MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İzmir’in İşgali ve ‘Karagün’
Kemal ARI
YAZARLAR
15 Mayıs 2020 Cuma

İzmir’in İşgali ve ‘Karagün’

Tarih, 15 Mayıs 1919, Perşembe…

İzmir’de heyecanlı bir bekleyiş var…

Gece boyu, bütün İzmir uyumamış. Maşatlık’ta yurtseverler, büyük bir miting yapmışlar ve sabahlara kadar ateşler yakılmış…

Körfez’in ötelerinde; Sancak Kale’nin çok uzaklarında İngiliz, Fransız, İngiliz; Amerikan ve Yunan gemileri var…

***

İstanbul Hükümeti’ne bağlı İzmir Valisi Kambur İzzet; kendisine verilmiş notalardan; İzmir’in işgal edileceğini biliyor… Bunu yurtseverlerden saklamış; ama bir türlü başaramamış... Kulak fısıltısı biçiminde haber, hızla kente yayılmış…

Bu haberler üzerine, başta Türk Ocağı olmak üzere; değişik yerlerde yurtseverler toplantılar yaparak, işgali görüşmüşler… Kimisi “itidal” öneriyor; kimisi bekleyişten yana; ancak Mustafa Necati gibi ateşli yurtseverler, silahlı direnişten başka çare kalmadığını düşünüyorlar…

Bir gün önce; Hukuk-ı Beşer’de Hasan Tahsin (Osman Nevres), “Namus Uğruna” adıyla yazdığı yazısında şunları söylüyor:

“Korkmuyoruz gelsinler. Hatta Masum Türk'e kastı olan bütün dünya gelsin… Süngüleriyle zaten kanayan yaramızı deşsinler... Toplarıyla evlerimizi, kuvvetlerimizi yıksınlar, alt üst etsinler, parçalasınlar! Ama asla unutmasınlar ki, Türk ölmedi, yaşıyor... Ve burayı Yunan'a vermeyecektir. Hatta silahlarımız olmasa bile, direnen ruhumuzla, coşkun kanlarımızla, sökülmeyen dişlerimizle bile bu ülkeyi savunacağız!”

***

Ve “Karagün” doğmaya başladığında; sabahın ilk ışıklarıyla birlikte açıklarda bekleyen müttefik donanması İzmir Körfezi’ne giriyor… İzmirli Türkler korku ve telaş içinde; ancak Rumlar, büyük bir sevinç içinde Yunan askerinin karaya çıkmasını bekliyorlar. İzmir Metropoliti Hrisostomos; bekleyenlerin içinde en başta; genç kızlar en güzel elbiselerini giymişler; baştan aşağı süsler takınmışlar; coşkulu bir karşılaşmaya hazırlanıyorlar… Bütün bunlar; onların günler boyunca süren hazırlıklarının bir dışa yansıması…

Ve sabah saat 08.00’den sonra; Pasaport’a yanaşan Yunan gemilerinden Efzon Alayları karaya çıkmaya başlıyorlar… Yığınaklarıyla birlikte askerler, rıhtımı doldurmaya başlıyorlar. Ve saatler ilerliyor: Gelen bir buyrukla; Hükümet Konağını teslim almaK üzere Hükümet Konağına doğru yürüyüş…

***

Dehşetli bir alkış tufanı kopuyor. İzmir Rumları yeri göğü inletiyor ve işgalci Yunan askerlerini alkışlıyorlar… Her taraf Yunan bayrakları ve Venizelos’un resimleriyle donatılmış. Çiçeklerle taklar oluşturulmuş. Çiçeklerle süslenmiş sepetler Rum kızlarının ellerinde; yürüyen askerlere gül goncaları ve değişik çiçekler atıyorlar. Baş Papaz Hrisostomos; Yunan askerlerini vaftiz ediyor; şarap, ekmek ve tuz ikram ediyor; tütsüler yapıyor. O denli Türkler’e karşı hınç dolu ki; Türk kanı içmenin Hıristiyan Yunanlılar için bir dinsel görev olduğunu haykırıyor…

Yer demire, gör bakıra dönmüş… Karagün; kapkara bir kader örtüsü gibi Türkler’in üzerine çöreklenmiş…

İzmir’in gerçek sahibi Türkler yasta ve kederde; Rumlar ise, büyük bir bayram havası içinde; “İsa dirildi!” diye çığlıklar atıyorlar…

Ve Efzon Alayı; Konak Meydanı’na geliyor. En önde elinde Yunan bayrağı ile bayrak taşıyan Efzon askeri yürüyor. Büyük bir gösteriş içinde Yunan ordusu, adım adım ilerliyor…

***

Ve…

Birkaç el ateş sesi…

Bir revolver; ortalığı yırtarcasına en öndeki Efzon bayraktarına doğru mermilerini savuruyor…

Ve bayrağıyla birlikte Yunan eri kanlar içinde yere düşüyor!

İşgalin bu ilk kurşunu; İzmir’in ve Türkiye’nin de direnişidir. Bağımsızlık ve özgürlük için patlayan mermiler; emperyalizme karşı; Türkler’in ilk başkaldırısının simgesi olarak tarihteki yerini alıyor…

***

Ancak, o kurşun, büyük bir kıyımın da başlangıcı olmuştur. İlk şoku atlatan Yunan askerleri; Albay Zafiriyu’nun buyruğu üzerine, silahlarını sivil halka ve olayları Sarıkışla’dan izleyen ve adeta oraya hapsedilmiş olan Türk askerlerine çevirdiler…

İlk gün, yani o Karagün’de, dipçik, süngü, mermi, demir parçaları ve denizde boğulup öldürülen tam 2.000 Türk… Sayısız Türk anasının, bacısının ırzına geçiş; soygun; yıkım ve ölümler… Ve o Karagün’de işgalin insanlığın yüzünü kızartan acı görüntüsü…

***

Ya Hasan Tahsin?

Teşkilat-ı Mahsusa’cı olan ve görgü tanıklarınca ilk kurşunu attığı söylenen Hasan Tahsin’in aziz na’şı parçalanmış halde; Kordon’da bulunuyor… Ve tam iki gün, hiç kimsecikler cesaret edip de cesedi yerinden kaldıramıyorlar…

Ta ki, görünmez bir el; gizlice onu alıp bir yere götürünceye dek…

15 Mayıs 1919 günü; Türkler’in Karagün’üydü…

Şimdi tutsaklık günleri başlamıştı.

Ta ki Karagün’ün yerini Akgün alıncaya ve Türk Süvarileri Yüzbaşı Şerafettin’in öncülüğünde, 9 Eylül 1922 günü yeniden Konak’a ulaşıp, Pasaport’ta üzerine atılan bomba ile yaralanmış Yüzbaşı Şerafettin’in göğsünden kanı bulaşmış al sancağı çıkarıp; indirdiği Yunan bayrağının yerine çekene dek…

Şimdi Konak Meydanı’nda, Hasan Tahsin gibi binlerce insanın acımasızca katledildiği o noktada Yüzbaşı Şerafettin Bey’in o gün ağzından dökülen şu sözler; sanki ülkeleri bugün de her türlü tehlikeler altında inlemekte olan Türkler’in kulağına fısıldanıyor gibi:

“Al kanımın bulaştığı bayrağıma, şimdi de gözyaşlarım bulaşıyor. Ölsem ne gam! İzmir’i kurtarmıştık ya…”

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz