MENÜ
İzmir 17°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Davutoğlu-Babacan hareketi
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
20 Aralık 2019 Cuma

Davutoğlu-Babacan hareketi

Meydanların ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ şarkısıyla coştuğu çeyrek asırlık serüvende işler artık eskisi gibi gitmiyor. Hatta ufaktan ayrılık şarkıları çalınmaya, söylenmeye başlandı!

Daha önce de gidenler hatta gidip parti kuranlar olmuştu.

Abdüllatif Şener, İdris Bal, İdris Naim Şahin aklıma ilk gelen isimlerden...

Lakin bu kez biraz farklı sanki! 

Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın kopuşu ciddiye alınıyor. Bilhassa da Babacan’ın…

Erken kalkan yol alır misali Davutoğlu hamlesini yaptı.

Partisinin adını, programını, önceliklerini açıkladı.

Gelecek Partisi.

Kurucular kurulunu incelediğimde ‘vitrin süsü’ olarak göze çarpan Ermeni, Rum ve birkaç alt kimlikli şahsiyeti çıkarırsak geriye oldukça muhafazakâr, mukaddesatçı bir yapı kalıyor. 

Zaten Davutoğlu’nun ‘kentli muhafazakar’ kitleyi öncelikli olarak hedef aldığı biliniyor.

Davutoğlu ile Babacan hareketi arasında fark var mı ya da ne fark var?

İlk olarak başbakanlık koltuğundan bir gecede indirilen Davutoğlu’nun hamlesi Babacan’a göre daha kişisel duruyor. Babacan’ın hamlesi daha çok ekipsel hatta bir parça uluslararası…

*
Başbakanlığa Erdoğan tarafından atanmasına karşın görev süresi boyunca bağımsız bir profil çizmeye çalışan Davutoğlu; 17-25 Aralık operasyonlarıyla kirlenen siyasi zeminde özellikle ‘şeffaflık girişimi’ ile belirli bir kesimin takdirini kazanmıştı. Lakin en büyük hatası, kendisini o koltuğa oturtan iradeyi görmezden gelerek hatta kimi zaman o iradeye karşı hamleler yapmak suretiyle bağımsız bir profil çizmesiydi.

Zaten bu da onun sonunu hazırladı. Bana göre yanıt bekleyen büyük soru şu…

Eğer Erdoğan, Davutoğlu’nu görevden almasaydı yani azletmeseydi Davutoğlu yine de bugün söylediklerini söyler, yaptıklarını yapar mıydı?

Yahut mutsuzluğu yüzüne vursa da ‘dava adamı’ olarak ‘kol kırılır yen içinde kalır’felsefesiyle altına çekilen bir koltuğun/makamın tadını mı çıkarırdı?

Eğer yanıt ‘Davutoğlu yine de bugünkü eleştirilerini sıralar ve partisi kurardı’ ise bu hareketin başarı şansı vardır.

Yok, eğer “azledilmeseydi bugün Cumhurbaşkanı Yardımcısı ya da kritik bir bakanlık koltuğunun tadını çıkarırdı” diyorsanız bu hareketin başarı şansı yoktur.

Aslında mesele bu kadar net ve basit…

Benim yanıtım Davutoğlu ne kadar mutsuz da olsa cumhurbaşkanı yardımcılığına fit olur, koltuğun tadını çıkarırdı şeklinde. Ve kendi adıma bu harekete şans tanımıyor oluşumun en önemli sebebi bu.

Ama tek sebebi değil…

Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere dış politikasındaki hezeyanında kuşkusuz Davutoğlu’nun rolü büyüktü. Sıfır sorundan sıfır komşuya gelinmesinde, Şam Emevi Camii’nde Cuma namazı hayalinde, Rus uçağının düşürülmesinde vb. 7 Haziran-1 Kasım tarihleri arasında yaşananlar da var tabi ki…

Söz konusu tarihler arasında bizler Ahmet Davutoğlu’nun tiyatral yeteneğine de şahit olduk.

Hükümet kurmak isteyen ama kuramayan adam rolünü çok iyi oynadı mesela.

AK Parti iktidarının önemli bölümünde Bakan Danışmanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Genel Başkanlık gibi kritik koltuklarda uzun yıllar oturan Davutoğlu bugün ‘doğruları ben yaptım, yanlışları onlar’ demeye çalışsa da partinin genel yıpranışından ya da iktidarın olumsuz faturalarından payına düşeni alacaktır.

Davutoğlu için söylediklerim Ali Babacan için de büyük oranda geçerlidir.

Diğer yandan bu iki isme yönelik parti ve ülke kamuoyunda belirli bir ‘pozitif algı’ da söz konusu…

Dış politikadaki hezeyanına karşın Ahmet Davutoğlu, iç politikada şeffaflığı temsil ediyor mesela.

Babacan ise Hazine’nin dolu olduğu yılları…

Sempatinin bir diğer nedeni de yeni bir partiye olan ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Halkın neredeyse yarısı yeni bir parti istiyorken bunu doğal karşılamak gerekiyor.

Madalyonun bir yüzü böyle… Diğer yüzünde Davutoğlu ve Babacan’ın açmazları var

Akademisyen kimliği Ahmet Hoca’yı lider yapmaya yetmiyor.

Aynı şekilde ‘çok parlak bir hazine yöneticisi olmak’ da Babacan’a yetmiyor.

Erdoğan’ın tabanından birşeyler tırtıklamak istiyorlarsa daha fazlası olmak zorundalar.

Erdoğan’ın tabanı güçlü, gözü kara, karizmatik lider seviyor. Boy-pos, endamından sesinin tonuna kadar her bir detaya önem veriyor.

Bu tabandan bir şeyler koparmak istiyorlarsa Erdoğan’la amansız bir kavgaya hazır olmaları gerekir.

Parti kurarak Davutoğlu cesaretini kanıtlamış gibi görünebilir.

Ancak geçmişte Davutoğlu’nun ‘Rus uçağını düşürülmesi’ gibi cesaret timsali gibi görünen ancak çok ağır bedelleri olan kararlar alabildiğini biliyoruz.

Babacan’a gelince;

Daha önce de defalarca altını çizdiğim gibi… Abdullah Gül vesayeti en büyük sorunu…

Erdoğan’dan önce bu vesayet görüntüsüyle mücadele etmesi gerekecek.

Ekonomi yönetimi alanında ‘Uluslararası onayı’ var deniliyor.

Hitap ettiği kitlede uluslararası onay ‘dış güçlerle ittifak’ olarak da yorumlanabiliyor.

Gül bağlantısı onun adının İngiliz lobileriyle birlikte anılmasına sebebiyet verebilir. Hatta bir adım öteye giderek ‘okyanus ötesi bir desteği’ bile iddia edilebilir.

Bu da Babacan’ın ikinci büyük sorunu olacaktır.

Tabi ki Türkiye gibi siyaseten çıkmaz bir yola girmiş ülkelerde yeni bir yol açmak kolay olmayacaktır. Hele hele AK Parti gibi ayrılık kültürü neredeyse hiç olmayan bir yapıdan koparak yeni yol açmak daha da zor olacaktır.

Tüm bunları birlikte düşününce Davutoğlu ve Babacan’ın hamlesinin siyaseten istedikleri yere varamasa bile en azından yeni sürecin işaret fişeği olarak bir anlam kazanacağını söyleyebiliriz.
Peki, mahallesinde bunlar yaşanırken Erdoğan ne yapacak?

Öylece durup olan biteni izleyecek mi?

Hiç sanmıyorum.

Çeyrek asırlık siyasi yolculuğunda birçok badireyi kah usta hamlelerle kah gözü kara adımlarla savuşturan Erdoğan’ın hala kendi mahallesindeki sorunları çözebilecek kadar güçlü olduğuna inanıyorum. Erdoğan seçime üç yıl varken ortaya çıkan Davutoğlu ve Babacan isyanlarını rahatlıkla bastırabilir. Ama enerjisini iç meseleleri çözmek için tüketmiş olur.

Siyasetin genelindeki kontrolünü kısmen kaybederek muhalefet kanadının yahut yepyeni bir toplumsal dalganın gelişine dair önlemini almakta zorlanacaktır

İster istemez Babacan ve Davutoğlu hareketleri 2023 sürecinde AK Parti’nin en öncelikli sorunudur.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Muhammet pala
 10 Ocak 2020 Cuma 14:14
Çok güzel bir analiz yapmışsın
 Lombak
 23 Aralık 2019 Pazartesi 12:51
IBANoğlu, Davidson ve Babysoul. Bunların hiçbir şansı yok. Akşener vekil verse bile fayda etmez.
 SÜLEYMANiye
 21 Aralık 2019 Cumartesi 19:03
Türkiye''yi kimler idare ediyor belli oldu.!! Türkler dışında, herkes!!!
 gürkan
 21 Aralık 2019 Cumartesi 15:40
AKP'liler, hatta MHP ve Vatan Partililer dün oy verip de Başbakan yaptıkları Davutoğlu'na saldırıyorlar. Dün ekonomiyi teslim ettikleri, Başbakan yaptıkları hatta Cumhurbaşkanı yaptıkları kişiler şu an ayrı parti kuracaklar diye birden batının adamları oldular :) İyi Parti de nasıl ki MHP tabanından oy almışsa, yeni partiler de AKP tabanından oy alırlar. Tüm telaş da zaten bunun için. İyi Parti'ye yapılan "köpürtme ve cilalama operasyonu" da en son ki yerel seçimlerde kendini gösterdi ama bazıları sanırım farkında değil. 25 yıllık belediyeler, Türkiye'nin en büyük 2 şehri el değiştirdi, daha ne olsun? 2023 seçimlerinde muhalefetin adayı büyük ihtimal Ekrem İmamoğlu olur. Bir çok kesimden oy alabilecek biri olduğunu İstanbul seçimlerinde fazlasıyla gösterdi.
 Menemen'li
 20 Aralık 2019 Cuma 19:56
İyi partiye yaptıkları köpürtme ve cilalama operasyonu ne kadar başarı getirdiyse bunlara onun belki yarısından daha az getirir bence.
 Lombak
 20 Aralık 2019 Cuma 18:39
David iflah olmaz bir batı muhibi olduğu için görevden alındı. Alınmama ihtimali yoktu.
 Yavuz D.
 20 Aralık 2019 Cuma 16:27
bende sizin gibi düşünüyorm umit bey. bence de davutoğlu görevden alınmasa bugün farklı konuşur koltuğunun keyfini çıkarırdı. HAKLISINIZ.
 Muhsin
 20 Aralık 2019 Cuma 15:43
"Hükümeti kurmak isteyen fakat kuramayan adam rolü" nü Kılıçdaroğlu ile birlikte oynamışlardı.Alay edercesine haftalarca görüşmüşlerdi.Ve sonunda başbaşa 4 saat 20 dakika süren yemek(!) yemişlerdi. Yemeğin sonunda; Kılıçdaroğlu "AKP bize koalisyon önerisi yapmadı" demişti. 35 gün ve 4 saat 20 dakika başbaşa ne konuşmuşlardı?
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz