MENÜ
İzmir 17°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Ekmeleddin İhsanoğlu üzerine demode bir yazı…
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
23 Temmuz 2014 Çarşamba

Ekmeleddin İhsanoğlu üzerine demode bir yazı…

İktidar ve ilişkilerinin bir iç çürütme mahalline çevirdiği, cahiliyetin moda olduğu hayatımızda, bilgisi, görgüsü, centilmenliği, nezaketi, çelebiliği… Neredeyse adını unuttuğumuz pek çok ‘modası geçmiş’ şıklığı bize hatırlatan,
12 senedir bile isteye örülmüş ‘kabalıklar duvarı’nda zarif bir tünel açan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu ‘siyaseten modası geçmiş bir ürün’ olarak ilan eden bir siyasi şahsiyetin tam da bastığı telde hissediyor olmam kendimi… Kaderin hoş bir cilvesi belki de.
Zira bam teli, ‘imaj her şeydir’in yılmaz savunucusu şahsiyetin dediği yerde… Kimilerine ‘posa’ hissiyatı verirken 12 yıldır ‘fresh ürün’ gibi pazarlanan modada yatıyor bence.
 
12 yıldır iltiması, yalanı, talanı meşru gören bir toplumsal kumaş yaratabilmek için var gücüyle/cansiperane uğraşmış siyaset tüccarları dünyevi bagajlarını büyütüp güvenceli profesyonel angajmanlarını pekiştirirken, kalpleri de akılları da ‘stratejik pazarlama taktiği geliştirme’ derdinde olanların soracağı bir soru olmadığı için soralım biz de!
Sizce moda nedir?
(Vikipedi’ye göre) Latince ‘modo’ kelimesinden gelip ‘hemen şimdi’ anlamını taşıyan, ‘toplumun tüketim trendleri belirleyen tüketim anlayışı’ olarak tanımlanan,
İtalyanca'da ‘değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik’ olarak geçen,
Bir anlamı da ‘belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük’ cümleleriyle ifade edilen modanın günümüz siyasetindeki karşılığı…
Sahiden de ne?
Ders almak, ders çıkarmak için değil de ‘hıncın ve kinin tazelenmesi için’ geçmişi hatırlamak/hatırlatmak mı?
 
Halka nasıl düşünmesi gerektiğini biteviye tekrar edip her konuda bir ‘düşünce şablonu’ sunmak mı?
 
Saldırgan, intikamcı, pusucu, kötücül stili her gün yeni örneklerle geliştirmek mi?
 
“En” olmayı ‘görgüsüzce’ yücelten faşizan tınılı pop kültürünü siyasetin ruh ikizi yapmak mı?
 
Esas yurttaş ilan edilen ‘benim vatandaşlarım’ dışında olanları insandan saymamak mı?
 
İkbalin fotoğraf karesine girmeyi reddedenleri insan statüsünden çıkarmak mı?
 
Kendi ‘vatandaşıysa’ eğer, başkası için düşünmesi, vicdan azabı çekmesi gerekmediğini kitlelere defalarca tekrar etmek mi?
 
Sadece hukuku değil, hukuk duygusunu da yok etmek, lideri bizatihi ‘adaletin kendisi’ yapmak mı? 
 
Kutup kutup ayrıştırarak yönetmek, suyu/toprağı, gerçeği ve hukuku yağmalamak mı?
 
Dövülerek öldürülmüş Ali İsmail’in yüzünü görüp hala insafa gelmeyen kendinden geçmiş bir ahali yaratma başarısı göstermek mi yoksa çocuğu katledilmiş Gülsüm Elvan’ı meydanlarda yuhalatmak mı?
 
Özgür düşüncenin, insani değerlerin, vicdanın ve insanlığın asgari müştereklerinin üzerine abanmak mı?
Yapılan ağır ve sayısız insan hakları ihlallerine rağmen ‘mağdur ve mazlum’ rolünden hiç taviz vermemek mi?
 
Taziye için gidilen ilçede vatandaş yumruklamak, bir madencinin tekmelenmesi karşısında kıl kıpırdatmamak mı?
 
Haşlanarak ve yanarak ölmenin ‘fıtrat’ olduğunu savunmak mı?
 
Kötülüğün her iktidarda/her dönemde hep var olduğu bu topraklarda, bile isteye kötülüğü sıradanlaştırmak mı?
 
“Siyasetin temiz ve dürüst bir alan olarak kalması” gerektiği, “savaş ve işkencenin asla kabul edilmemesi” gibi genellemeleri dışında pek ortak noktamız bulunmayan,
Kahramanları (Menderes, Özal ve Erbakan) hiçbir zaman benim kahramanım olmamış ‘Ekmeleddin İhsanoğlu’nu dinlemek için Adnan Saygun’a giderken kalbimden geçenler ona ‘ne soru soracağım’ değil, çok uzun süredir unutturulan ‘bilgiyle yoğrulmuş zarafeti’ ne kadar özlediğimizdi esasında…
Ayrı düşünceleri savunsanız da hiç uzlaşamayacağınız konularda da saatlerce konuşabileceğinizi, her soruyu rahatlıkla sorabileceğinizi bilmenin konforunu sunan Sayın İhsanoğlu… Muhaliflerini dahi mahcup eden zarafetiyle, kendini olduğundan farklı göstermeye yanaşmayışıyla, içselleştirdiği donanımıyla, övünç meselesi yapmayıp kabullendiği muhafazakarlığıyla, ses tonu ve üslubuyla gerçekten demode! Örgütlü cehaletin, örgütlü vicdansızlığın tam zıddında duran bir insan evladı…
Haber Müdürümüz genç arkadaşım Fırat’ın dediği gibi “keşke Selahattin Demirtaş ile birlikte ekranlarda konuşup tartışsalar da siyaset görsek” dedirten bir şahsiyet.
*
‘Oy vermeyeceğim birine saygı duyduğumu’ yazıyor olmak da demode kaçıyor olabilir ama…
Bu saatten sonra kimileri gibi ‘ikoncan’lık yapmak da fıtratımıza ters düşer.
En iyisi, kırmızı halıda yürürken bile ‘rüküş’ olunabileceğini,
Moda olan her şeyin bir süre sonra ‘ayağa düştüğünü’ ve yok olduğunu,

Bir tarzı ve tavrı olmanın, ‘cool’ kalmanın hiç modasının geçmediğini (beyhude) hatırlatarak noktalayalım yazıyı…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Seniye Nazik Işık
 18 Ağustos 2014 Pazartesi 08:00
Dikkat çektiğiniz gibi birmez daha kötülük kazandı. Kimseye kızacak halimiz yok, ama bu yazıyı seçim öncesinde yazsaydınız keşke demek gibi... Açık sözcülüğümüzün kutlarım.
 Nur
 24 Temmuz 2014 Perşembe 08:49
Teşekkürler Gönül hanım yüreğinize sağlık
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz