MENÜ
İzmir
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kabotaj Bayramı nedir biliyor musunuz?
Kemal ARI
YAZARLAR
2 Temmuz 2020 Perşembe

Kabotaj Bayramı nedir biliyor musunuz?

Dün, bir Kabotaj Bayramı’nı daha geride bıraktık…

Bu, insanlarımız için ne anlam ifade ediyor?

Bilinçsizlik öyle yerleşmiş ki beyinlere, çok kişi bunun ne anlama geldiğini bile bilmiyor…

***

1980'lerden bu yana yerleşik siyaset, kabotajı hep küçümsediği ve hatta alay konusu yaptığı için büyük bir bilgi ve bilinç yanılsaması da var.

Oysa çıkıp dışarıya, kalabalıklara şöyle seslenmek gerekiyor:

“Ey yurttaş! Bugün yeterince balık tüketebiliyor musun? Çoluk çocuğun deniz ürünlerinden sence yeterince yararlanabiliyor mu?”

Bu yetmez, eklemek gerekir:

“Ey yurttaş! Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili... Denizlerden yeterince yararlanabiliyor musun? Hatta, deniz ticaretinde ülkemiz yeterince hak ettiği yeri alabilmiş mi? Deniz işletmelerimiz, kurumlarımız, hatta limanlarımız bile yabancılara peşkeş çekildi bu ülkede... Bunlar kabotajı yeterince bilmemenden, yönetenlerin bu konuya ilgisizliğinden kaynaklandı, bundan haberin var mı?”

***

Evet, gerçekten de böyle konuşmak gerekiyor kalabalıklara...

Kabotaj, deniz taşımacılığında bir hakkın bir ülkeye tanınması demek...

Yani deniz taşımacılığında bir ülkenin egemenlik hakkını elde edebilmesi demektir kabotaj.

Ne yazık ki, kapitülasyonlar nedeniyle Osmanlı Devleti bu hakkı bütünüyle yabancılara devretmişti…

***

Türkiye batıdan yüksek faizli borç alarak limanlar yaptırıyor; ancak bir Türk gemisi, Türk’ün dişinden tırnağından artırarak yaptırabildiği limanlara navlun, sağlık, liman ve fener vergisi vermeden giremiyordu…

Ancak "imtiyaz" elde etmiş olan yabancı bandıralı gemiler bu vergileri ödemeden Türk limanlarına giriyor, yük taşıyor, okkalı kar getiren ticari faaliyetlerde bulunuyorlardı…

Bakar mısınız, ülke nasıl bir emperyalist kuşatmaya alınmış?

İşte, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bitmesine karşın, bu ayrıcalıklar hala yabancı gemi acentelerinin ve kumpanyalarının elinde bulunuyordu; tıpkı öteki ticari faaliyetlerde de olduğu gibi... Hatta hukuki, siyasi kapitülasyonları da ekleyin buna…

Şöyle düşünün:

Sizin karasularınızda bir suç işleniyor ya da bir kaza oluyor...

Ve sizin mahkemeleriniz bakamıyordu bu davalara; hatta kendi yurttaşınız, yabancı hukuk mahkemelerinde yargılanıyordu…

***

Bozkurt-Lotuz Davası'nın adını bile duymayan o kadar okumuşumuz, hatta hukuk tahsili görmüş insanlarımız var ki bu ülkede!

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, kendi kıyılarında yük ve insan taşıyabilmek için bir toplamda 90.000 tonilato kapasitesinde gemilere gereksinim varken; Osmanlı'dan kalan miras, 23.000 tonilatoydu, arşiv kayıtlarına göre…

Bu gemilerin de çoğu eski püskü, elli yaş ortalamasında gemilerdi…

İşte Türkiye Cumhuriyeti bu sömürüye önce 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşmasında kapitülasyonların kaldırılmasıyla dur dedi.

Sonra da gemi eksiği olduğu ve bir anda eksikleri tamamlamak mümkün olmadığı için aşama aşama kabotaj hakkını kullanmak için harekete geçti.

Önce o zamana kadar Türkiye'deki bir limandan mal yükleyip, dünya limanlarına ve yine Türk kıyılarında bir noktadan başka bir noktaya yük ve insan taşıyan yabancı kumpanyalara sınırlama getirdi.

Dedi ki:

“Ey arkadaş! Artık Türkiye'de taşımacılık yapabilmek isin sonsuz hür ve ayrıcalıklı değilsin. Türkiye limanlarından yük taşıyorsan, Türk kömürü kullanacaksın. Üç ayda bir benimle sözleşme yapmak zorundasın. Ben izin verirsem taşıyabilirsin. Artık Türkiye limanlarında çalışırken, Türkçe talimatlara uyacaksın. Türk mürettebat çalıştırmak zorundasın. Ve ben seni istediğim gibi denetleyebilirim…”

***

Sonra ne oldu?

Ülke kıt kaynaklarıyla hızla gemi alımına başladı…

Öyle ki, mübadele göçmenlerini getirirken, onlardan alınan taşıma ücretleri yeni gemi alımı için sıfır faizle artık ne kadar varsa, Türk gemi işletmelerine kredi olarak verildi…

Ancak bir şartla:

“Gemiyi yabancı bandıralı gemilerden alacak ve Türk bandırası çekeceksin..."

Derken, derken,

1926 yılının Nisan ayına gelindiğinde, artık kabotaj hakkını kullanabilecek güce ulaştığına inandı…

Ve 1 Temmuz 1926 yılından itibaren, yabancı gemilere bu ayrıcalıkları bütünüyle yasaklayarak, kendi ihtiyacını kendi gemileriyle karşılamaya başladı…

Ve o günü “iyd-i milli”, yani ulusal bayram ilan etti.

İşte, Kabotaj Bayramı budur.

Türk’ün ekonomik bağımsızlığının adıdır, kabotaj...

Ne dersiniz?

Çok önemli bir şeymiş, haksız mıyım?

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz