal ettim… Mezuniyet baloları… Masal Prensesleri gibi verilen pozlar ve “Hangi üniversite?” heyecanı aynı potada kaynayıp, gitti…

Kurgu-bilim ya da fantastik filmlerde olduğu gibi “o küçük kız”ın 12 yıl sonrasını, yani takvimlerin “2029”u gösterdiği günleri düşledim…

Türkiye Cumhuriyeti, çoktan 100 yaşını geride bırakmış olacaktı o günlerde…

Belki, Milli Eğitim Sistemi baştan aşağı değişmiş olacaktı…

Belki, üniversite sınavları da geçmişte kalacaktı…

Belki, o tarihlerde “eğitim zinciri” baştan sona “ücretsiz” olacak; gençler sınavsız diledikleri şehirde diledikleri üniversitelerde yüksek eğitim yapacaklardı?

Belki, o günlerde bugünkü gibi “müfredat tartışmaları” hiç yaşanmayacaktı…

Belki, o günlerin gençleri daha lisedeyken “hangi mesleği seçmeliyim?” diye düşünmeyecek, o mesleğin eğitimini almak için ilgili fakültelerin kapıları ardına kadar onlara açık olacaktı?

Neden olmasındı ki?

Adı üstünde: “Milli Eğitim”…

Her şeyi ile milli…

Ama kimse kusura bakmasın, bugünkü “Milli Futbol Takımımız” gibi değil…

Coşkulu… Bilinçli… Eğitimde tam donanımlı…

Ve de iştahlı…

Aynen, sabah birkaç dakika gözgöze geldiğim İzmirli ilkokul birinci sınıf öğrencisi kız gibi…

O, Tanrı uzun ömür versin: 12 artı altı yıl sonra…

Kimbilir, belki de eline su dökülmeyecek bir “kalp cerrahı” olacak…

Ya da…

Bir inşaat mühendisi… Bir öğretmen… Ya da uluslarası bir keman virtüozü…

Hayalini süsleyen bir mesleğin eğitimini almak istiyor bugünün gençliği…

Hayal ediyor ısrarla…

Çünkü, biliyor ki, başarmak “hayal etmek”le başlar…

Bu da ancak, “milli eğitim”in güçlü yapılanması ile mümkündür…

Eğer bugün “anaokulu’ndaki bir yavrumuz benden daha iyiakıllı telefonu” kullanabiliyorsa…

Dış güçler bizim için ne denli “tuzaklar” kursalarsa da…

Başaramayacak…

Yeter ki, biz “dik” duralım…

Beyin göçü”nün önüne geçelim…

Bi’de…

İdealist öğretmenler yetiştirmek zorundayız…

Tıpkı…

Bir zamanlar “Köy Enstitüleri”nde olduğu gibi…

Gördünüz mü? Sabah sabah “Mini mini Birler”den sadece birinin gözlerinde neler okumuşum?

İsterseniz… Dilerseniz… Ve de şiddetle arzu ederseniz…

Siz de, “bugünün fidanı” ama “yarının çınarı” o iri yemyeşil gözlerde…

Benim gördüklerimi görebilirsiniz…

Sonsöz: “Cahil kişi gül’ün güzelliğini görmez; gider dikeni’ne takılır!

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Dilek Akdağlı Bilgili
 13 Eylül 2017 Çarşamba 19:25
Yüreğine,kalemine sağlık Mehnet abicim..
 Hayrullah SORKUN
 12 Eylül 2017 Salı 12:30
Sayın Karabel yeni görevinizi kutlar:Başarılar dilerim.,
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz