MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İnandılar, dövüştüler, öldüler
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
23 Aralık 2017 Cumartesi

İnandılar, dövüştüler, öldüler

87 yıl önce…

Tam da bugündü…

Takvimler, 23 Aralık 1930’u gösteriyordu…

Yer; İzmir’in Menemen İlçesi’ndeki Müftü Camii önü…

Sabahın erken saatlerinde camiye gelenler…

İçerde zikirler yapan tuhaf kılıklı adamları görünce şaşırdılar…

Namaz kılındı…

Bir anda bir yerlerden şeriatın simgesi yeşil bayrak çıkarıldı…

Derviş Mehmet, camiye gelenlere seslendi:

“Ben mehdiyim… Ülkeye yeniden şeriatı getirmek için seçildim… 100 bin kişilik Halife Ordusu, şehre girmek için bekliyor… Bu çağrıya uymayanlar kendini ölmüş bilsin… Artık Cumhuriyet yasaları bitti, şeriat yasaları geldi… Buna uyan uyar, uymayan kılıçtan geçirilmeyi göze alır… Artık şapka kalkacak, yeniden fes giyilecek…”

***

Camiye gelenler şoke olmuştu…

Derviş Mehmet, bi’adım daha ileri gitti…

“Bana kurşun işlemez…” demeye başladı…

Müftü Camii’nde yaşananlar alaya uçurulmuştu…

Yedek subay olarak askerliğini yapan Kubilay hemen olay yerine gönderildi…

Tüfeklerindeki mermiler, manevra mermileriydi…

Kubilay caminin önüne geldiğinde ayin hala sürüyordu…

Genç Teğmen, Derviş Mehmet’i yakasından kavradı, “Bu gösteriye hemen son ver” diye bağırdı…

Derviş Mehmet, kendini Kubilay’ın elinden kurtardı; “Ben Mehdi’yim, bana kurşun işlemez” diye yeniden bağırmaya başladı…

Kubilay, korkutmak için havaya ateş emri verdi…

Ancak göstericiler dağılmadı…

Derviş Mehmet çevresine dönmüş bağırıyordu:
“Gördünüz işte!” diyordu... 
“Bakın gördünüz… Bana kurşun işlemez… Ben Mehdiyim…”
Bu arada Derviş Mehmet’in adamlarından biri…

Teğmen Kubilay’a ateş etti… Sırtından vurulmuştu genç asker…

Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki ise, tabancalarını çekmeye fırsat kalmadan oracıkta şehit edildi…

***

Yaralı Kubilay, ayağa kalkarak, olay yerinden uzaklaşmak istedi… 

Cami duvarına geldiğinde gücü tükendi, yığıldı…

Derviş Mehmet’in gözünü kan bürümüştü…

Koştu yaralı teğmen’e yetişti…

Belinden ucu testereli bağ bıçağını çıkardı…

Yerde yatan ve hala nefes alan teğmenin başını saçlarından kavradı ve…

Koyun boğazlar gibi Kubilay’ın başını gövdesinden ayırdı…

Koştu, yeşil bayrağın takılı olduğu sırığın ucuna geçirmeye çalıştı…

Başaramadı…

“Bana bir ip bulun…” diye bağırdı…

Kahveci çırağının getirdiği ipin yardımı ile Kahraman Kubilay’ın başını sırığa geçiren Derviş Mehmet, üstü başı kan içinde ayine devam etmeye başladı…

***

Bir süre sonra olay yerine yeni bir askeri birlik gönderildi…

Karşılıklı silahlı çatışma uzun sürmedi…

Derviş Mehmet ile birkaç yandaşı askerlerin kurşunlarıyla can verdi…

Destek verenler de hemen yakalandılar…

***

Atatürk, korkunç olayı Trakya gezisinde öğrendi…

Büyük bir üzüntü ve öfkeye kapılmıştı…

Menemenliler’in niçin müdahale etmediklerini içine sindiremiyordu…

O öfke içinde…

Menemen’in boşaltılmasını ve top ateşine tutularak…

Yerle bir edilmesi emrini verdi… 
Yakınları Ulu Önder’i zor vazgeçirtti…

Ardından da Divan-ı Harp kuruldu…
Yargılamadan sonra suçlar idam edildi…

***

Hep merak edildi…

Teğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve askerlerinin…

O gün niçin gerçek kurşunları yoktu?

Düşünün…

Henüz emekleyen Cumhuriyeti yıkmak için…

Gerici bir ayaklanma başlıyor ve…

Göstericileri dağıtma görevi silahsız bir Teğmen’e veriliyor?

Hakimiyeti Milliye Gazetesi, o günlerde şöyle yazıyor:

“Kalabalık Mehdi ve çetesine hüsnü kabul gösterdiğinden Jandarma Kumandanı telefonla Alay Kumandanlığına haber verdi… Kasabanın az olan jandarması hapishaneyi koruyordu… Eğer bu kuvvet alınırsa hapishaneye hücum edilerek içerdeki kaçırma tehlikesi vardı…”

***

Keşke…

Menemen’deki hapishaneyi korumak yerine…

Kubilay’a destek gitseydi…

Belki de bu “Kara Olay” yaşanmayacaktı…

***

Ve son bir ayrıntı…

24 yaşındaki Kubilay şehit edilmeden önce evliydi…
Henüz 18 aylık bir oğlu vardı…

Adını; Vedat Aktuğ Kubilay koymuşlardı...

Ne yazıktır ki…

Resmi tarihin “Temiz kanı ile Cumhuriyet'in hayatiyetini tazeledi ve kuvvetlendirdi…” dediği Kubilay'ın ailesine kimse sahip çıkmıyor... 

Küçük Vedat, yoksulluk nedeniyle ancak ilkokulu tamamlıyor…

Erkenden hayata atılıyor…

Almanya'ya işçi olarak gidiyor…

Ama tutunamıyor iki yıl sonra dönüyor…

Hayatını Nazilli'de zabıta memurluğu yaparak sürdürüyor...

73 yaşında İzmir’de sessiz sedasız bu dünyadan göç ediyor…

***

O kara günden çok sonra…

Menemen’de bir anıt yapılıyor…

Ve o anıtın kaidesinde ne yazıyor, biliyor musunuz?

“İnandılar, Dövüştüler ve Öldüler…”

Bence ölmediler… Yüreğimizde yaşıyorlar…

Gelgelelim…

O karanlıktan beslenen Canavar…

Ne yazık ki, yok edilemedi…

Karanlık, kuytu köşelerde gizlenmiş bir halde…

Hep fırsat bekliyor…

Aynen…

Maraş’ta… Sivas’ta… Çorum’da…

Yaşanan katliamlarda olduğu gibi…

Sonsöz: “Karanlık, bütün günahların üstünü örten kirli bir yorgandır…”

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz