MENÜ
İzmir 20°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kendimi çok yalnız hissediyorum
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
16 Ekim 2012 Salı

Kendimi çok yalnız hissediyorum

Sevilay öğretmenin öğrencisi tarafından bıçaklanarak yaşamını kaybetmesinin yaralarını daha saramadan şimdi de Sevim öğretmenin yine öğrencisi tarafından burnuna yediği yumruk ile sarsıldık, irkildik…
Artık öğretmenler okula gitmeye, sınıfa girmeye, eğitim vermeye korkar duruma geldi. Dikkat edin, “öğretim vermeye” değil, “eğitim vermeye” dedim. Çünkü bir öğretmenin iki çeşit görevi vardır. Birisi “öğretim vermek”, yani matematik, Türkçe gibi dersinin içeriğini öğretmek, diğeri “eğitim vermek”, yani öğrenciye çeşitli yaşam becerileri kazandırarak onu yaşama, hayata doğru düzgün hazırlamak...
Peki, nedir eğitim vermek? Öğrencilere saygıyı, gürültü yapıp çevreyi rahatsız etmemeyi, sorumluluğu, düşünceli olmayı ve bunun gibi davranışsal beceriler edinmeyi öğretmektir. Ancak 1997 yılında, sekiz yıllık eğitim çerçevesinde ortaokul seviyesinde geçerli olan disiplin yönetmeliğinin tedavülden kalkması, ortaokul öğrencisine uygulanacak yaptırım kalmaması, karşılaşılan tatsız çatışmalarda ise Milli Eğitim yetkililerinin çoğu zaman, kayıtsız şartsız öğrencinin yanında yer alarak öğretmeni ve okul yöneticilerini ezmesi görevini yapan öğretmenleri çok yalnız bırakmıştır.
Öğrencinin dişi ağrısa soruşturma açan Milli Eğitim ve muhakkikler geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi maalesef birebir şahit olduğum şekilde öğrenci ve velilerin nezdinde öğretmeni aşağılar, ezer tavırlar sergilemektedir. Haliyle bir okulda her çeşit öğrenci vardır. Çok saygılı, izanlı öğrenci ve velilerin yanı sıra, saygısız öğrenciler ve çocuklarıyla ilgilenmeyen veya çok koruyan, şımartan, ölçüsüz veliler de mevcuttur. Okullar bir sosyal topluluktur. Her toplulukta olduğu gibi okullarda da asayişin sağlanması için bazı disiplin kuralları şarttır. Bu kurallar saygılı ve ölçülü öğrencilerin de hakkını korur.
“Alo şikayet” hatları gibi mekanizmalarla okullara sürekli soruşturma açan Milli Eğitim nedeniyle çocuklarını şımartmaya yatkın veliler okulları, öğretmenleri, yöneticileri ciddi bir şekilde zorlamaya başlamıştır. Milli Eğitim tarafından bir şikayet kültürü yaratmak yerine velilere, öğretmenlere ve öğrencilere yaşam becerileri, öfke kontrolü, iletişim dersleri verilmesi, daha sofistike bir kültür yaratılması gerekmektedir. Bu yapılmadıkça, sık sık yaşadığımız gibi okullardaki sıradan olaylar büyüyüp kriz haline dönüşecektir.
Daha geçen hafta yine bir örneğine rastladım. Her okulun, her sınıfında sıkça rastlanılan türden öğretmene yapılan bir öğrenci saygısızlığı (sınav esnasında konuşan ve haddini aşan saygısız sözler söyleyen bir öğrenci) disiplin kuruluna yansıdığında babasının okul idaresini arayıp, yine haddini aşan sözlerle ve “Milli Eğitime giderim, soruşturma açtırırım, sonuna kadar sizinle uğraşırım” tehdidini defalarca tekrarlamasına şahit oldum. Şaşkınlıkla şahit oldum.
Mesleğimin otuz birinci yılında bu olaya şaşkınlıkla şahit oldum. Öğrencinin terbiyesi için gerekli olan adımın atılması durumunda okulun başına yine soruşturma, aşağılanma, öğrenci ve veli karşısında rencide edilme yaşanacak, gerekli adım atılmazsa eğitimci görevini yapmamış olacak, öğrenci aynı şımarıklıklarını sürdürecek…
Gelin çıkın bu işin içinden… Öğretmenler artık öğrencilerine eğitim vermekten korkar hale geldi. Yumruk, bıçak, tehdit, soruşturma, aşağılanma, şikayet edilme… 
H.z. Ali'nin “bana bir kelime öğretenin kırk yıl kölesi olayım” dediği, Atatürk’ümüzün “Öğretmenler gelecek nesiller sizin eserinizdir” dediği günler geride mi kaldı artık? Yumruk yiyerek, bıçaklanarak, aşağılanarak, tehdit edilerek, soruşturmalar altında yıpratılarak, güçsüzleştirilerek, rencide edilerek mi yeni nesilleri şekillendireceğiz? Nasıl eserler bırakacağız gelecek nesillere? İçim acıyor. İçim yanıyor. Gürültü yapan, saygısızlık yapan öğrencisini uyardığı için yediği yumrukla burnu kırılan 36 yaşındaki Sevim öğretmene acil şifalar dilerken benim de burnum sızlıyor…
Biz öğretmenler, dimdik durmak yerine; can derdinde, susturulmuş, sindirilmiş, görevini yapamaz, güçsüzleştirilmiş bir hale mi gireceğiz?
Otuz yıl önce eğitimcilik ideallerimin doğrultusunda; elektronik mühendisi olmama rağmen, o kıymetli mesleği bırakıp öğretmen oldum. Öğretmen olmayı istediğim, seçtiğim için öğretmen oldum…
Şimdi, bugün, gözyaşları içinde o heyecanla seçtiğim mesleğimde kendimi çok yalnız hissediyorum…
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz