MENÜ
İzmir
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Başkanlara sokak isimleri önermeye devam
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
8 Mart 2019 Cuma

Başkanlara sokak isimleri önermeye devam

Dün bazı isimler önermiştik belediye başkanlarına… Geçen Pazar Birleşmiş Milletler Kadın Birimi Twitter üzerinden bir sosyal algı yönetimi yaptı, farkındalık yaratmak adına sosyal medya takipçilerine “ülkenizdeki sanatçılardan isimleri sokaklara verilmiş olanları bize yazın” dedi.

Ben de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yazımı (dün) bu konuya ayırıp görevdeki veya seçilecek belediye başkan adaylarına ülkemizin bu önder kadınlarının isimlerini kent ve kasabalarda vermelerini önerdim. Dün bir liste yayımladım. Bugün devam ediyorum.

Anadolu’nun dilini çözdü: Halet Çambel- Anne babasının ona baktıklarında ‘günleri sayılıymış’ gibi üzüldükleri bir çocuktu. Daha el kadarken tifüse, hepatite göğüs gerdi. Osmanlı’nın Berlin Büyükelçisi İbrahim Hakkı Paşa’nın torunu, Berlin’de doğup büyüyen Halet Çambel, şövalye romanlarına bayılıyordu. O cılız çocuk, hastalıkları yendi, özendiği şövalyelere benzemek için eskrim öğrendi ve dünya tarihine damgasını vurdu. Hem de iki ayrı alanda...

İlk damganın adresi yine Berlin... 1920’lerin ortasında ailesiyle İstanbul’a yerleşen Halet, 1936 Olimpiyat Oyunları’na katılmak için Berlin’e dönecekti. Suat Fetgeri (Aşeni) ile beraber eskrimde Türkiye’yi temsil ederek, olimpiyat oyunlarındaki ilk Türk kadınları unvanını aldılar. Hitler’den ve kurduğu rejimden nefret eden Çambel, oyunlara bu yüzden biraz da ayağını sürüyerek gitmişti. Amerikalı siyah atlet JesseOwens’ın aldığı madalyayı sindiremeyip stadyumu terk eden Hitler’le tanışma teklifiniyse kesin olarak reddetti: “Bize verdikleri Alman mihmandar sporcu kız, bizi Hitler’e takdim etmeyi önerdi. Biz de ‘Hitler rejimi olunca gelmezdik. Ancak hükümetimiz bizi gönderdiği için mecburen geldik’ dedik. Bu yüzden mihmandarımızın önerisini kabul etmedik.”

Bir Anadolu’dan bahsediyorsak bugün, biraz da onu Halet Çambel sayesinde daha iyi tanıyabildiğimiz için...

Tekinsiz bir zihin kuşu: Leyla Erbil: Karanlığa batmış ruhumuzun tam ortasında duran, gövdesine sarılıp el yordamıyla aradığımız doğrunun izlerini kabuğunda okuyabileceğimiz devasa bir ağaçtır. Hallaç pamuğu gibi attığı, atarken müthiş bir sıraya koyduğu kelimelerden yaptığı; sinsiliğe, eşitsizliğe, yıkıcılığa, insanı kirleten ve uyuşturan her şeye başkaldıran bir öfkenin dilidir.

Entelektüel vicdan: Adalet Ağaoğlu- O tam bir Cumhuriyet kızı, önemli bir oyun yazarı, büyük bir romancı. İronisini asla terk etmeyen, toplumsal vicdanı güçlü bir entelektüel. Can Yücel’in ‘Sen Türkiye’nin en güzel kazasısın’ dediği kadın.

Bir dava insanı: Zehra Kosova- İstanbul Tütüncüler Sendikası’nın kurucularından olarak ilk Türk kadın sendikacı unvanını alan Kosova’nın hayatı ‘Ben İşçiyim’ adlı kitapta anlatılıyor: “Hayatım boyunca bir gün denizin durulacağını, fırtınanın dineceğini, benim gibi milyonlarca insanın sakin ve rahat bir hayata ulaşacağını düşündüm. İnsanların ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemiyle yaşadım. Bugün de 90 yıla yaklaşan ömrümle aynı özlemi taşıyorum.”

Bir Türk mütefekkiri:Samiha Ayverdi- Samiha Ayverdi, Türkiye’nin edebiyat ve fikir dünyası için önemli bir isim. Romandan şiire, tarihten tasavvufa farklı tür ve alanlarda eserler verdi. Ama onun gönülden inanıp bağlandığı, fikri şahsiyetini oluşturan asıl kaynak Türk-İslam medeniyetini kuran İslam tasavvufu oldu.

İslam Sanat Tarihçisi Gülru Necipoğlu: Halen Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi Bölümü’nde İslam Sanatı Ağa Han profesörü ve Ağa Han İslam Mimarisi Programı müdürü olarak görev yapan Gülru Necipoğlu, Osmanlı ve İslam mimarlık ve görsel sanatlar tarihi alanında her biri olağanüstü emek, yeni bilgi ve yaratıcılık barındıran kitap ve makaleleriyle ulusal-uluslararası alanda edindiği saygın yeri ve başarılarına çeşitli vesilelerle layık görülen ödülleri sonuna kadar hakeden, üretken bir bilim insanı.

Kültürlerarası psikolojinin öncüsü: Çiğdem Kâğıtçıbaşı- Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi Direktörü Çiğdem Kâğıtçıbaşı, psikoloji bilimine dünya çapında katkılarda bulunmuş bir profesör. Sosyal-kültürel psikoloji alanında çalışan Prof. Kâğıtçıbaşı’nın yurtiçinde basılmış 18, yurtdışında basılmış 13 kitabı ve 1600’den fazla atıf almış 200’den fazla makalesi var.

Demir leblebi gibi: Mübeccel Kıray- Yaşadıklarını anlattığı kitabın ismi ‘Hayatımda Hiç Arkaya Bakmadım.’ Türkiye ve dünyada sosyal bilimlerin zirvesine çıkan Mübeccel Kıray, bu isme yakışır şekilde, ilericiliğin sembolü oldu. Çok aradı, çok çalıştı ve çok öğretti Mübeccel Kıray. Özellikle öğretmenliği en güçlü yanlarından biriydi. Günümüz Türkiyesinin saygın toplumbilimcilerinin önemli bir bölümü onun öğrencisidir.

Hüzün ki en çok yakışandır ona: Neş'eErdok:Erdok’un figürleri -özellikle de gözlerdeki ifadeler- o kadar güçlüdür ki, bir süre bakarsanız o insanların gözlerinde, yüzlerinde derin hülyalara dalarsınız. Sanat dünyasının ‘hınzır’ kalemi Adalet Cingöz, bir yazısında Neş’eErdok’la ilgili şöyle bir anekdot aktarır: Bir koleksiyoner, sergisini gezerken Erdok’a şöyle der:“Neş’e Hanım biraz neşeli resimler yapsanız da biz de daha çok resminizi alsak...” Neş’e Hanım ise hiç hanımefendiliğini bozmadan, “Mutlu olsam resim yapar mıydım, bilemiyorum...” deyiverir.

Heykelin yalın hâli: Seyhun Topuz- İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde Cumhuriyet’in 19. yılında doğan Seyhun Topuz, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Heykel Bölümü’nü dünya üniversitelerinin en çalkantılı yıllarının hemen ardından 1971 yılında bitirdi. Tüm tabuları yıkan bir kuşağın ilk mezunlarından biri olarak ülkemiz heykelciliğinde de alışılagelen formları, dili, ifadeyi kıran yepyeni modernist bir dil geliştiren genç bir heykeltıraş olarak sanat serüvenine başladı.

Sanatın devler liginde: Nazan Ölçer- Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin karizmatik müdürü Dr. Nazan Ölçer, kendi alanında çıtayı hep biraz daha yukarıya koyan, aşılması zor bir öncü. Türkiye’de müzeciliğin kabuk değiştirdiği, özel müzelerin açıldığı 2000’lerde ülke çapında tanındı.

Tasarımı yüceltti: Alev Ebuzziya- Estetik duygusu ona ilk aynaya baktığı gün yerleşmiş olmalı. Yarattığı seramiklere zarafetini, vakarını yansıttı. Genç bir seramik sanatçısı olarak önce Füreya Koral’ın ellerinde şekillendi. Sonra Almanya’da, sonra Danimarka’da. Kopenhag’da kendi seramik atölyesini kurdu, seramiğin mabedi olan Rosenthal Porselen Fabrikaları’nda tasarımcı olarak çalıştı. 1978 yılında bu kez Paris’te atölye açtı.

Her zaman güncel: Gülsün Karamustafa- Türkiye çağdaş sanatının kurucu annelerinden biri. Gülsün Karamustafa ressam, hoca, devrimci, sinemacı ve çağdaş sanatçı. Daha 70’lerde yaptığı resimlerde bile hem geleneğin hem de popüler kültürün fena halde farkında bir ressam hemen kendini gösteriyordu.

Bir Osmanlı-Türk kadın hakları savunucusu: Nezihe Muhiddin… Ve daha kimler kimler… SamiyeCahidMorkaya, Türkiye’nin ilk kadın otomobil yarışçısı, Madam Curie’nin tek Türk öğrencisi: Remziye Hisar, ilk kadın yönetmen: Cahide Sonku, Milyonlarca kadının ilhamı: Duygu Asena, hasımlarının bile saygı duyduğu sosyalist: BehiceBoran, İlk kadın büyükelçimiz Filiz Dinçmen

NOTLAR: İsimler için Hürriyet’in 91 Kadın adlı kitapçığından yararlandım. Bu arada dünkü yazımıza öneriler getiren okurumuza teşekkürler. Ama o isimlerin pek çoğu için zaten sokak ve cadde isimleri var… Ama yeni önerilere açık bir mevzu bu tabii ki…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz