MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Lozan, milli mücadelenin son zaferi…
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
24 Temmuz 2017 Pazartesi

Lozan, milli mücadelenin son zaferi…

Bugün Lozan Antlaşması’nın yıldönümü… Lozan Kahramanlarını başta İsmet İnönü olmak üzere, saygı, sevgi ve rahmetle anıyorum. Konak Belediyesi’ni bugünkü anma töreni nedeniyle kutluyorum. Geçtiğimiz yıllarda Yılmaz Karakoyunlu üstadımla “Mor Kaftanlı Selanik” kitabı üzerine yaptığımız bir söyleşiyi Lozan anısına bugün yayımlamak istiyorum…

***

Mübadele nedir? Kısaca, 'Zorla topraklarından ayrılan insanların geride bıraktıklarına duydukları özlemi ve asla bir yere ait olamama duygusu mudur?'

Yeter mi bu sözler anlatmaya? Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması, İzmir'den Yunan kuvvetlerinin çekilmesi üzerine 1923'te Türkiye ve Yunanistan arasında 30 Ocak 1923 günü imzalanan 'Mübadele Antlaşması' nasıl sonuçlar vermişti? 

Mihri Belli ile Necati Cumalı'yı ayrı tutarsanız, Türk aydınının Cumhuriyet'in ilk 50 yılında aklına bile gelmemişti mübadele... Birkaç gazete dizisini bu işin dışında tutmak koşuluyla tabii ki. Yaşar Kemal'in 'Mübadele edilen kitleler arasındaki kültür farklarının ülkelere de yansıdığı' görüşü durumu özetler aslında. 'Mübadele', İstanbul ve Ege'deki iki küçük adada yaşayan Rumlar dışındaki tüm Ortodoks Hıristiyanları etkiler... Özellikle de Egeli Rumları... Tabii ki Batı Trakya'da yaşayan Müslüman ahali dışındaki tüm Türkleri, özellikle de Giritlileri, Midillilileri, Sakızlıları, Selaniklileri...

KÜLTÜREL GELİŞİMİ TETİKLEDİ 
İzmirli Rumların, Yunanistan kültüründe bir fırtına estirdiği, dil, müzik, edebiyat, yaşama üslubu bakımından büyük zenginlikler kattığı yazılmış, çizilmiş bir gerçek. Yunanistan'daki hakim görüş mübadelenin, ülkenin ekonomik, aynı zamanda da toplumsal ve kültürel gelişimi açısından belirleyici olduğu yönündedir.  Prof. Bilge Umar (Yunanlılar'ın Gözünde İzmir Savaşı) ve Herkül Millas (Yunan Ulusunun Doğuşu) gibi bazı uzmanlar, çağdaş Yunan ulusunun gerçek kuruluş tarihini 1832 olarak değil de, 1922 olarak kabul etme eğilimindedir... Yani her şeyi belirleyen mübadele olmuştur. Yılmaz Karakoyunlu'nun 420 sayfalık romanı 'Mor Kaftanlı Selanik', mübadele meselesinin perde arkasını çok iyi anlatan bir çalışma…

***
× Hocam çoktandır bu romanın hazırlığı içinde olduğunuzu biliyoruz. Nasıl bir ruh haliydi bu romanı yazmaya karar verişiniz, sizi neler etkiledi?

Yıllardır İzmir Urla'da oturuyorum. Urla'ya yerleştikten sonra on yıl içinde bu bölgeyle ilgili olarak dört roman yazdım. Çevremdeki esnaf, kentin eşraf kesiminin, neredeyse tamamı mübadele ile bu yörelere yerleştirilmiş ailelerden oluşuyor. Bir yandan Yunan anakarasından karayoluyla getirilmiş olanlar, öte yandan Girit, Rodos ve Midilli'den deniz yoluyla gelenler, Urla'nın ve civar yerleşim mekanlarının insan varlığını oluşturuyor. Hepsinin ruhunda ve hatıralarında geldikleri bölgelerin ve şehirlerin derin izleri ve özlemleri var. Her sohbetimde onlardan çok şeyler öğrendim. Sonra derinlikli bir mübadele tarihi ve hukuki alt yapı incelemesi yaptım. Bunlar bana çok sağlam bir gergef ve çok zarif bir kanaviçe verdi. Daha sonra hatıralarını dinlediğim ailelerin anlattıklarından işlenecek zengin insan malzemesi buldum. Olayların cereyan ettiği bölgeleri gezdim. 

× 'Bu romanda adı geçenler hayal ürünüdür. Hatıraları tazeleyen izlenimler ve benzerlikler olabilir. Bunlar sadece talihli tesadüflerdir' diyorsunuz, yani aslında gerçek yaşamlarla karşı karşıyayız.

Girit'ten, Sakız'dan gelenleri ve yaşanmış olayların kahramanlarını roman kahramanı olarak kullandım. Resmo'da yaşanmış bir öyküde İzmir ve Urla'dan Girit'e gönderilenlerin öyküsünü kullandım. Öte yandan Selanik Orta-Kayalar bölgesinden yola çıkan Türk mübadillerin Mürefte üzerinden Anadolu'ya yayılışlarını işledim. Böylece mübadelenin hem adalar, hem Yunan anakarası ve hem de Anadolu coğrafyasındaki bahsini derinleştirdim.

PARALEL ÖYKÜLER 

× Mübadillerde, ikinci, üçüncü kuşaklarda nasıl bir ruh haliyle karşılaştınız?

Bu romanı yazarken hatıralarını dinlemek istediğim bir Rum bana unutamayacağım bir şey söyledi: 'Özlem, bir koku gibidir; ruhumuza işler. Herkes gözünü açtığı yerde kapamak ister. Ben hala o toprağı kokluyorum.' 17 yıl önce Selanik dönüşü, Drama'da bir gazinoda yemek yerken Şarköy'den yola çıkarılmış bir Rum'dan dinledim. Güzel cümbüş çalıyor ve İstanbul türküleri söylüyordu. Karısının bir cümlesi var ki, bugün bile tesiri altında titrerim: 'Bir salkım üzüm koklasam bütün Şarköy ruhuma dolar' diyordu. 'Doğduğum yerde ölmek isterim' derken, eminim ki en gerçek hislerini özetliyordu. Adalılar daha sert, hatta hoyrat tabiatlı oluyor. Batı Trakya'dan gelenlerde gözlediğim duygusal egemenlik, Türkçe'yi kullanma maharetlerine bile sinmişti. Yazdığım romanlarda kullandığım kahramanların asıl ruh halini yansıtmaya özen gösteririm. Roman kahramanları da benim gibidir. Bir Bunları yansıtırken diğer kahramanların yaşamıyla paralel anlatımlarla ortaya koyarım.

× Bu romanda da aynı paralelliği görüyoruz.

Bir yandan İzmir'den yola çıkarılan ve Girit'e gönderilen birinci İzmir kafilesi var. Öte yandan Selanik'ten çıkarılıp Ege Bölgesi'ne gönderilen kafile var. Birinde denizin ruhunu, ötekinde toprağın tesirini işliyorum. Sonuçta insan unsuru aynı: Yani mübadil... Rum veya Türk fark etmiyor...

× Hemen hemen aynı acıları yaşadığını sandığımız 'mübadil' Rumlarla Türkler'in aralarında hiç mi fark yok?

Tesir farkı var; aynı acıyı, farklı hissedişlerin izi olarak işliyorum. Örneğin trenin üstünde sütten kesilmiş Türk annenin bebeğini emziren gürbüz Rum kadının ruhundaki şefkat hiçbir tabiiyet çizgisiyle oluşmadı. Bu bir insanlık dramının evlat bahsinde yarattığı şefkat hissidir. Annelik hissidir... Aynı konuyu evindeki Kuranıkerim'in kendine emanet edilmesini isteyen İzmirli Eleni'nin öyküsünde işledim. Bu duygudaşlık, kutsal kitap varlığında doğduğu ve birlikte büyüdüğü Müslüman dünyanın değerlerini yansıtıyor.

BAŞKA BİR MÜBADELE OKUYACAKSINIZ

× Açıkçası romanı sabahlayarak bitirdim, müthiş sevda hikayeleriyle karşılaştım. Özlediğimiz ama neyi özlediğimizi dahi unuttuğumuz onca insanlık hallerini gördüm. 

İki farklı ırkın insanları arasında erkek-kadın ilişkisi iki türde tezahür eder. Biri evlilik, diğeri aşktır. Bu romanda iki farklı ırkın insanları arasındaki aşkı yazdım. Dergah delisi Musa ile Rum asıllı Üzümkızın aşkı böyle bir aşktır. Ama asıl önemli aşk Türk kızı Şerife'nin, Rum delikanlısı Vasili'ye olan aşkıdır. Bu romanın gerçek değeri bunu yansıtır... 

× Romanınızın önemli bir siyaset boyutu da var; İsmet Paşa'nın mübadeleye karşı çıkışı...

Herkesin zihninde bir Atatürk, bir İnönü var. Sanılıyor ki her zaman Atatürk emrediyor ve herkes tartışmasız ona itaat ediyor. Oysa onların dünyasında vatanın kurtuluşu, Cumhuriyet'in ilanı, devrimlerin yapılması gibi olağanüstü önemli hedefler var... Böyle ilişkilerde biri daima emredecek, diğerleri daima itaat edecek gibi bir ilişki olamaz. Çünkü hepsi keskin ve olgun kişilikleriyle Cumhuriyet'e katkı vermiş insanlar. Mübadele gibi çok hassas konuda Atatürk, Lozan'a İsmet Paşa'yı gönderirken çok keskin bir meziyet farkını ortaya koyuyor... Fethi Okyar'a, Ali Fuat Cebesoy'a, Rauf Orbay'a, Refet Bele'ye tercih ettiği isim İsmet Paşa'dır. Hatta o kadar ısrar içindedir ki diğerlerinin itirazına metelik bile vermez. İkisi arasındaki diyaloglar sadece akıl ve izan kullanma ısrarının nazik tartışmaları olarak değerlendirilmelidir. Diğer tarafta Yunan Kralı Konstantin ve Venizelos arasındaki diyaloglar da çok ilginç. Venizelos, Kral Konstantin'e İstanbul'u neredeyse savunuyor. 

× Romanın en can alıcı yanı İsmet Paşa'nın yüzde yüz karşı olduğu mübadele konusunda nasıl ikna olduğu. Venizelos'a, mübadele için 'Kemal Paşa muvafık bulabilir. Mühim olan makul olup olmadığıdır. Ben makul bulmuyorum' diyor, sonra da yönetmeliği Ankara'da kendi yazıyor... Nasıl açıklıyorsunuz bu durumu?

İsmet Paşa yüksek siyaset planlayan bir kişi. Atatürk bunun farkında. Bu nedenle Lozan ve İsmet konusunda sürekli ihtiyatlı... Aynı zamanda büyük güven duyuyor. O tarihte kırsal kesimde yaşayan azınlıklar bile bir zanaatın erbabı olarak dikkat çekiyor. Bunlar giderse ekonomiyi derleyip toparlayacak bilgi, yetenek ve cesareti göndermiş olacağız. Karşısında adalarda zeytin toplamaktan başka tecrübesi olmayan bir kadro gelecek. İsmet Paşa'nın itirazı bu yönde. Nitekim İnönü'nün tahmini doğru çıktı. Gelenlerin kırsala gönderilen kısmı ziyan oldu. İnönü'nün 'makul olma' diye işaret ettiği husus budur. Mübadele konusunda Türk siyasetinin ve cumhuriyetin yönetiminde hakim karakterli iki insan vardır: Mustafa Kemal ve Mustafa İsmet...

× İsmet İnönü'ye son dönemde kimi çevrelerce şiddetli yüklenmeler de var ama siz farklı bir şekilde yaklaşıyorsunuz. 

İnönü'nün karşısındaki Venizelos çok önemli bir siyasetçi. Karşısında ummadığı kadar çevik, güçlü, mantıklı, sağlam, cesur ve isabetli bir siyasetçi buluyor. Hatta şöyle konuşuyor Yunanistan'daki yönetime: ''Bir tarafta İsmet var, öbür tarafta Kemal... İki iddialı isim: Biri kumandan, diğeri kurmay... Savaşı kazandılar. Biz kaybettik. Şimdi bir devlet kuruyorlar. Telaşları var. Sizin ihtilaf dediğiniz şey, sadece ortak bir isabet arayışıdır... Kavrayamadığımız gerçek bu...' 

× 'İnönü'nün hakkını da teslim ediyorsunuz bu eserde' diyebilir miyiz?

Bu roman benim biraz kurgusal değerlendirmem, biraz da siyaset idrakimdir. Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmuştur. Hedefleri vardır. İmkanları sınırlıdır. İnsan unsuru sınırlıdır. İsmet Paşa sadece mübadele bahsinin değil, Cumhuriyet'in kökleşmesinin de sorumlusudur ve bu iki önemli başlığın tutarlı ve isabetli sonucunu aramaktadır.

× Aslında iki halk arasında bir sorun olmadığını da ilk fark eden Venizelos...

Venizelos haklı çıktı: Türk ve Yunan siyasetçiler bu gerçeği kavrayamadığı için ihtilaf yaşanıyor. Yoksa insanda ihtilaf yok...

× Buradan hareketle Lozan'a nasıl bakmak gerek?

Lozan, Milli Mücadele'nin yeni bir evrensel hukuk arayışıdır.

 

 

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz