MENÜ
İzmir 18°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Daha fazla sulandırmayın!
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
24 Mayıs 2017 Çarşamba

Daha fazla sulandırmayın!

Ergenekon Davası neden çöktü?
Türkiye’de ‘derin devlet’ yahut Ergenekoncu olmadığı için mi?
Bilakis! Adına Ergenekon mu dersiniz başka bir şey mi bilemem.
Ama Türkiye’de ‘derin devlet’ diye bir olgu vardı. Belki de hep olmuştu.
Tüm kalbimle inanıyorum ki bugün de var! Öyleyse Ergenekon Davası neden çöktü?
Çünkü amaç, niyet ‘derin devleti’ ortaya çıkarmak değildi? Hiç olmamıştı hatta!
Toplumsal desteği sağlamak adına ilk dönem birkaç derin/kirli isim tutuklanmışsa da kısa sürede asıl niyet ortaya çıkmıştı. Amaç derin devleti ortaya çıkarmaktan çok devletin derinlerine yerleşmekti.
Bunun için her şeyi yaptılar.
Delil üretme, suç uydurma, kumpas/komplo kurma, terör örgütleriyle işbirliği yapma dâhil.
TSK’yı ele geçirmek için PKK’yı ‘tanık sandalyesine’ mi oturtmadılar bünyelerinde yetiştirdikleri sahte hahamın itiraflarıyla onca masuma mı kıymadılar?
Amaca giden yolda acıma, merhamet, adalet gibi duygulardan eser yoktu.
Her şey mubahtı! Sözüm ona dini cemaatti bunlar…
İslam dininin en önemli kavramı olan ‘kul hakkı’nı alenen ihlalde beis görmediler.
Masum insanları kirli iftiralarıyla intihara sürükleyip, ailelerine olmadık acılar yaşattılar.
Ve daha neler neler…
Ama ilahi adalet galip geldi. Yanlış hesap Bağdat’tan döndü. Yahut öküz öldü, ortaklık bozuldu.
Her ne olduysa oldu. O davalarda görev yapan hakim, savcı, emniyet mensubu, gazeteci hatta mübaşirler bile tutuklandı, meslekten atıldı. (Siyasiler hariç)
Haklarında kumpas davası başlatıldı.
Tabi ki yitip giden canların, çekilen acıların geri gelmeyeceğini bilsek de ‘keser döner, sap döner…’ ilkesinin bir kez daha işlediğine şahit olduk. Adaletin bir gün herkese lazım olabileceğinin en büyük kanıtı oldu bu davalar. Ergenekon, Balyoz, Casusluk vs…
Neden çöktü sorusuna geri dönelim…
Çünkü mağrurdular! Ellerindeki gücün sonsuza kadar devam edeceğinden öyle emindiler ki kendilerini devletin sahibi olarak görmeye başlamışlardı. Sıkı sıkıya bağlı oldukları örgütlerinin çıkarları her şeyin önünde, üstündeydi. Evrensel insan hakları ilkeleri, anayasa, yasa falan önemli değildi.
O kadar rahattılar ki ve bu nedenle öyle bariz hatalar yaptılar ki! Daha kazma vurulmadan gömülü silahların listesini yayınladılar. 2003’e ait olduğu söylenen bir darbe planının en önemli delili olarak ortaya konulan CD’lerin Microsoft’un 2007 yazılımıyla yüklenmiş olmasını bile önemsemediler.
Çünkü TÜBİTAK da onların kontrolündeydi.
El konulan bilgisayarlara, hard disklere, telefonlara sonradan yüklenen bilgi ve belgelerle daha önce hiç yan yana gelmemiş, birbirlerini sevmeyen hatta nefret eden insanları aynı çetenin yöneticisi ilan ettiler. Emniyet, Yargı, Siyaset ve bir grup Medya aynı amaca kilitlenmişti.
Sözüm ona çok sonradan akıllanıp ‘Bana ahmak diyebilirsiniz’ itirafında bulunan Bülent Arınç’ın ifadesiyle ‘Türkiye’nin bağırsaklarını’ temizliyorlardı. Her şey güllük, gülistanlıktı.
Ama olmadı. 2010’da referandum öncesi yaptığı pazarlıkların ardından ‘mezardakileri de kaldırıp ‘evet’ dedirtmek lazım’ diyen FETÖ elebaşı elde ettikleriyle yetinmedi.
Daha fazlasını istedi. Emniyet, Yargı, TSK, Maliye tamamdı.
Devletin tüm kurumlarında üst düzey yapılanma tamamdı.
Valiler, kaymakamlar, müsteşarlar…

Siyasette de önemli müttefikler edinmişti. İzmir’de vaizlik ettiği sıralarda seyyar berberi olan İlhan İşbilen’i bile vekil yaptırabilmişti mesela…
Devlette ne istediyse oluyordu? İstediğini rektör, istediğini vali, isteğini ağır ceza reisi, istediğini HSYK, Yargıtay üyesi yapıyordu. Basılmamış kitapların yazarlarını tutuklatabiliyor genel kurmay başkanını terör örgütü üyesi olmaktan mahkum ettirebiliyordu.
Yan çizenin, ters bakanın üstüne maliyeyi, emniyeti, yargıyı salıyor. Dünyayı onlara dar ediyordu.
Daha ne olsundu. Astığı astık, kestiği kestikti işte.
Ama yetmedi. Bir koltuk daha istedi. Erdoğan’ın koltuğunu… Sızıntı tamamlanmış Aksiyon’un Zaman’ı gelmişti. 17-25 Aralık 2013’ün de asıl gerekçesi buydu. Derdi yolsuzluk olan elindeki dosyaları 3-5 yıl neden bekletsindi ki! Oysaki beraber yürümüşlerdi onca yolu… TSK’daki Atatürkçü subayların defterini dürerken de başta Yüksek Yargı olmak üzere devletin diğer kurumlarını ele geçirirken de birlikteydiler. Ne olmuştu da bu noktaya gelinmişti?
Rivayet muhtelif…
Bazıları FETÖ’nün cumhurbaşkanı adayının Erdoğan değil Gül olduğunu savunuyor. Gül’ün döneminde atanan üst düzey kamu görevlilerinin yüzde 80’inin memuriyetten ihraç edildiği düşünülürse bu senaryo çok da boş değil.
Bazılarıysa Erdoğan ve Gülen’in başından beri birbirlerine güvenmediklerini, birbirlerini ortak değil süreç müttefiki olarak gördüklerini düşünüyor. Düşmanımın düşmanı dostumdur tezi üzerinden…
Bence her iki senaryoda da gerçeklik payı var. Hatta hem Erdoğan’ın hem de Gülen’in başından beri birbirlerini ‘amaca giden yolda araç görmüş olma’ ihtimalleri kuvvetli.
Ortak düşmanlar, tehditler ortadan kaldırılınca da ittifak bozuldu. Bu süre içinde gerek saman altından su yürüterek gerekse AK Parti’deki hatırlı dostlarının desteğiyle devleti tepeleme dolduran FETÖ elebaşı, Erdoğan’ı ortadan kaldırabileceğinden o kadar emindi ki 17-25 Aralık’ta düğmeye bastı. Erdoğan ne yaptı? 15 Temmuz’da yaptığını… Halkı arkasına alıp önemli bölümü kendi döneminde oluşan ‘Derin Devlet’i yendi.
İyi ki de yendi! Yoksa halimiz dumandı.
Çoğunuzun zaten bildiği tüm bu süreci neden mi anlattım?
Kendi çıkarları için kul hakkı dâhil dini, insani ve yasal her türlü kuralı ihlal etmekten imtina etmeyen, adaleti örgütsel çıkarları doğrultusunda tesis ederek masum insanlara hayatı dar eden ve çok ah alan FETÖ’nün başına gelenler herkese özellikle de bugünün muktedirlerine ibret olmalı. Mesela hayatı FETÖ’yle mücadeleyle geçmiş gazeteler, gazetecilere FETÖ soruşturması açma komedisine düşülmemeli.
Nasılsa güç bizde, biz ne dersek o yanılgısına kapınılmamalı. Yani FETÖ ile mücadele süreci daha fazla sulandırılmamalı. Sırf muhalefet diye, farklı düşünüyor diye insanlara olmadık çamurlar atılmamalı. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste sözü unutulmamalı.
Cumhuriyet ve Sözcü Gazetesi başta olmak üzere Gazeteci Ahmet Şık gibi ömrü FETÖ ile mücadelede geçmiş isim ve yapıların bu gün karşı karşıya kaldığı absürtlükler Ergenekon, Balyoz sürecindekilere o kadar benziyor ki, insan ister istemez ‘FETÖ’cüler hala işbaşında’ diye düşünüyor.
Bu ve benzeri adımların tek bir sonucu olur çünkü…
Tıpkı Ergenekon gibi FETÖ’de de yakalanan toplumsal destek giderek kaybedilir. Ve öyle bir noktaya varılır ki tıpkı Ergenekon’da olduğu gibi gerçek suçlular da aklanarak aramıza döner. Yani bu türden absürtler orta vadede FETÖ’yü ve FETÖ’cüleri aklamaktan başka bir amaca hizmet etmez.

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 TC misafir
 25 Mayıs 2017 Perşembe 00:53
Asıl amaç zaten fetö değil, muhalefet. Fetöcü iddiaları sadece muhalefeti bitirerek dikensiz gül bahçesi yaratma maksadını taşıyor aynı çamuru mhp'li muhaliflere de atmadılar mı oy kaybetme kaygısıyla? Son olarak Ankarada yapılan protestoda 65 yaşında bir kandının bir polis tarafından yerde sürüklendiğine tanık olduk, değerli emniyet mensupları aranızdaki bir meslektaşınızın çoğunuzun annesi bazılarınızın ise ninesi yaşındaki bir kadına bunu yapmasını içinize sindirebiliyor musunuz? Emniyet görevlileri bu tarz hareketlerle halkın gözünden düşüyor, emniyet yetkililerinden ricam mantık ve vicdan muhakemesinden mahrum bu kişileri teşkilattan ivedilikle uzaklaştırmaları.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz