MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Hayatım yenibahar
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
23 Nisan 2018 Pazartesi

Hayatım yenibahar

Mart sonu ve Nisan başında 10 günü Mardin’de geçirdim. Mezopotamya başka bir dünya, anlayabilene masalsı bir diyar. Anlamak kolay değil tabii ki, “oraya gideyim, birkaç kilise manastır gezeyim, yöresel yemeklerden yiyeyim” diyerek Mardin’i, Diyarbakır’ı anlamak kolay değil. Mutlaka oradaki insanların hayatına gireceksiniz, onların kim olduğunu, kim olmadığını anlamaya çalışacaksınız, kafanızdaki ön yargıları bir kenara bırakacaksınız. O güzel insanlara ekonomik destek yetmez, dokunmanız, kucaklaşmanız şart… Ben gittiğim gruplardaki dostlarımın neredeyse tamamı ile bunu başarıyorum, ne güzel…

Bugün size Mezopotamya masalının kahramanlarından birini tanıtmak istiyorum. Daha önce de hakkında defalarca yazı yazdım ama son seyahatlerde onun yaptığı işleri daha bir kavradım… Sözünü ettiğim kişi geçen yıl San Sebastian’da “Dünyanın En İyi 10 Aşçısından Biri” seçilen Ebru Baybara Demir… Ebru, tabii ki, mükemmel bir aşçı ama ben onun bugün başka bir kahramanlığını anlatmak istiyorum. Türkiye’nin başka yerlerindeki örnekleri gibi Ebru da yaşadığı coğrafyanın yani Mardin’in kaderini değiştiren kadın olmuş…

Derik Arı Projesi, Sabunhane, Sorgül Buğdayı, Savur Mantar Atölyesi, Topraktan Tabağa, Harran Gastronomi Okulu ve Hayatım Yenibahar… Bunlar Ebru’nun müthiş yaratıcılığı ile hayata geçen ve başarılı olmuş projeler. (İstanbul’daki bağzı hırsızların projelerini, ürünlerini çalma girişimlerine karşı Ebru sadece üzülüyor, asla onun gibi gerçeğini yapamayacaklarını konuşuyoruz ama orası İstanbul… Bizans!)

Ebru’nun Cercis Murat Konağı’nın öyküsü çok yazıldı, burada tekrar etmeyeceğim. Mardin'de 90’lı yılların sonunda zor şartlarda sadece iyi yemek pişirmesini bilen kadınlarla Cercis Murat Konağı’nı kuran Ebru’ya bu başarısı ve ülkenin koşulları ilham vermiş.

İşletmesinde çalışan 5 kadın aşçı ile birlikte, Mardin’in geleneksel el sanatlarını yeniden yorumlayarak hediyelik takı, anahtarlık, tespihlerin üretildiği “Hayatım Yenibahar” atölyesini kurmuş ve bu proje bölgede yaşanan olumsuz gelişmeler sonucu ekonomik hayatın durma noktasına geldiği bir dönemde kadınlara umut vermiş. Şimdi 1. Caddede olağanüstü bir dükkan var adı da Hayatım Yenibahar… Yolunuz Mardin’e düşerse kaçırmayın derim…

SORGÜL BUĞDAYI

Mezopotamya’nın en eski buğday tohumu olarak bilinen “Sorgül” de toprakla buluştu geçen yıl. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Hayatım Yenibahar Derneği'nin ortaklaşa düzenlediği “Topraktan tabağa; yaşayan toprak, yerel tohum” projesini çok önemsemek gerek. Artuklu ilçesine bağlı Eryeri köyündeki arazilerde hayata geçirilen proje kapsamında toprağın korunması, iyi tarım uygulamaları, yerel tohumların bulunması, çoğaltılması ve gelecek nesillere aktarılması, yerel ürünlerle geleneksel gıda üretimi hedefleniyor. Projede Mardinli ve Suriyeli mülteci kadın çiftçilerin toplumsal entegrasyonu ve istihdamı için mesleki ve işbaşı eğitim faaliyetlerinin “Topraktan Tabağa Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri” ile birlikte yürütülecek.

Ebru; Mezopotamya’nın bilinen en eski atalık durum buğday tohumu ‘sorgül’ü tohumluk olarak, Mardin ovasında ekerek iyi tarım uygulamaları ve geleneksel üretim teknikleri ile üreteceklerini söylüyor. Proje ekibi ve eğitim veren ziraat mühendislerinin tamamı kadınlardan oluşuyor.  Son ziyaretimizde ziraat mühendisleriyle tanıştırdı bizi… Hepsi de bize umut aşılayan genç kadınlarla tanışmak büyük mutluluktu…

ŞEMSE TEYZE

Ebru Baybara Demir’in bizimle tanıştırdığı bir başka kimlik de Şemse Teyze… Bakın nasıl anlatıyor onu:

Kitaplardan ne öğrenirsek öğrenelim yaşanmışlık ve tecrübenin yerini tutamaz! Kültürel tarım yöntemleri konusunda öğrendiğimiz birçok yöntemi sizlerle paylaşacağımı daha önce söylemiştim. Biz eğitim vermek üzere yola çıktığımız Eryeri’nde tanıdığımız ve kendisinden çok şey öğrenmemize vesile olan Şemse Teyze'yi anlatacağım size.

Eryeri’nde ilk buğday ekim töreninde tanıdım onu. 3 aydır projede eğitim alan kadınlardan sadece biri. 65 yaşında ve evli Şemse Teyze’nin 9 çocuğu ve 23 torunu var.

Çocukluğundan beri toprağın içinde yaşamış. Ailesi çiftçiymis. 20 yaşında evlenmiş. Kocası ve çocukları ile birlikte hep toprakta çalışmışlar. Suriye'deyken ekip biçtikleri toprak kendilerininmiş. 

2012 yılında Türkiye’ye gelmişler. Şimdi başkasının arazisinde sulamacı olarak çalışıyorlar. Bunu söylerken bile üzülüyor. Gülen yüzü, parmakları arasında sardığı ve birbiri ardına tüttürdüğü tütünün tabakası sürekli kucağında duruyor.

Proje süresince biz Semse Teyze’den daha çok şey öğrendik. Her bildiğini sadece aktarmakla kalmadı altın değerindeki kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel metotları uygulayarak öğretti bize. En büyük dileği Suriye’ye bir gün dönebilmek ve kızlarını görebilmek olduğunu söylüyor Şemse Teyze. Kitaplardan ne öğrenirsek öğrenelim yaşanmışlık ve tecrübenin yerini tutamaz diye düşünüyorum. Şemse Teyze bizim için çok kıymetli! Geleceğe bırakacağımız emanetlerimiz içinde Semse Teyzenin de yaşanmışlıkları var... 

***

Ben de iyi ki bu ülkede umudumuzu artıran Ebru gibi kadınlar var diyorum…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz