MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Düşünceden yoksun hayvanilik
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
18 Temmuz 2018 Çarşamba

Düşünceden yoksun hayvanilik

“Hoşgörüsüzlük, her tür öğretiden önce vardır. Bu açıdan hoşgörüsüzlük biyolojik köklere sahiptir, çoğu zaman yüzeysel duygu-heyecan tepkilerine dayanır... Entelektüeller, yabanıl hoşgörüsüzlükle savaşamazlar; çünkü düşünceden yoksun katışıksız hayvanilik karşısında düşünce silahsız kalır... İnsan gereğinden çok konuşarak da, gereğinden çok susarak da günah işleyebilir...”

***

Umberto Eco’nun savaş, faşizm, basın, öteki, göç, hoşgörü ve hoşgörülemezlik konularını ele alan “Beş Ahlak Yazısı” adlı kitabını altını çize çize  okuyorum demiştim son yazımda …  İlk kez 20 sene önce okumuştum, yeniden okurken hem memleketin hem de dünyanın şimdiki haline ne uygun yazmış diyorum toprağı bol olasıca Umberto Eco… Yineleyeyim  “Beş Ahlak Yazısı”  içerik itibarıyla, muhtemelen sürekli güncel kalacak bir çalışma… Altını çizdiğiniz metni dönüp dönüp okumak, üzerine düşünmek, tartışacak birini bulursanız tartışmak daha da iyi tabii ki.

“Göçler, Hoşgörü ve Hoşgörülemezlik”…   Yazara göre, “dışarıdan göç” ve “göç”ü ayırmak gerekir. Çünkü dışarıdan göç olgusu siyasal olarak denetlenebilen, sınırlandırılabilen, teşvik edilebilen, bir plan çerçevesinde gerçekleştirilebilen veya benimsenebilen bir durumdur; fakat “göç” lerde böyle bir durum söz konusu değildir; ister şiddet yoluyla olsun ister sakince olsun bu göçler olur ve kimse onları denetleyemez. Bu ayrımın iki önemli nedeni vardır: Buna göre dış göçlerde, göçmenler gittikleri ülkenin göreneklerini büyük ölçüde kabul ederlerken “göç” lerde ise göçmenler gittikleri ülkenin kültürünü kökten değiştirirler.

İşte, Eco'nun dikkati de, özellikle "göç"ler bağlamında, Avrupa'ya olan göçler üzerindedir. Çünkü Eco, Üçüncü Dünya'nın Avrupa'nın kapılarını çaldığını görmekte olup ırkçı-dışlayıcı tutuma da hiçbir şans tanımamaktadır.

Ona göre Avrupa önümüzdeki bin yılda çok ırklı, istenirse de çok renkli bir kıta olacaktır; ancak bu kültür buluşması veya çatışmaları engellenemez sıkıntılar da doğuracaktır, bu nedenledir ki geleceğe dönük projeler de oluşturmak gerekir.

“Hoşgörüsüzlük”, Eco'nun bu bölümdeki ikinci alt başlığıdır. Yazara göre hoşgörüsüzlüğün en açık iki biçimi temelcilik ve birleştirmeciliktir. Temelcilik mutlak hoşgörüsüzdür, ancak genel olarak kendi yandaşlarının inançlarını doğru ve ayrıcalıklı saymakla birlikte, diğer insanlara kendi öğretilerini dayatmaya uğraşmadığı sürece siyasal anlamda hoşgörüsüzlük olarak görülmez.

Buna karşın birleştirmecilik ise tam da bu siyasal yaşam modelini dikte ettiği için hoşgörüsüz bir tutum olmak zorundadır. Yazara göre hoşgörüsüzlük, bu iki biçimine rağmen, tüm bu olguların da kökeninde yer alan daha derin bir şeydir, yani yabanıl hoşgörüsüzlüktür. Bu, en tehlikeli hoşgörüsüzlük biçimidir; hiçbir öğrenme olmadan ortaya çıkar ve ilkel itkilere dayalıdır. Bu nedenledir ki “rasyonel argümanlarla eleştirilmesi ve frenlenmesi olanaksızdır” (s.97).

Söz gelimi, Hitler'in “Kavgam” adlı kitabının tüm kuramsal temelleri yeterince doyurucu olarak çürütülebilir, ancak kitabın öne sürdüğü fikirler hâlâ hayatta kalabiliyorsa, bunun nedeni bu fikirlerin hiçbir eleştirinin nüfuz edemediği yabanıl hoşgörüsüzlüğe dayanmasıdır, der Eco.

Peki, ne yapılmalıdır, yabanıl hoşgörüsüzlük karşısında? Eco, entelektüellerin yabanıl hoşgörüsüzlükle savaşamayacaklarını öne sürer, çünkü düşünceden yoksun saf hayvanilik karşısında düşünce silahsız kalır.

Dahası öğretisel hoşgörüsüzlükle savaşılmaya başlandığında da artık çok geçtir; çünkü hoşgörüsüzlük öğreti hâline geldiyse vakit çok geçtir ve bu savaşı başlatanlar, genelde ilk kurbanlar olur. Nitekim etnik, dinsel veya başka nedenlerden birbirini vuran yetişkinlere hoşgörüyü öğretmek için artık geçtir. "Öyleyse, yabanıl hoşgörüsüzlükle daha en baştan, en küçük yaşlardan başlayan sürekli bir eğitim aracılığıyla, bu hoşgörüsüzlük bir kitapta yazıya dökülmeden, fazlaca yoğun ve katı bir davranış kabuğu hâline gelmeden savaşılmalıdır" (s.98).

Nihayet, bu bölümün son alt başlığını da “Hoşgörülemezlik” oluşturur. Eco bu yazıyı, Roma Askeri Mahkemesi'nin Priebke hakkındaki kararı dolayısıyla yazmış olduğunu belirtir. Priebke, İkinci Dünya Savaşı sırasında çok sayıda İtalyan partizanın ölümünden sorumlu bir suçludur, Roma Askeri Mahkemesi'nce yargılanmış, fakat aldığı ceza İtalyan kamuoyunca yetersiz bulunmuştur.

Kamuoyunun baskısı ile üst mahkemeden dönen karar müebbet hapse çevrilmiştir. Ancak Eco'nun bu yazıyı yazdığı tarihte, bu son karar henüz alınmamıştır. Eco burada, neyin hoşgörülemeyeceği meselesini, korkunç bir suçu işlediğini itiraf eden ve pişmanlık duymayan bir katil, Priebke, üzerinden ele alır ve mahkemenin kararında bizim de payımız olduğunu, masum olmadığımızı dile getirir. Çünkü bu, niteliği ve içerimi itibarıyla, tek bir olaydan öte, bizi de ilgilendiren başlı başına hoşgörülmemesi gereken bir olaydır. Eco, hoşgörülemezlik başlığında, ülkemizde veya dünyada olan pek çok kötü olay karşısında bizim tutumumuzu sorgular ve sorumluluğumuzu hatırlatır.

Söz gelimi Yahudi katliamını, ölenlerin sayıları açısından konuşanları veya niyeti ne olursa olsun bu katliama somut olarak katılanların sorumluluğunu hatırlatır. Çünkü bu, yazara göre nesnel bir sorumluluktur ve yaptırım gerektirir.

İşte, bu tür durumlarda (Roma Askeri Mahkemesi'nin tatmin edici bir ceza kararı almaması gibi) bizi tedirgin eden şey, sorumlulukta payımız olduğunu bilip, ama bunu kendimize itiraf edemememiz/etmememizdir. Öyleyse "çanların kimin için çaldığını sormayalım kendimize" (s.104) , der Eco.

 “O halde, Kıyamet’in eşiğindeyken bile yazmanın hâlâ bir anlamı var…”

***

“Ulbertino söze karıştı: Yaşamını tehlikeye attığını biliyor musun?
‘Olsun’ diye yanıtladı Michele, ‘Ruhumu tehlikeye atmaktan iyidir.’

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz