MENÜ
İzmir 18°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bir şehit, iki konuşma, bir teşekkür!
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
31 Temmuz 2017 Pazartesi

Bir şehit, iki konuşma, bir teşekkür!

Aslında hikâye, Gümüşhane’nin Torul ilçesinin bir köyünde başlıyor. Bundan 23 yıl önce…
Ve 19 Haziran’da Tunceli-Pülümür yolunda son buluyor. Çiçeği burnunda derler ya hani. Tazecik bir öğretmen Necmettin Yılmaz’ın hikâyesi bu… Temiz, piri pak… Gümüşhane’nin bir köyünden Şanlıurfa’nın elektriksiz bir köyüne uzanan… İçinde insana, sevgiye, umuda dair her şey olan…
Zaten içinde köy okulu, köy öğretmeni, köy çocuğu olan hangi hikâye güzel değildir ki?
Ya da bizden değildir.
İşte 19 Haziran’da eğitim yılı sonunda köyüne/evine/annesine dönerken Tunceli-Pülümür yolunda PKK’lı hainlerin kıyıp bedenini Munzur Dağı’nın bir deresine öylece attıkları 23 yaşındaki Necmettin öğretmenin yarım kalan hikâyesi böyle. Tam ağıt yakılası, türkü yakılası bir hikâye…
Ama bu ülkenin, bu coğrafyanın bir gerçeği işte... Acı, kan, gözyaşı… Necmettin öğretmen ne ilkti ne de bu gidişle son olacağa benziyor. Üç gün önce Aybüke öğretmeni aynı sözlerle uğurlamadık mı?
Ya da iki yıl önce sırtından vurulan bir doktoru… Odasına bomba yerleştirilen gencecik bir kaymakamı… Trafiği kontrol etmeye çalışan polis memurunu… Bir hastane polisini… Savcıyı, korucuyu... Dershaneye giden çocukları, baraj yapan, köprü yapan, yol yapan işçileri…
Gencecik Mehmetçikleri… Son 30-35 yılımız bu ve benzeri hikâyelerle, dramlarla geçmedi mi?
Ve kocaman bir soru: Neden?
Necmettin Öğretmenin yarım kalmış hikâyesine dönelim. Dört çocuğunun en büyüğünü toprağa veren acılı babası diyor ki; “Onu inşaatlarda çalışarak güçlükle okuttum. Onlar da bizim çocuklarımız olduğu için onu oraya gönderdim”.
Aslında siyasetçiler kirletmeden önce anahtar cümleyi acılı baba söylemişti.  Onlar da bizim çocuklarımız oldukları için onu oraya (Şanlıurfa Siverek) gönderdim.
Kanlı terör örgütü PKK, öğretmenimize neden mi kıydı?
İşte dün Necmettin Öğretmen’in önceki gün Aybüke öğretmenin hedef alınmasının sebebi bu. Tabi ki için için ağlanası, ağıt yakılası, herkese dokunan bir olay yaşanır da siyaset kurumu, siyasetçi boş durur mu? Durmadı da zaten!  Her şehidin ardından yapılan ‘kanı yerde kalmayacak, kalmadı’ türünden açıklamalardan söz etmiyorum.
TBMM kürsüsünden Külliye’ye uzanan samimiyeti sorgulanan bir sürece şahit olduk çünkü.
Şehit öğretmenin bedeni Munzur dağının bir deresinde, öylece atılmış halde 12 Temmuz’da bulundu. Günlerce suya maruz kaldığından kimlik tespiti için DNA testi gerekmişti. Valilik bu acı haberi ancak 15 Temmuz’da verebildi.  
Malum 15 Temmuz, 249 şehitli bir ihanet girişiminin yıldönümüydü. Devletin düzenlediği ‘şehitleri anma etkinliğinde’ kürsüye çıkan CHP İl Başkanı Ali Rıza Güder, sözü Necmettin Öğretmen’e getirip, öyle bir konuşma yaptı ki! İçinde ne siyaset vardı ne oy kaygısı… Bulunduğu coğrafyada o konuşmayı yapmanın ne anlama geldiğini de göze alarak öyle ağır, öyle içten, öyle dokunaklı konuştu ki!

“Gencecik bir insanı öldürüp suya atmak da neyin nesidir? Sizin ölüye de mi saygınız yoktur? Ölmüş bir insanın son bir kez annesiyle, babasıyla buluşmasına da mı saygınız yoktur? Anne baba çocuğunun cenazesini almasın mı? Bu zavallı öğretmene bir cenazeyi de mi çok gördünüz? Bir avuç toprağı da mı çok gördünüz? Munzur Dağları'nın piri pak suyunu bu adi cinayetle kirletmeye utanmadınız mı? Adlarını kendinize mal ettiğiniz bu dağların zirvesine kurulmuş ağalar divanının gölgesi, onların ızdırap dolu bakışları da mı sizi utandırmıyor?  Bu neyin davasıdır? Ne uğruna öldürüyorsunuz ne uğruna ölüyorsunuz; bu kör şiddetin sebebi neyin nesidir?” diyordu.
Ayakta alkışlanacak bir konuşmaydı. Zaten ayakta da alkışlandı. Sadece o salonda bulunanlar tarafından değil. Medya ve sosyal medya üzerinden milyonlar tarafından…
Tam da CHP’nin HDP ile sık anıldığı, PKK’ya dolaylı destek vermekle itham edildiği bir süreçte Tunceli İl Başkanı Ali Rıza Güder bir anda ülkenin en popüler siyaset adamı oldu.
Sonra ne mi oldu?
Üç gün sonra başka bir Tuncelili çıktı sahneye. TBMM kürsüsünden 550 vekili düzenledikleri yürüyüşe davet etti. Kılıçdaroğlu döneminde adından sıkça söz ettiren Milletvekili Gürsel Erol’dan başkası değildi bu.  Ancak konuşması İl Başkanı Güder’inki kadar etkili olmadı.
Bir gün sonra tekrar konuştu Vekil Gürsel Erol.
“Konuşmamdan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan beni cep telefonumdan arayarak teşekkür etti. Sayın Cumhurbaşkanımız bana, 'Ülkemizin birlik ve beraberliği için önemli bir konuşmaydı, devletimiz ve milletimiz adına sana teşekkür ediyorum dedi” dedi.
İşte Gürsel Erol’u siyaset gündeminin merkezine oturtan bu açıklaması oldu. Başta hükümete yakın olanlar olmak üzere ülkenin tüm medya organları bunu yazdı. Teşekkür haberi cumhurbaşkanı ya da sözcülerince teyit edilmemiş olsa da yalanlanmadı da.
Partisine genel başkan olduktan sonra CHP’lilerin ‘AKP Genel Başkanı’ demeyi tercih ettiği Erdoğan için Gürsel Erol’un altını çize çize “Cumhurbaşkanımız” demesi dikkat çekiyordu.
Ardından hükümete oldukça yakın başka bir medya organına sonradan bir bölümünü tekzip etmek zorunda kaldığı bir röportaj veren Erol’un kendi partisini hedef alan sözleri, CHP örgütünde de ciddi rahatsızlık yarattı.  Birçok CHP’li medya ve sosyal medya üzerinden Milletvekilleri Erol’u topa tuttu.
Öte yandan Erol, TBMM çatısı altında HDPli Sırrı Süreyya Önder’in de hışmına uğradı.
Önder’in sözleri yenilir yutulur türden değildi.
PKK’nın ölüm listesinde olduğunu, seçim bölgesi Tunceli’de bazı noktalara gidemediğini ve “Ben sizin dokunulmazlığınızın kaldırılmasını, tutuklanmanızı eleştirdim. Siz de bana yapılanı bu kürsüden cesaretle eleştirin” dediği HDP’lilerden ummadığı bir karşılık aldı Erol. Dahası kendi ayağıyla pas attığı Sırrı Süreyya Önder’in çok sert şutlarına maruz kaldı. Önder, Erol’u Necmettin Öğretmenin ardından hakiki bir konuşma yapan CHP İl Başkanı Güder’den rol çalmakla, seçimden önce Kandil’e mesaj gönderip PKK’dan icazet almakla hatta Erol’un müteahhit kimliğine gönderme yaparak devlette üç beş ihale peşinde koşmakla itham etti. Doğrusu HDP’li Önder ağır konuştu.
*
Peki, olay aynı… Ortada bir şehit, iki de konuşma var. Her iki konuşmacı da Tuncelili... Tüm ülke İl Başkanı Güder’i alkışlarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, neden Gürsel Erol’u tebrik etti?
Ya da Gürsel Erol’un konuşması neden İl Başkanı Güder kadar etki uyandırmadı?
İkinci baskı olduğundan mı? Kişisel siyaset gayesi güdüldüğü düşüncesinden mi? CHP’lilerin daha çok ‘AKP Genel Başkanı’ demeyi tercih ettiği Erdoğan’dan cümle içinde hem de iki kez ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’ diye söz etmesi yüzünden mi?
Yahut Erol’un siyasi mazisinin de etkisi var mıydı bu süreçte?
Bu arada Gürsel Erol’un sıradan bir CHP’li olmadığını da not edelim. Erken yaşlardan itibaren Ankara siyasetinin içinde… Çankaya Belediyesi Eski Başkanı Doğan Taşdelen’in yeğeni olarak biliniyor. 
2010 kurultayından sonra Kılıçdaroğlu’nun ‘kara kutusu’ olarak tanımlandı, üst üste yapılan kurultayların komite başkanı olarak genel başkan adına yapılan anahtar liste-maymuncuk operasyonlarının göbeğindeydi. Yerel seçimlerde Çankaya’ya kuzenini atattıracak kadar etkili olmuş, İzmir dâhil birçok ilde örgütü belirli ölçüde belirlemeyi başarmış-becermiş biridir.
Ayrıca ucundan İzmirli de sayılır.  
Tunceli’den vekil adayı olmadan önce CHP’nin Tire üyesiydi. Tunceli nire Tire nire demeyin sakın. Zira iddiaya göre Erol’un Tireliliği Tayfur Çiçek’i CHP’ye transfer ettirmesinden de önceye dayanıyor. Fazla merak edenler için bir Google araştırması kafidir.  Gürsel Erol’un Tire-Bayındır hattındaki ticari faaliyetleri, siyasi faaliyetleri kadar bilinmektedir. Ayrıca kesinleşmiş ihaleye fesat cezasından son anda (CHP’nin teklifiyle yasalaşan) torba kanunla kurtulduğu da devlet sırrı değildir.  
Her neyse! Hayatının ilkbaharında hunharca koparılan ve öylece bir dere kenarına atılan şehit öğretmenimizin herkese dokunan hikâyesiyle başlayıp nereye geldiğimizi görüyorsunuz işte.
*
Keşke bir partiye genel başkan olmayı tercih eden Cumhurbaşkanı, CHP’lilerin de öteki partililerin de cumhurbaşkanı olsa, olabilse…
Keşke sadece Gürsel Erol’un değil de daha çok CHP’linin ‘sayın cumhurbaşkanımız’ diye cümle kurduğu, kurabildiği günlere uyanabilsek.
Keşke İl Başkanı Ali Rıza Güder’in hatırlattığı insanlık parantezinde buluşabilsek… Anlamsız şiddeti durdurabilsek…
Keşke, keşke…

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Mesut Ak
 31 Temmuz 2017 Pazartesi 23:55
Birdahaki Seçimde Aday olmayacağını İzmir Danışma Kurulunda Açıklarken Gözlerim Daldı Samanın altından geçen Sulara Baktım :))
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz