MENÜ
İzmir 17°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
GDO’ya karşı insanlık görevi…
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
29 Haziran 2015 Pazartesi

GDO’ya karşı insanlık görevi…

Geçen yazıdan devam edelim: Tohuma egemen olunduğunda gıdaya egemen olunacağını bilen tohum şirketleri bugün gıda dünyasının hâkimleridir… Bu şirketler var güçleri ile tohumları patent altına alarak on binlerce yıldır tüm insanlığın ortak malı olan tohumları şirketlerinin malına dönüştürmektedirler. Tohumun genetiğinin değiştirilmesi de sadece patent hakkı alarak tohumları kendi ukdelerine geçirebilmek için yapılmaktadır.
 
Bugün genetiği değiştirilmiş tohum ticaretinin yüzde 99’u dört bitki ile yapılmaktadır: soya, mısır, pamuk ve kanola. Bu bitkilerin tohumlarında yapılan genetik değişikliğe bakıldığında ise tohumlara ya bazı böcekleri öldürecek zehir üretin gen aktarılmıştır ya da bir yabancı ot öldürücü ilaçlara karşı bitkinin direnç kazanmasını sağlayan genetik değişiklik yapılmıştır. İkinci nesil GDO-tohumlarda bu iki özelliğin aynı tohuma uygulandığını da görmek mümkündür. Bu basit değişiklik sonucu tohuma patent alınabilmekte ve artık o tohum bir şirketin malı haline dönüşmektedir.
 
GDO için en iyi tanımı, Ege Üniversitesi’nden Prof. Tayfun Özkaya yapar: Klasik bitki ıslah etme yöntemlerinin dışında tekniklerle bir türe (mesela pamuk) başka türlerden (örneğin çilekten), hatta bakterilerden (yani düpedüz mikrop) veya hayvanlardan özellikler aktararak (genlerle bu aktarma oluyor) güya daha verimli ve gene güya daha az mücadele ilacı kullanılacak bitkiler elde etmek demektir. Benzer şeklide hayvanlarda da GDO uygulamaları yapılabilmektedir…   
 
GDO artırmaz eksiltir
 
İki gerekçe ısrarla vurgulanarak çiftçilerin GDO’lu tohum kullanması teşvik edilmektedir. Şirketler sürekli olarak bu tohumlarla daha fazla verim alınacağını iddia ederler ve bunu şirket bünyesinde yaptıkları tarla araştırma sonuçları ile kanıtlamaya çalışırlar. Ancak bazı ABD üniversitelerin yaptığı bağımsız tarla araştırmalarında GDO tohumlarla kesinlikle verim artışı sağlanmamakta olup, buna  karşılık yüzde 8’ler mertebesinde verim düşüşlerinin görüldüğü saptanmıştır.
 
GD-tohumlar hakkında tohum şirketlerinin ileri sürdüğü ikinci gerekçe ise bu tohumların bir bölümü  böcek öldürücü ilacı kendileri ürettiğinden çiftçilerin daha az tarım ilacı kullanma gereksinimlerinin olacağıdır. Ancak bu iddia da doğru değildir. Çünkü her ne kadar böcek öldürücü ilaç kullanımında sınırlı bir düşüş gözlense de yabancı ot öldürücü ilaç kullanımı  GD-tohumların ile ekildiği 1996 yılından günümüze 17 kat artmıştır. Sonuç olacak çiftçiler geleneksel tohumlara göre çok daha fazla ilaç kullanarak maliyetlerini arttırmakta, üretilen besinleri kullanan insanlarda çok daha fazla tarımsal zehir yemek zorunda kalmaktadır. 17 kat fazla kullanılan zehirlerin toprağı, yeraltı ve akarsuları zehirlemesi de cabası… Yani GDO’ya karşı durmak bir insanlık görevidir…
 
GDO’cu Hokkabazlar…
 
Yazımız portalde yayına girdikten sonra ya ben, ya da bir arkadaşım kısa bir süre sonra sosyal medyada paylaşıyor. Enteresan tepkiler alıyoruz. Haberlerimizde, yazılarımızda bilgi vermeye özen gösterdik gazetecilik yaşamımız boyunca. Ne yazacaksak araştırdık, öğrendik yazdık… Son GDO yazımız da onlardan biriydi…
Yazının sonunda okuyabileceğiniz gibi, eski hokkabazlar hokka oyunu içinde top olan hokkayı boş göstermeye çalışırlardı.  Son yazımıza gizlice tehdit eden ama özünde hokkabazlık olan bir e-posta geldi. Adres uyduruk, belli ki bu amaçla alınmış…  Tehditçinin yaptığı, onun patronlarının da ondan istediği bu, içinde iğrenç GDO’lar bulunan ürünleri boş-temiz göstermek. Tavuklara yedirmek, tarlalara ekmek, sonra da o tavukları, mısırları insanlara sunmak… Fikrim aynıdır, hepimize GDO’lu ürünler yediriyorlar, yenilerini yedirmeye çalışıyorlar…
 
Allah sonraki nesilleri korusun…
 
Son yazımıza aklı başında tepkilerden biri de sosyal medya üzerinden Urlalı üretici Bilge Bengisu Öğünlü’den geldi:
 
“Aslında tüm dünyada organiğe talep son yıllarda artış gösteriyor, ancak bu talep, kontrollerin yetersizliği nedeni ile ürünün organik olduğuna inançla ters orantılı. Birkaç ay önce yazmıştım; Nazilli Ocaklı köyündeki İpek Hanım Çiftliğini örnek göstermiştim, “Kontrollü tarım” çok daha gerçekçi. Burada organiklik iddiası yok, ama kullanılan bitki zararlısı ilaçları, kimyasal gübreler bilinçli ve en önemlisi kontrollü olarak kullanılıyor." ... Sevgili Nedim Abi, yazınızı takdirle okudum ve teşekkür ederim. Ancak, yukarıdaki paragraf bana o kadar emek çekilen organik tarımı “kontrol edilememe” nedeniyle sürdürebilir tarıma göre daha az inandırıcı gösteriyor. Oysa sürdürülebilir tarımda da aynı kontrol edilememe sıkıntıları var.
                                                 
Hokkabazlık…
 
Bilgi verelim; eski Ramazanların eğlenceleri şimdikinden çok daha fazlaydı. Ramazan geceleri hayatın en güzel anlarıydı belki de… Düzenlenen eğlenceler içinde, gözbağcılığı, el çabukluğu gösterileri içinde en çok rağbet göreni, en yaygını ve eskisi hokkabazların yaptığı gösterilerdi.
 
Bu gösterileri yapanlar adlarını hokka oyunundan almıştı. Hokka oyunu, ters çevrilmiş üç kap ve ufak bir topla, boş gösterilen hokkanın içinden top çıkarmak ya da içinde top olan hokkayı boş göstermek şeklinde oynanırdı.
 
Hokkabazların oynadığı başka oyunlar da vardı; dik şekilde tutulan bir sopanın üzerinde yumurta yürütmek veya sıçratmak, paraları yok etmek veya çoğaltmak boş kaptan darı veya su dökmek bu oyunlar arasında sayılabilir.
 
Ayrıca bu oyunların adından yola çıkarak hokkabazlar “tasbaz”, “şübedebaz”, “gözbağcı”, “ayyar”, “efsunkâr”, “sihirbaz”, “mührebaz”, “yumurtabaz”, “beyzabaz”, “yuvarlakbaz” isimleriyle de anılırdı.
 
Hokkabazlığın en önemli özelliklerinden biri, hokkabazın yardımcısıyla yaptığı söyleşilerdir. Bu durum, hokkabazlığa el çabukluğunun yanında dil çabukluğu da katmıştır. Hokkabaz bir yandan oyununu oynarken bir yandan elindeki şakşakla yardımcısına vurur, ayrıca bir deniz kabuğunu ara sıra boru gibi öttürürdü. Osmanlı döneminde hokkabazlar gösterilerini genellikle şenliklerde, sünnet düğünlerinde ve ramazan ayında kahvelerde yaparlardı.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Ender Faralyali
 30 Haziran 2015 Salı 15:32
Bu yaziniz da onceki yaziniz da uyarilarla dolu ama Facebookta da yazdigim gibi sizin gibi insanlari ciddiye almayan bir yonetim var bu ulkede...
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz