Son günlerde tarımsal amaçlı kooperatifleşme dünyasında pazarlamada yaşanan kimi zorluklardan çıkış yolu için şirketleşme tartışmaları başladı.
Bu tartışmaya ışık tutacak bir yazıdan alıntılar yapmadan önce kooperatifler ile şirketler arasındaki farklara kısaca göz atmakta yarar var.
Kooperatifler İle Şirketler Arasındaki Farklılıklar Nelerdir?
Şirketlerin amacı, yatırılan sermayeden en yüksek düzeyde kar sağlamaktır. Bunun için ham madde üreticilerine ve işçilere olabildiğince az ödemeye, tüketicilere de daha fazla ödetmeye çalışırlar.
Koop’larda mülkiyet ve işletme görevi, ortaklar tarafından yüklenilmiştir.
Şirketlerde kar, ortakların sermaye katılım payına; koop’larda ise kar, ortakların yapmış oldukları işlem esasına göre dağıtılır.
Şirketlerde ortaklar birbirlerini tanımayabilir, hisse senetleri serbest piyasada alınıp satılabilir. Koop’larda ise, ortaklık senetleri kooperatifin onayı ile devredilebilir.
Şirketlerde, birey ya da aile, şirket sermayesinin %50’sinden fazlasına sahip olduğu taktirde, şirkete egemen olur. Koop’larda ise bir bireyin sahip olabileceği ortaklık sınırı, yasa ile sınırlandırılmıştır (Bakınız:Tarımda Kooperatifçilik Neden Önemli?-m-turkmenoglukoopvakfı.org.tr)
Şirketleşmenin çözüm yolu olmayacağı konusunda çok fazla yazı var. Ancak bunların en önemlisi 29 Ocak 2020 tarihinde sosyal medyaya yansıyan bir yazıyla İzmir’in tarımsal kooperatifçilik konusunda en yetkin kişilerinden biri olan duayen kooperatifçi Çağatay Özcan Kokulu tarafından kaleme aldı.
Çağatay Özcan Kokulu, Bize Yol Gösteriyor.
Kokulu,” Köy-Koop İzmir Birliğinin Tarihi Çizgisi “adlı makalesinde; “İzmir Tarımsal Amaçlı Köy Kalkınma Kooperatifleri Birliği’nin 1971’de kurulduğunu, birliğin 28 zeytinyağı fabrikası,Altı orta ölçekli süt işleyen mandıra, 10 süt toplama ve tarımsal girdi sağlama tesisi, İki salamura zeytin tesisi,Bir çam fıstığı işleme tesisi, Bir hayvan kesim- mezbahası, İki orman ürünleri işleme (kutu, kasa) fabrikası ,25 dekar örtü altı (sera) sebze, çiçek üretimi ve Bir meyve fidanı üretim tesisi gibi tarıma dayalı sanayi ve büyük tarımsal tesisleri sahip olduğunu ve 1980’li yıllarda 58 çalışanı istihdam ettiğini” yazıyordu.
Kokulu, bu başarının nedenini ise “Köy-Koop İzmir Birliğinin gelişmesinde en önemli etmenlerden birinin, yatırımları doğru yönlendirme ve inandırıcılığı kadar, demokratik yapısıdır. Herkesin kendini bulduğu, “söz söyleme” olanağı bulduğu bir yapı oluşturulmasıdır” şeklinde açıklıyordu.
Kokulu şunları da yazıyordu: “Birlikle birim kooperatifler arasındaki iş bütünlüğünü sağlayan sürekli bir bağ kurulmuştur. O bağ, tüm kooperatiflerin muhasebe kayıtlarının, gelir –gider belgelerinin Birlik merkezinde tutulmasıdır. Bu işlemler, birimlerin denetimini, yanlışlarının önüne geçilmesini, otorite ve disiplini sağlarken, birlikle birim ilişkisi sürekli diri ve canlı kalmıştır.”
Kokulu, ancak 1980 sonrasına denk gelen dönemde Köy-Koop İzmir Birliği yönetiminin Ata Ünver ekibinin eline geçtiğini ve bu ekibin şirketleşme ile daha hızlı karar alınacağı, uygulamanın daha hızlı olacağı, tasarruf sağlanacağı gibi gerekçeler ileri sürerek birim kooperatifleri inandırıldığını ve TASTAŞ adlı bir şirketin kurulduğunu belirtiyordu.
Kokulu yazısının sonunda; “şirketleşme ile 105 dekar arazi satılarak çarçur edildiği,53, 55, 29 nolu Yaş-Sebze Meyve Hâlindeki stantlar satılarak elden çıkarıldığını, İzmir’deki ve Ankara’daki mağazalar kapatıldığını, 105 dekarlık arazi üzerinde kurulacak entegre tesise verilecek kredi güvensizlik nedeniyle geri çekildiğini, TASTAŞ’ın üç kooperatifin batmasına neden olduğu, Üreticilerin borçları ile SSK ve vergi prim borçları ödenmediğini ve Köy-Koop’un geleneksel yapısının kaybolduğunu ve kısaca Köy-Koop İzmir’in her şeyini kaybettiğini” anlatıyordu.
Kokulu’nun yazısından yola çıkarak “Kooperatifçilikte Çıkış Yolu Şirketleşme Mi?” yazımı şöyle sonlandırmak isterim.
Birincisi şu: Kokulu, bize deneyimiyle aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli tarımsal işletmelerin kurdukları kooperatiflerin ürünlerini pazarlamada çıkış yolunun şirketleşme olmadığı göstermiştir. Bir duayen kooperatifçi olarak esen rüzgara boyun eğmemiştir. Kokulu’nun yazısına toplumcu anlayışım gereği imzamı atıyorum. Kendisiyle gurur duyuyorum.
İkincisi şu: Liberal ekonominin ve onun bir aracı olan şirketlerin getirdiği nokta; sömürü,gelir dağılımın bozulması ve özelikle tarımda fakirleşme olmuştur. Liberal ekonomiye karşı tavır gösterme,yine liberal ekonominin bir aracı olan şirketlerle olamaz.
Geçmişte yaşananlar bizim geleceğimizi de aydınlatır. Geçmişten ders alınmaz ise ne işe yarar?