MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bu siyasal partilerle nereye kadar!
Tayfun MARO
YAZARLAR
28 Ağustos 2017 Pazartesi

Bu siyasal partilerle nereye kadar!

Siyasal partiler iktidarda veya iktidar olmaya yakın bir konumda ise, örgütün üye yapısı, bu avantajlı durumun getirisinden yararlanmak isteyenlerin arzusuna göre belirleniyor. Dolayısıyla, siyaseti geçim kapısı olarak gören yapıdan ülke yararına işler çıkması pek mümkün olmuyor.

Bu netameli mesele üzerine ne zaman yazmaya niyetlensem, bir bahane bulup yazmayı erteliyordum. Her şey gözlerimizin önünde olup biterken sessiz kalmak da bir yere kadar…

Siyasal partiler, erki ele geçirmenin en etkili aracı olarak, hayatın hemen hemen her alanında, örgütlenmek ve propaganda yapmak adına teklifsizce boy gösterir. Buna alıştık. Toplumu ikna etmeye yönelik çalışmaları nedeniyle siyasal partilerin her yerde karşımıza çıkması, bazen çok sevimsiz de olsa, anlaşılır bir durum olmalı. Fakat siyaset yapanların bu dolaşım içinde yer alış biçim ve koşulları kanımca çok tartışmalı…

Merkez sağ ve sol kitle partilerinde yapılan siyasetin, siyaset sosyolojisinde ve siyaset felsefesinde yeniden ele alınması gereken sorunlu bir alan oluşturduğunu düşünüyorum.

Siyaset, kamusal alanın sunduğu imkânlar üzerinde söz sahibi olmanın aracı olarak, iktidar ve ana muhalefet partilerinde karşı konulması güç bir çekim alanı yaratıyor.

Siyasette hatırı sayılır bir yer tutmak ise, partinin hiyerarşik yapısı içinde kabul görmeyi gerektiriyor. Yani, “Patron ne der!” kaygısıyla itaat etmeyi içine sindirmek ve bu duruma siyasi kılıf uydurmayı bilmek, siyasi kariyerin altın kuralı oluyor. Buna bir de siyasetin parayla, hem de çok parayla yapıldığı gerçeğini ilave etmek lazım. Son olarak, siyasetin çok fazla yalan kaldırdığını da söylersek, bu ülkede siyaset yapmanın resmini çizmiş oluruz.

Böyle bir siyasal partiye katılmaksa niyetiniz, buyurun bu resimde kendinize uygun bir yer seçin ve kendinizi oraya yerleştirin, sonra da biraz geri çekilip o resme bakın; gördüklerinizden rahatsız olmuyorsanız, siyaset yolları size sonuna kadar açıktır.

İnsanları yurttaşlık düzeyinde etkilemek, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı, bir hedefe varmak için başkalarının duygularını okşamak ve düşüncelerini etkilemek; bunlar siyasetin muhtelif tanımları… Böyle bakınca siyaset çok masum görünüyor.

Ne var ki, siyasi parti dediğimiz yapılarda yürüyen gerçek çok farklı. Yatak odalarında bile vaziyet alan siyaset grupları, özel hayat, centilmen anlaşması, kural, etik değerler falan tanımıyor. Siyasal yapılanma, bir takım özel ve gizli bilgiler sayesinde, ihtiyaca göre dizayn ediliyor; ama Washington’da ama Brüksel’de ama Moskova’da kapalı kapıların ardında… Ve toplum bu durumu hiç yadırgamıyor…

Uygarlaşmak adına olan biten her şeyin sürekli olarak daha kötüye gitmesi bir tesadüf olmamalı. Bakış açısını değiştirdiğimizde, gelişme ve ilerleme dediğimizin insan ilişkilerini dolayladığını ve bizi daha iyi duruma değil ama hayata yabancı konuma taşıdığını görmek pekâlâ mümkün.

Her şey tepetaklak gidiyor, sahip olduğumuz insani değerler üstümüzden dökülüyor; siyasetçilerin de bu gidişe ayak uydurması, çöküşün doğasına uygun olmalı.

Tarihsel olarak bir dönemin sonuna geldik. Uygarlığın şahikası olan kapitalizm çöküyor. Bu çöküşün ardından da mülkiyet ve uygarlık sorgulanacak…

Bir dönemin siyaset biçimi ve siyaset kurumları artık ne yaptığını bilmeyen yönetici ve siyasetçilerin son çırpınışlarına eşlik ediyor. Siyasal partiler, gelmekte olanın değil, tükenmekte olanın peşinde… Bu siyasal partilerle geleceği aramak, abesle iştigaldir.

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Lombak
 29 Ağustos 2017 Salı 12:05
Efendim, anayasa değişsinmiş, özgürlükçü olsunmuş falan filan. Hayatım bunları dinlemekle geçti. Bence sorun 1982 anayasasında değil. Onu nasıl uyguladığında. Anayasayı öyle bir uygularsın ki, sanki en demokratik cumhuriyet seninki. Mesela, Almanya'dan örnek vereyim. Adı federal Almanya. Peki uygulamada gayet üniter devlet görünümü veriyor değil mi? Üstelik yerel parlamentoları olmasına rağmen. Üstelik Anayasaları yazılırken bir tek Alman bulunmamasına rağmen. Yüz karası Nazi geçmişinden sıyrılıp bir ülke sevgisi çıkarmışlar oradan. Birlik, bütünlük ve demokrasi. Öyle ya, ikiyüzlü AB vurmamış mıydı suratımıza, AB düzenlemeleri güzel ama sizde uygulama yok diye. Benzer şekilde. Siyasi partilerde de sorun yok sorun onları yönetenlerde. Bakın adalet diye içi boş kavramın peşinde halkın üçte birini sürüklediler. Kurultaya geçildi. Bir baktım, Bir yandan Yüce Atatürk ve Şehitlerimizi methiyeler, diğer yandan Risale-i Nur söyleşileri, hangi sloganların atılacağı konusunda direktifler. CHP ve asker düşmanı Mehmet-Ahmet Altan ve tarafgir gazeteci seviciliği. Üstelik bunlar hep CHPyi yermiş. Kürsüden terörle ilişiğini kesmemiş HDP'ye selam gönderenler. Şehitlerimiz ne düşünmüştür acaba? Levent Gültekinle yanyana pozlar. L.G.: "Barış süreci hızlansın, Ergenekon süreci yavaşlasın, Başbuğ'u boşalacak olan İmralı'ya gönderelim". Bir teröristi Genelkurmay Başkanıyla eş tutan gafillerle yanyana. Ey yöneticiler bunlarla omuz omuza mı Adalet sağlayacağınızı düşünüyorsunuz? Bu zihniyetle mi Cumhurbaşkanı adayınızı seçtireceğinizi düşünüyorsunuz? Bu zihniyetle mi büyük şehirlerde çıkan hayır oylarının yerel seçim oylarınıza kanalize olacağına inanıyorsunuz? Bakın size söyleyeyim bunlar hayal. Üstünüze atılan haklı yaftalar da cabası. Bence siyasi partilerde değil yönetimlerinde büyük sorunlar var.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz