MENÜ
İzmir 16°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Cebelitarık’ta ölüm ve kanuni torbalar
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
27 Ekim 2014 Pazartesi

Cebelitarık’ta ölüm ve kanuni torbalar

Güvenlik güçlerinin gücü ile ilgili kanuni düzenlemeler nasıl hukuka uygun olabilir? 
Kanun değişiklikleri için hangi ülkelerin demokratik olduğunu kabul ederek örnek alıyorsunuz? Ki her değişikliğin bu nedenle demokrasiye uygun olacağını ileri sürüyorsunuz?

Toplumsal olaylarda veya kaçan kişinin yakalanmasında etkisiz hale getirmek için “silah” kullanılmalı mıdır? Hangi hallerde silah kullanılacaktır? Kolluk güçlerinin, polisin ateşli silah kullanmasını düzenleyen kanunlarda aranması gereken “orantılılık” halleri veya “aşırı güç kullanma” hali kanunen nasıl düzenlenmelidir? Bu hallerin yaşam hakkıyla bağlantısı nedir?

AİHS’nin 2. Maddesinde yaşam hakkının nasıl korunacağı düzenlenmiştir. Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. Hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez. Hangi hallerde “kuvvete başvurmanın kesin zorunluluk haline gelmesi” sonucunda ölüm meydana gelmişse “yaşam hakkının” ihlali sayılmayacağı düzenlenmiştir. AİHS’ne göre kuvvete başvurmak kesin zorunluluk haline gelmelidir. Eğer ölüm “mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı sonucu” meydana gelmişse; (a) Bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunmasının sağlanması; (b) Bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanmasını gerçekleştirme veya usulüne uygun olarak tutulu bulunan bir kişinin kaçmasını önleme; (c) Bir ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması hallerinde yaşam hakkı ihlal edilmiş sayılmayacaktır (AİHS Madde 2/2). Bu durumda bir “öldürmenin” meşruiyeti için eylemin hukuka uygun olması gerekir. Bu dahi yeterli değildir. Ortaya çıkan eylem ve bu eyleme neden olan koşullarda kullanılan güç hem iç hukuka uygun olmalı, hem de AİHS ve diğer uluslar arası sözleşme gereklerinin yerine getirilmiş olmalıdır.

Demokratik ülkelerde örnekler mi istiyorsanız AİHM kararlarına bakmanız yeterli olacaktır.

AİHS’nin 2/2 maddesi devlet görevlilerinin kendilerini ya da başkalarını hukuka aykırı şiddete karşı korumak için güç kullanmalarına izin verir. Ama bu güç kendini savunmak için mutlaka gerekli ise kullanılmalıdır. Mutlaka gereklilik hali, meşru müdafaanın vazgeçilmez koşuludur.

Örneğin AİHM’sinin “Mc-Cann v Birleşik Krallık" davasında güvenlik güçlerinin orantısız güç kullandığı kabul edilmiştir. Bu davadaki olayda, İRA’nın üç üyesi SAS komandoları tarafından Cebelitarık'ta sokak ortasında öldürülmüşlerdir. İngiltere güvenlik güçleri İspanya sınırından geçerek ülkeye girmelerine izin verdiği bu üç İRA militanının; kamuya açık alandaki otoparkta bulunan bir arabaya bomba koydukları, bombayı patlatmak üzere uzaktan kumanda cihazını üzerlerinde taşıdıklarını ve patlamanın çok sayıda insanın ölümüne yol açacağı düşüncesinden hareket etmiştir. Ama şüpheli olarak görülen İRA militanları ne bir uzaktan kumanda cihazı taşımaktadır, ne de arabada bomba bulunmaktadır. Cebelitarık'a sadece keşif için gelmişlerdir. Araba da daha sonraki bir bombalama eylemi için o otoparka yer tutmak için konulmuştur.

AİHM’si oybirliği ile bu olaydaki öldürmelerin bizatihi Sözleşmenin 2. maddesini, yaşam hakkını ihlal etmediğine karar vermiştir. Gerekçesinde ise bu operasyonda görev alan dört askerin şüphelileri vurduğu sırada, şüphelilerin çok sayıda kişinin hayatına mal olacak bir bombayı patlatmak üzere üzerlerinde taşıdıkları uzaktan kumandayı aktive edecek hareketler yaptıklarına samimiyetle inanmışlardır. AİHM’si bu samimi inancı makul bulmuştur.

Ancak, AİHM’si on oya karşı dokuz oyla, olayda gerçekleştirilmek istenen amaçla orantılı bir güç kullanılmadığını, operasyonun yaşamı koruma amacını gerçekleştirmek üzere şüphelilerin öldürülmesine gerek kalmayacak şekilde planlanıp kontrol edilmediğini tespit etmiş ve 2. maddenin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

Neden mi? AİHM’sine göre; İngiltere güvenlik güçleri daha başında, İRA militanı şüphelilerin Cebelitarık'a girişlerini engelleyebilir, böylece masum insanların öldürülmesini önleyebilirdi. Bu birinci sonuçtur. İkinci olarak, İngiltere, istihbarat bilgilerinin doğru olmama olasılığını yeterince dikkate almamıştır. Özellikle, uzaktan kumanda cihazı ve bombayla ilgili hataya dayalı bilgi ve şüphelerini askerlere bildirerek askerlerin güç kullanmasını neredeyse kaçınılmaz hale getirmişlerdir. Üçüncü olarak, askerler, başkalarının hayatlarını kurtarmak için şüphelileri etkisiz hale getirmek gerektiği gerekçesiyle, eğitimlerine uygun olarak, şüphelileri yaralamak için değil; öldürmek üzere ateş etmişlerdir.

İngiltere için AİHM kararının özü çok basittir; İRA militanlarını sağ olarak ele geçirebilecek durumda olmanıza rağmen, neden öldürdünüz?

AİHM’sinin bu kararında; demokratik bir toplumda tehlikeli terör şüphelilerine karşı bile olsa ateşli silah kullanırken kolluk güçlerinden beklenen ihtiyatın gösterilmediğini ortaya koymaktadır. Karara muhalif yargıçlar ise çok sayıda masum insanın hayatının tehlikede olduğuna dikkat çekmişlerdir. AİHM “Andronicou ve Constantnou v Kıbrıs''" davasında ise devletin haklı olduğuna hükmetmiştir. Gül - Türkiye davasında ise bir terör şüphelisinin apartman dairesine baskın yapan polisin kullandığı büyük çaptaki güç kendisini korumak için gerekli olan güce nazaran ağır bir orantısızlık taşımaktadır.

O halde herhangi bir yakalamayı gerçekleştirmek ya da bir kaçışı önlemek için mutlaka güç kullanmanın başkaca koşulları var mıdır?

Yakalama amacıyla ya da bir kaçışı önlemek için mutlaka gerekli ise, güç kullanılması meşrudur, ama koşulları AİHM denetimine tabidir. Örneğin AİHM Nachova- Bulgaristan davasında, silahsız ve tehlikesiz oldukları bilinen başvurucuların, zorunlu askerlik hizmeti sırasında çalıştıkları şantiyeden izin almadan ayrılmaları nedeniyle yakalanmamak için kaçtıkları sırada, polisin dur emrine ve ateş açmasına rağmen kaçmaya devam etmeleri sonucunda vurulmaları hali 2. Maddenin ihlali olarak kabul etmiştir. AİHM, “Nachova v Bulgaristan'" kararında; “yakalanan kişinin yaşam veya vücut bütünlüğüne karşı bir tehdit oluşturmadığı biliniyorsa ve kişinin şiddet içeren bir suç işlediğinden şüphelenilmiyorsa, kendisine karşı kullanılacak muhtemel ölümcül gücün mutlaka gerekli olduğu kabul edilemez” demiş, devamında ise; “ölümcül güç kullanılmaması kişinin yakalanması fırsatını kaybettirecek olsa dahi bu durumun değişmeyeceği”ne karar vermiştir.  Yakalanmamak için kaçan bir kişiyi durdurmanın başka yolunun olmaması, potansiyel öldürücü güç kullanılmasını, özellikle de ateşli silahlar vasıtasıyla güç kullanılmasını haklı kılmaz. Bu, yakalanacak kişinin başkalarının yaşam ya da vücut bütünlüğü için tehdit oluşturduğuna dair içten ve makul bir inancın bulunduğu durumlarda da geçerlidir.

AİHS’nin 2. Maddesine göre “kanunla düzenleme” koşul olduğuna göre, kanuni düzenleme nasıl yapılmalıdır?

Toplumsal olaylar sırasında bir kimsenin “yakalanması” veya bir kimsenin yasadışı şiddete karşı korunması veya kendini “meşru müdafaa” ile koruması veya bir “isyanın bastırılması” gibi hallerde kolluk güçlerinin kuvvete başvurmasının kesin zorunluluk haline gelmesi hallerinde yaşam hakkının korunması çok büyük önem taşımaktadır.

Bu önemin farkında olarak mı kanun değişikliklerine gidilmektedir? Yoksa Cebelitarık’ta ölüm vakasında yaşam hakkını ihlal eden ve Türkiye’den daha demokratik bir ülke olduğu sanılan İngiltere; hangi eylemi nedeniyle ve hangi konuda Türkiye’nin iç hukuku için örneğinizdir?

(Kaynak:
AİHS. DJ Harris, M.O'Boyle, E.P Bates, C.M Buckley. Sayfa 63) 
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz