MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Gündelik hayat neye benziyor?
Tayfun MARO
YAZARLAR
19 Aralık 2014 Cuma

Gündelik hayat neye benziyor?

Dünyanın bütün yoksulları için gündelik hayat, imkânsızlık ve çıkışsızlıkla kuşatılmış hayatlarına günlerin eklediği dertlerden ibarettir.
Yeryüzünde yedi milyardan fazla insan yaşar; BM verilerine göre, yaklaşık dörtte üçü yoksuldur. Bunu bile bile gündelik hayatımızın neye benzediğini sormam, muhtemelen kimi okurlar tarafından yadırganacaktır. Bu başlığı attıktan sonra ben de kendi kendime söylendim…
Fakat gündelik hayatın hızlı akışından zaman zaman sıyrılıp, hayata bir kıyısından bakarak, olan biteni anlamaya çalışmak ve bakış açısını değiştirmek için çaba harcamak insana iyi geliyor.
 
Uygarlığa içkin üretim/tüketim sarmalında döngüsel zamanın insana sunduğu hayat, dolaylanmış, soyut ve temsilidir. Her şeyin kolayca ve hızla tüketildiği, doğrudan ilişkilerden yoksun satıh bir hayattır, gösteri ve tüketim toplumunda yaşadığımız…
Yaşam kılavuzumuz “gelecek hayaleti”dir. Bu hayaletin peşinden çarnaçar koşarken, bir Amok koşucusundan farkımız kalmadığını göremeyiz. Zaten bunu görecek zamanımız da yoktur. Çünkü artık salt tüketim kültürüyle yoğrulmuş hız müptelalarıyız. Anlık doyumlarla veya doyumsuzluklarla kendini tekrarlayan yabancı hayatlar yaşıyoruz.
 
Gündelik hayatın alışverişe döndüğü bir çağın ortalık yerinde, tekinsiz yaşamın teslim aldığı, yalnızlığını ekranlara vurmuş insanlarız. Şehrin kalabalığından sanal âleme firar etmiş depresif insanın yalnızlığıdır bu… Şehirde hiç bitmeyen büyük gösterinin seyircileriyiz; seyredenler, seyredilenler, birbirini seyredenler…
Postmodern toplumun müphem öznesi veya modern toplumun soyut bireyi olmak, muktedirlerin arzusu hilafına değildir; varlığını muktedirlerin varlığına armağan eden insanın halleridir bunlar…
 
Sanallaşan gündelik hayatımız ekranlarda seyrediyor. Bir akıllı telefon, bir TV, bir PC ekranında çoğalan hayatlarımız aynılaşarak kendini tekrarlıyor. Ve biz bu gizemli aynaları çok seviyoruz. O ekranlardan her başımızı kaldırdığımızda, reel dünyanın buz kesen havasından irkilip hızla sanal sığınaklarımıza geri dönüyoruz. Yeni hayat, sanal dünyanın iz düşümünde, yarı uyanık yarı uykuda süren bir rüya veya karabasandır. Gündelik hayatımız, rüya ile karabasan arasında oluşan gerilim hattında olan bitenden ibarettir.
 
Kavramların anlam kaymalarıyla anlamsızlaştığı bir zaman diliminde, toplumsal değişimi yeni sosyolojiyle izah etmeye çalışıyoruz. Dil, anlamaya ve anlatmaya yetmiyor; gene de hem anlatıyor hem anlamaya çalışıyoruz.
Bu kaotik ortamda gündelik hayatın neye benzediğini ille de söylemek gerekiyorsa; gövdesine yabancılaşmış ve sığlaşmış gündelik hayat hiçbir şeye benzemiyor. Ya da aynılaşan tektip hayatlar sadece birbirini tekrarlıyor...
 
Yeni dünya düzeninde ortaya çıkan ihtiyaçların gerektirdiği yeni kamusallık, gündelik hayatın değişen normlarını belirliyor. AVM’lerin, rezidansların, iş kulelerinin altında kalan hayatlarımızdan bize kalan her ne ise, onunla günlerimize değer ve anlam katmaya çalışıyoruz.
Globalizasyon metropol kültürünü öne çıkardı. Devlet erkinin ulusal düzeydeki merkezi yapısı tartışılıyor. Kamusal yaşam, metropol kentlerin oluşturduğu yeni standartlara göre yapılanıyor. Metropol kentler, yeni kamusallığın mekânı olarak, gündelik hayatımızın kurucusu oluyor.
Tüketimin ve gösterinin toplumsal yaşamı örgütlediği bir dönemden bilişim toplumuna geçiş sancıları, gündelik hayatta savrulmalarımızın nedenidir.
 
Bütün değerlerin altüst olduğu, belirsizliğin her şeyi örttüğü bir Araf çağını yaşıyoruz;
Hayli çaresiz, hayli bezgin ve hayli umutsuz…
Çıkışsızlıkla kuşatılmış hayatlarımızın sanki gerçek sahipleri değiliz. Doluya koyuyoruz olmuyor, boşa koyuyoruz yine olmuyor, işin içinden çıkamıyoruz.
Toplumsal dinamiklerin değişkenlerinin nasıl çalıştığını anlamak zordu, şimdi ise imkânsız…
“Gündelik hayatımız hiçbir şeye benzemiyor” diye yakınmam biraz da bu yüzdendir.
Küreselleşen sistemin dayattığı değişim ve dönüşümün hallaç pamuğu gibi attığı yitik hayatlarımızın peşindeyiz.
Tüketimden tükenişe uzanan bir cinnet halidir, bu cangılda gündelik hayatı sürdürmek.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz