MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
'Sanatçı kaosun efendisidir'
Çağdaş ÖZGÜN
YAZARLAR
16 Nisan 2020 Perşembe

'Sanatçı kaosun efendisidir'

Nietzsche söylemiş yukarıdaki cümleyi: "Sanatçı Kaosun Efendisidir". Nerede yazdığını bilmiyorum. Vefa Önal'ın 2007 yılında yazdığı, Artshop yayıncılık tarafından basılan "Estetik" kitabının bir bölümü olan "Kaosun Efendisi" bölümünde okudum bu cümleyi. Kitabın tamamını daha bitirmedim, bunu belirteyim.

--

Sanatın nedenliği, ve buna cevap olarak, Vefa Önal'ında tırnak içinde belirttiği gibi insanın "yaratma güdüsü"ne nedensel olarak bağlılığı (Önal, 2007) , sanatçının sanat yaparken ki "özgürlüğü" (Önal, 2007) ve "sonsuz biçimlendirebilme" (Önal, 2007) olanağının ve varoluşunun, çok daha temel, ontolojik bir soruya gidebileceğini düşünüyorum: "Sanat eserleri yaratılmış mıdır yoksa icat mı, keşif mi edilmiştir?" (Stanford Felsefe Ansiklopedisi'nde gördüğüm bir sorudur).

Sanat nedir? Sanat neden vardır ya da, var mıdır? Sanat neden üretilir insan tarafından? Bu soruların hemen cevap verilemeyecek kadar zor olduğunu düşünüyorum, bir cevap vermem mümkün de değil, cevabı yalnızca arayabiliriz şimdilik.

--

Yanlış bilgilendirmek istemiyorum fakat net hatırladığım bir şey var sanıyorum: öz diye bir şeyin olmadığı, yani önceden belirlenme vb durumların yokluğu, insanın kendi özünü bu dünyada kendi özgür tercihleriyle belirlediğini söylüyordu Varoluşçu estetik. Sanatla bu kadar içli dışlı olmasının sebebi belki de, bunu göstermekti Varoluşçu felsefenin; insanın yaşamın içinde kendi yolunu çizdiğini, özünü arayışının bir örneği olarak gördükleri için sanata yönelmişlerdi belki de. Sanat insanın özgür olduğunu gösteren eylemlerden biriydi. Nurettin Topçu, Dergah yayınlarının 2019 senesinde bastığı "Varoluş Felsefesi Hareket Felsefesi" kitabında (sayfasını hatırlamıyorum) şöyle bir şey diyordu, varoluşçular sanata yönelerek bir felsefe "tercihi" yapmışlardı. Özgürlük ve sanat ilişkisini eleştirecek, tamamıyla ele alacak bilgiye sahip olmasam da, kafamda belirli kuşkuların olduğunu, sanatın nedenselliği olarak yalnızca 'yaratma güdüsü'nü düşünmenin bence eksik olduğunu, sanatçının özgürlük derecesini, ve bu problemi ilginç bir konu olarak gördüğümü, ve biraz da, bu keşif meselesini bir sonraki paragraflarda anlatmaya çalışayım.

--

İnsan yaşantısında sanatın psikolojik ve eylemsel bir ifade etme biçimi olmadığını söyleyemem; yada Vefa Önal'ın dediği gibi neden "yaşayıp öleceğini" (Önal, 22; 2007) bilmeyen insanın varlıksal, ontolojik ve anlamsal bir sıkıntı yaşamadığını ve bu sıkıntılar içinden çıkan/çıkamayan bir sanatın olmadığını/olduğunu da belirtmiyorum. Derdim, sanatçının ne derecede özgür olup olmadığıyla ilgilidir. Sanatçı ne kadar özgürdür? (Bunu sorarken sanatçının içinde bulunduğu çevrenin problemlerini; politik, toplumsal, ekonomik, var oluşsal sancılar vb gibi nedenlere indirgemiyorum, burası önemli).

Sorduğum soru şu: Bir fotoğrafçı, bir ressam, bir direktör, bir edebiyatçı, bir tiyatro yazarı, bir müzisyen, bir balerin ne kadar özgür? Ressam renklere, siyaha ve beyaza, fırçasına, kalemine, tuvaline...; fotoğrafçı dünyaya, ışığa ve kameraya...; edebiyatçı içinde düşündüğü kelimelere..; film direktörü sinemanın yasalarına..; tiyatrocu oyuncusuna...; müzisyen enstrümanına ve onun yasalarına; balerin harekete muhtaç değil mi? Ne kadar aşabilir sanatçı bu yasaları? Özgürlüğü nerede başlayıp nerede biter sanatçının? (Bir müzisyenin piyano başında tek ses üretmeden verdiği bir konser hatırlıyorum, bu tarz, kavramları sorgulayan gösteri örnekleri olabilir; müziği sorgularken bile piyanoya muhtaç olmaktan bahsediyorum). Özgürlüğün gerekli/zorunlu ve yeterli koşulları nelerdir? Ki biz, bu koşulları sanata ve sanatçıya uygulayalım.

Sanatçının "sonsuz olanağa" (Önal, 2007) sahip olduğuna katılsam da, sanatçı seçtiği ortamın sonsuzluğuna esirdir demek istiyorum, biraradadır en azından; fotoğrafçı artık fotoğrafın bir uzantısıdır diyordu sanırım Wilem Flusser. Karşı durduğum şey, sanatın yalnızca bir yaratma dürtüsü olmadığı/olamadığıdır, yalnızca yaratmayla ele alınamadığıdır (Önal'da bu konuya açık kapı bırakıyor "başka temel bir nedenin" imkanından bahsederken). Keşif dürtüsünü hatırlamamız gerektiğini söylüyorum yalnızca.

İnsan yaratırken ne kadar özgürdür? İnsan keşfederken ne kadar özgürdür? Hangisi daha özgür? Kıyaslayabilir miyiz? Müzisyen enstrümanında gezerken onu zamanla tanır aslında, enstrümanın olanaklarını keşfeder, günlerce ve yıllarca, bundan bahsediyorum. Aynı şey ressam ve fotoğrafçı için de geçerlidir. Müzisyen, ya da herhangi bir sanatçı ne zaman özgürleşir, özgürleşebilir mi, bilmiyorum. Cézanne, yıllarca denemeden sonra renkleri ve doğayı keşfettiğini, görmeyi öğrendiğini söylemişti bir yerlerde.

Sanatçının "kendince biçimlendirme" (Önal, 2007) , "kaotik gelen" (Önal, 2007) yaşamın içindeki nesneleri "kendi anlam ve beğenisine göre tekrar düzenlemesine" (Önal, 2007) ve bu eylemi yaparken "parçaları yönetip, bir araya getirmesine" (Önal, 2007) ve sonucun, "biricik" (Önal, 2007) olabilme ihtimaline karşı değilim aslında. Dikkat çekmek istediğim nokta sanatçı oynadığı nesnelere zorunludur, nesnelerin imkanını bulur, belki de imkanların içindedir sanatçı. Sanatçının tanrısal ya da yaratıcı tasvirine pek katılamıyorum şimdilik, bence sanatın yaratılan bir şey mi, keşfedilen bir eylem mi olduğunu, henüz bilmiyoruz. Sanatçı neyin efendisidir, bilmiyorum. Neyin verilmiş neyin bulunmuş olduğunu bilmiyorum.

--

Eğer ki sanat, örneğin Otto Freundlich "Yaşam ve Ölümün Biraradalığı" tablosunu, Arvo Pärt"Silentium"u, Ralph Eugene Meatyard "Aile Albümü"nü keşfettiğini var sayarsak, hali hazırda, oralarda bir yerlerde, göz önünde duran, ama belki de yalnızca sanatçılar tarafından duyumsanan görünmezin ortaya çıkarılması meselesiyse; enteresan değil mi sanatın bir keşfetme hali olduğu?

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz