MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Def-i Bela çorbası
Engin ÖNEN
YAZARLAR
6 Nisan 2020 Pazartesi

Def-i Bela çorbası

Hadi Nedim Atilla’dan izinsiz (!) bir hikaye anlatalım bizde, içinden geçtiğimiz günlerin anlam ve önemine uygun olarak.

İzmir ticaret kenti olduğu için, liman ve kervanlar aracılığıyla salgınlardan en çok etkilenen yerlerden biri olmuştur hep.

Bir ay kadar önce Narlıdere Cemevi, geleneksel bir tören düzenledi. Biz de katılıp izledik ve onunla yetinmeyip, biraz da araştırma yaptık bu konuda.

İzmir’de odun ve kereste satarak yaşamlarını sürdüren Tahtacılar (Alevi, Türkmen), işleri gereği yolları sıkça limana düşermiş. Onlar kervanlar ve gemilerle gelen ölümden habersiz dağlarda yaşarlarmış. Ancak bu yolla salgın kendilerine de musallat olunca, dağlarda sıkça yer değiştirmekte bulurlarmış çareyi.

Ancak liman ve kervanlar yoluyla gelen salgınlardan, dağlarda yaşadıkları halde onlar da çok zarar görmüş. Murat Küçük’ün, “Horasan’dan İzmir Kıyılarına Cemaat-ı Tahtacıyan” kitabındaki anlatımdan öğrendiğimize göre, salgın hastalıklar karşısında savunmasız kalan Tahtacılar, hastalığı defetmede etkili olduğuna inanılan yöntemler geliştirmişler.

“Bir sabah, erkek kılığına giren kimi köy kadınları, dışarıdan bir çingene obası gibi şamatayla köye girer. Kapıları yumruklar ve uzak yoldan geldiklerini, aç olduklarını söyleyerek her evden yiyecek isterler. Aralarında kadın kılığına girmiş erkekler de vardır. Sırtlarında heybeler, sepetler… Bağırıp çağırarak, şakalaşıp gülerek bütün kapıları dolaşır, her evden mutlaka bir şey koparırlar. Bazen evlerin birinde bir kadın mahsustan vermeye yanaşmaz ve başından savmak ister. O zaman kafile kıyameti koparır…”

Gülüp eğlenirler. Hastalık yüzünden ölü toprağı serpilen köye neşe gelir belli ölçüde. Dümbelek çalarak, bağırıp çağırarak erzakı toplayıp köyün meydanında bir taş ocak kurarlar. Un, bulgur, şeker, tuz, salça, nohut… Ne toplanmışsa hepsi içine atılır kazanın. Bu acayip çorba pişene kadar şamata devam eder. Pişince de hep birlikte yenir.

Çoluk çocuk herkes tatmalıdır bu çorbayı. Bunu yiyenin hastalıktan kurtulacağına ve hastalığa yakalanmayacağına inanılır.

Törenin adı derme devşirmedir. Eski otantikliğinde olmasa da halen Narlıdere ve Bademler köyünde zaman zaman yapılmaktadır.

Çorbanın adı, def-i bala, yani belayı/hastalığı kovma çorbasıdır.

Evet, şimdi biz yine derme devşirmeye ağırlık vermeliyiz. Bu salgını en az acı ve kayıpla atlatabilmek için def-i bela çorbasının kazanlarını her yerde kaynatmalıyız.   

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz