MENÜ
İzmir 10°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Cin arabası
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
6 Haziran 2020 Cumartesi

Cin arabası

Uçan güvercin… yok siyasi değil.

 “Cin arabası”…  yok canım, hacıyla hocayla işim olmaz.

Teker? Hayır hayır bir sivil toplum kuruluşu değil.

Çelik At. Karbon muydu yoksa?

Bilemedin “Tel Eşşek” derlerdi bizim oralarda…

“Bisiklet”. İki teker…

“Velespit”. Tez ayak…

Bu kadar isim yakıştırılan “İKİ TEKER BİR DÜNYA” üzerine benim de bir köşe yazım olmasın mı?...

Çocukken hiç kendime ait bir bisikletim olmadı. Pahalıydı. Çin malı henüz ülkeyi işgal etmemişti. Aynı küçülen ayakkabı, kazak, pantolon, mont gibi kuzenlerimden birinin bisikletinin küçülmesini bekledim epeyce.

Bisiklet hep erkeklere alınırdı ve ağırlıklı sünnet hediyesi olurdu. Sünnet olmanın verdiği ağırlığın, erkekliğe ilk adımın ödülüydü. At, avrat, silah üçlemesinin ilk mertebesiydi.

Nedense kızların ilgisini pek çekmezdi bisiklet. Kızların ayaklarını yerden kesen şey patendi o zamanlar. Hani ayakkabıların üzerine kayışla bağlanan. Beni kesmezdi paten varsa yoksa bisiklet dilerdim Hıdırellezlerde…Bisiklet sürmeyi başkasının bisikletinde öğrenmiştim ama arkadan koşan hep benim babamdı öğretirken.

Beklediğime değdi amcamın oğullarından “Alman malı” bir bisiklet geldi en sonunda 8-10 yaşlarındayken. Arkadaşlarımın bisikletlerinden çok farklıydı. İki kuzenimi arka arkaya senelerce sırtında taşımış, posası henüz çıkmadan bana ulaşmıştı. “Bisikleti bulan Almanların”  sağlamcılığı sayesinde bisikletin üçüncü sahibi olabilmiştim. Gerçekten çok eskiydi.

Ama rengi şahaneydi. Kırmızının en asil tonu. Bordo!

Kendinden frenliydi. Kontr – pedal mı denirdi? O zamanlar fren bisikletlere sonradan takılırdı, çoğu frensizdi. Çamurluğu olmayan ön tekere ayağını basar fren yapardın. Ayak ayarı önemliydi çünkü ya tekere ayakkabını kaptırır, ya da direksiyonun hâkimiyetini kaybeder feci yuvarlanırdın. Bisiklet taklası derdik sanırım. Dizlerim dirseklerim hep çürük, hep yara, hep bir türlü bağlanamayan kabuktu. Öyle kasktır, dizliktir eldivendir yoktu. Üstündeki tozu toprağı silker, gözyaşını içine akıtır, kanayan yaraya toprak basardık ne akılsa…

Yokuş aşağı basarsın pedala, kitlersin dümdüz direksiyonu kaldırırsın elleri, uçabildiğin kadar uçarsın…Kanatların pedalların.

Rüzgârın sesiyle birleşir tekerin “vızı”.

Yüzüne çarpan, saçını savuran hava “hız ölçer” ‘in.

Ne kadar hızlı o kadar uzak. Ne kadar uzak o kadar hafif…

Selesi yırtık, zili bozuk, zinciri gevşek, lastiği hep patlak olsa da benim hareket kabiliyetim, kaçış biletimdi.

Özgürlüğün, sadeliğin, çocukluğun, tasarrufun, romantizmin, basitliğin, düzenin, çevreciliğin, dengenin, estetiğin, eşitliğin AYNI SELEDE oturabildiği tek araç…

Yürümeye başladığın günden hayatının sonuna kadar seni taşıyabilen vefakâr dost…

Zengin fakir kadın erkek ayırt etmeyen, herkesin rahatça erişebildiği avantajlı taşıma aracı…

İki tekerin üzerinde yaşanan büyük AŞK.

İki tekerin üzerinde taşınan büyük TUTKU.

Yıllara meydan okuyan bir zaman makinesi.

Günümüzde dünya genelinde 2 MİLYARDAN fazla bisiklet olduğu tahmin ediliyor.

1950’li yıllarda yılda 20 milyon bisiklet üretilirken; şimdilerde bu rakam 100 milyonlara dayanmış.

Hollanda bisiklet cennetlerinden biri. Ülkede yaklaşık 23 milyon bisiklet olduğu söyleniyor. Hollanda’nın nüfusuna bakıyorum 18 milyon…Dünyanın en büyük bisiklet parkı da Hollanda’da..Her bir Hollandalı günde ortalama 3 km bisiklet sürüyor.

Almanya’da 100 km uzunluğunda bisiklet otobanı var.

İskandinav Ülkelerinde çoğunluk işe bisikletle gidiyor. Politikacılar, bürokratlar , önemli iş adamları dahil.

Kurşuna veya yağmura aldırmıyorlar.

En fazla bisiklet hırsızlığı Londra’da yaşanıyor. Yılda 400bin bisiklet iyi kilitlenmediği için çalınıyor.

Peki Türkiye’de ne oluyor da çocukluğumuzun biriciğini orta yaşlara geldiğimizde terk ediyoruz?

Gençliğimizin en önemli ulaşım aracını neden gündelik yaşamımızda bir ulaşım aracı olarak görmüyoruz?

Bizim toplumun aklına bisiklet deyince neden ilk spor geliyor?

Çağdaş toplumlarda kent içi ulaşımda öncelik en korunaksız olandan başlıyor. Ulaşımın baş tacı yaya, öncelik onun. Sonra bisiklet, toplu taşıma ve en son otomobil geliyor.

Biz de ise tam tersi. Trafiğin efendisi baştan ayağa geçince bisiklete binen kendini güvende hissetmiyor. Trafik magandaları zevk için kenara sıkıştırıyor, gereksiz kornaya basıyor, zevk için korkutuyor, geçerken laf atıyor.

Her alanda olduğu gibi burada da insanı mutlu eden gelişmeler, yeni düzenlemeler var aslında. 12 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan “Bisiklet Yolları Yönetmeliği”nde “Bisikletle ulaşım ihtiyacını güvenli bir şekilde karşılamak için yerleşim birimlerini ve yoğun olarak kullanılan kamu ve özel hizmet alanlarını birbiriyle irtibatlandırma ve diğer ulaşım ağlarıyla entegre planlamalarından” bahsediliyor.

Bazı illerimiz topoğrafik yapılarının avantajını hemen kullanmışlar bile. Örneğin Konya Türkiye’de en fazla bisiklet kullanılan il unvanını taşıyor. 515 kilometre bisiklet yoluyla üç büyük şehre meydan okuyor. Onu 160 km ile İstanbul, 65 km ile Eskişehir, 60 km ile İzmir takip ediyor.

Türkiye’nin 17 ilindeki bisiklet yollarının toplamı 1.050 kilometreyi buluyor.

Gelişmeler sevindirici ama yeterli değil. Bisiklet kullanmanın kazanımı çok fazla. O yüzden çocukluğumuzun romantik oyuncağını çatı arasından, garajlardan, kilerden çıkarmak lazım.

Paylaşım ekonomisinin en güzel örneklerinden biri olan bisiklet istasyonlarından daha fazla yararlanmak lazım.

Günlük seyahatlerimizi bisikletlerimizle yapıp, şehirdeki bisiklet sayısını artırmak lazım. Tabi motorlu araçtayken de saygı göstermek, öncelik tanımak lazım.

Belediye Başkanlarımız güzel örnekler oluşturmaya devam etsin. Buna patronlar da eşlik etsin. Makam arabalarını garajlarda bıraksın.

En azından HAFTADA BİR GÜN KURALI olsun.

Hem salgın nedeniyle toplu taşımalardaki olası riskleri bertaraf edelim. Hem de her gün yapacağımız birkaç kilometre ile beden ve ruh sağlığımızı koruyalım.

En başta kendimize yapıyoruz iyiliği sonra yaşadığımız şehre, ülkemize, insanlığa, doğaya…

Çılıng-çılıng…Çılıng-çılıng…

Şarkı Önerisi : Bicycle Race – Quee

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Ferda Dinçsoy
 10 Haziran 2020 Çarşamba 22:27
Çok çook güzel yazmışsın kalemine sağlık güzel kızım.Küçük oğlum Erdem Dinçsoy , hergün Organizedeki iş yerine bisiklet ile gidiyor
 Banu Kınay
 6 Haziran 2020 Cumartesi 23:54
Aydacim , çocukluğuma döndüm. Ne güzel günlerdi. Yenini heyecanı vardı. Hedefin ve ulaşmak için terlemenin de heyecani baskaydi.Galiba bisiklet de bizi eğitti. Sabırla, yılmadan.
 Şengül Çetingöz
 6 Haziran 2020 Cumartesi 19:39
Görüşüne yürekten katılıyorum ??
 Ebru Sezer
 6 Haziran 2020 Cumartesi 19:02
Aydacım, Ege Üniversitesi Kampüsü içerisinde de Unibike uygulaması ile bisiklet kullanımı yaygınlaştı. Keşke göztepede evimden çıkıp bornova ya üniversiteye bisikletle ulaşabilsek ama şu anki güzergahı düşününce bir kamyon altında kalmak işten bile değil. Yine çok güzel bir yazı olmuş??
 Ercan Çelikkaya
 6 Haziran 2020 Cumartesi 17:56
Ayda hanım tebrik ederim, çok önemli bir konuyu yazmışsınız, çocukluğumda bende sizin gibi bisiklet aşkıyla yanıyordum ama babam sağolsun, herşey aldı ama çok istememe rağmen tehlikeli bulduğu için hiç bisikletim olmadı. Türkiye''de son on yılda bisiklet federasyonun çalışmalarını çok verimli buluyorum,Turizm bakanımızın da önderliğinde , Türk bisikletciliginin önümüzdeki yıllarda çok büyük bir ivme kazanacağını hep beraber göreceğiz.
 İclal Kardıçalı
 6 Haziran 2020 Cumartesi 13:39
Sevgili Aydacım. Benim de küçükken kıpkırmızı bir bisikletim vardı. İki tekerlekli. Babam onu Amerikalı bir kiracısından almıştı. Demir...Daha ilkokula bile gitmezken herhalde 4 yaşlarındayken kendi kendime binmeyi öğrenmişim, Çeşme’de bahçede. Teyzem karşı evde otururdu. Beni izlermiş meğerse. Çok alkışladı.” Cadı, dedi, bunu da kendi kendine öğrendin. “. O gün bugün binerim bisiklete. Halil ve Emin’i az taşımadım arkamdaki çocuk koltuğunda ?????? Şimdiki bisikletim pembe. Kırmızıdan pembeye terfi ettim ???? Geçen yaz torunum Efe ile kendi bisikletlerimizle gezdik, ama yollar güvensiz, dediğin gibi. Onun için rahat gezemiyoruz...Yakında lastiklerini şişirteceğim bisikletimin. Umarım Efe de gelebilir. Pandemiden zor görünüyor bu yıl...Ama, ben bisikletimi çooook özledim. Güzel yazın için teşekkürler. Çok sevgiler. ?????????
 Mevhibe Nuray Tümüklü
 6 Haziran 2020 Cumartesi 11:17
Çıkıp bisiklete binme iştahım kabardı. Teşekkürler.
 Sezgin oktay
 6 Haziran 2020 Cumartesi 11:03
Bisiklet bir tutkudur.Aşk ile yola devam.
 Berilbayman
 6 Haziran 2020 Cumartesi 10:59
Çok güzel aferin kıxım
 Neslihan silaladar
 6 Haziran 2020 Cumartesi 10:57
En az haftada bir kuralına gönülden katılıyorum
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz