MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Mahşerin dört doğrusu
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
23 Mayıs 2020 Cumartesi

Mahşerin dört doğrusu

“Uzun bir yaşamda belki çoğu baharımızı unutacağız ama 2020 baharı asla hafızalarımızdan silinmeyecek.”

Bu sözler Rotary’nin ilk çevrimiçi RYLA etkinliğinde (Rotary Yarının Liderlerini Arıyor)  çok keyifle dinlediğim değerli Prof. Dr. Acar Baltaş’a ait.

Bu deneyim asla unutulmayacak…

Ama bu deneysel yaşanmışlık ileride gelecek kuşaklar tarafından nasıl kullanılacak?

Bu bilgiler doğru bir şekilde geleceğe ulaşabilecek mi? Bizim şu an idrak edemediklerimize gelecektekiler gülüp geçecekler mi?

Gerçekten neler oluyor? Biz şu an olan biteni bilmek istiyor muyuz?

Günümüzde bilgiye erişmenin ve bilgi üretmenin oldukça kolay, ancak doğrusuna ve steril olanına ulaşmanın bir o kadar zor olduğunu biliyoruz.

Edindiğimiz bilginin kaynakları neler? Doğru olduğunu sandığımız bu bilgiler gelecekte neye evirilecek?

Kitle iletişimciler Mahşerin dört doğrusu diyorlar bilginin kaynaklarına.

Birincisi “deneyim”. Yaşadıklarımız, çevremizle ortaya çıkmış anlam taşıyan ve her birey için özel, biricik olan tecrübeler. Gözlem sonucunda ortaya çıkan bu bilgiler her zaman doğru olmayabilir. Ama yaşanmışlığa çok değer verilir. Bu kategoride o kadar çok doğru sandığımız yanlış bilgi var ki.

Balığın yanında yoğurt yenmez” diye büyüdük. Muhtemelen büyüklerimizden birinin bayat balık tecrübesi bu bilgiyi doğru kıldı ve nesilden nesile aktarıldı. Aslında doğru ve geçerli olan bilgi balık bayat değilse yoğurdun suçsuz olduğu. Bilimsel açıklaması ise bayat balığın içinde bulunan bir proteinin yoğurttaki proteinle etkileşmesi ve bünyede alerjik reaksiyona sebep olması.

Terli terli su içilmez” yine bizim neslin oldukça maruz kaldığı bir öğüt olsa gerek. Birinin kötü bir hastalık tecrübesi ve hastalanmadan az evvel “ne yedin-içtin” sorusuna “su içtim” cevabı. Aslında tam tersi vücudumuz terleyerek ciddi su kaybına uğruyor ve su kısıtlamasının aksine böbrek sağlığı için sık sık su tüketmek sağlıklı olan…

Bilginin ikinci kaynağı “gelenek” olarak belirtiliyor. Bu kaynak biraz daha tehlikeli. Çünkü doğrusu yanlışı olmayan alışılagelen bir kabulleniş bu. Problemlere karşı geliştirilen çözümler ve yaklaşımlar sorgulanmadan uygulananlar doğru kabul ediliyor. Yanığa diş macunu, morluğa çiğnenmiş ekmek basan kuşağın temsilcileriyiz biz…

Yeni fikirlere kapalı.

Alternatif bilgi arayışına karşı… Ne gerek var?...

İcat çıkarma…Böyle gelmiş böyle gider…

Düzeni bozma…Sen büyüklerinden daha mı iyi bileceksin…

3.bilgi kaynağı “Otorite” Birey ve örgütlerin sahip olduğu deneyim ve uzmanlık, derin bilgi ve güçlü içgüdülerine inandığımız ve onlardan gelen bilgiyi koşulsuz doğru kabul ettiğimiz kaynaklar. Hastalığımızı doktora, uzlaşmazlığımızı avukata, çamaşır makinemizi tamirciye sorarız.

Bilginin doğruluğuna ikna olmanın en kolay halidir. Doktor söyledi, muhtar verdi, öğretmen söyledi, müdür açıkladı, koskoca başkan dedi ile noktayı koyarız. Bilirkişi doğrularının üzerine tartışma yapamazsın, konu kapanır. “İsviçreli bilim insanları” çok makbuldür mesela.

Ama aynı deneyim gibi, otoriteden gelen bilgi de her zaman doğru olmayabilir. Bilinçli (-siz) öznellik taşıyabilir.

4. bilgi kaynağı milletçe yapmaktansa hazırından yararlandığımız ve tembellik ettiğimiz, öğrenciyken sınıf geçme korkusu ile çoğu kopyadan ibaret “bilimsel araştırma” lardır. Doğru bilgiye ulaşmak için sistematik bir süreç yürütmek gerekir. Ulaşılan bilgiyi de yorumlayabilmek ve bir çıkarım yapabilmek için çok fazla farklı kaynaktan, deneysel araştırmalardan, deneyimlerden, otoritelerden, arşivlerden faydalanmak lazım. Uzun iş...

Bilimsel araştırma zaman ister, yürek ister, akıl ister, süzgeç ister, para ister. İnsan iradesinin veya doğanın baş aktör olduğu farklı durumsallara ayak uydurmak ister.

“Biliyorum” bu yüzden iddialı bir kelimedir. Arkasında ciddi bir birikim, deneyim, uzmanlık olmalıdır.

“Araştırayım” bilginin kaynağını sorgulayan, yetinmeyen ve meraklı birinin sarf ettiği kelimedir. Değer vermek, yüreklendirmek, önünü açmak gerekir.

“Bilmiyorum” ise umursamaz cehaletle engellenen merak arasında keskin bir bıçaktır.

Covit günlerinde BİLGİNİN ne kadar değerli olduğunu ve ne kadar kafalarımızı karıştırdığını hep birlikte tecrübe ettik. Amerikan Başkanının “dezenfektan için” önerisini tatbik edenleri duyduk. Tüm dünya gelen her türlü açıklamayı bağrına bastı.

Otorite sokağa çıkma dedi çıkmadık.

Deneyim maske tak dedi taktık.

Gelenek doğru ve dengeli beslen dedi hepimiz evlerde birer mutfak dehası olduk.

Mark Twain “Ölüler dışında hiç kimsenin doğruyu söylemesine izin verilmediğini” söylüyor.

Çoğu zaman deneyimler, otorite, gelenekler ve kişiliğimiz; söylemek istediklerimize engel olabiliyor. Veya söylediklerimiz kitlelerin yönlendirilmesi ihtiyacını barındırabiliyor. Böyle bilinsin…

Gerçeği gerçekten bilmek istiyor muyum?” deli sorularda bugün…

Evet mi? O zaman Bilgi kaynaklarınızın altını üstüne getirin…

“Altının üstünden daha iyi olmadığı inancını değiştirin.” , Şems’in de dediği gibi…

Şarkı Önerisi : Do i wanna know?- Arctic Monkeys

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 SaadetSökmen
 17 Haziran 2020 Çarşamba 10:57
Ne güzel anlatmışsın her zamanki gibi Emeğine sağlık??????????
 Mehmet GÜREL
 24 Mayıs 2020 Pazar 01:30
???? tam arşivlik olmuş ellerine yüreğine sağlık
 Mevhibe Tümüklü
 23 Mayıs 2020 Cumartesi 12:26
Çok güzel yazı. Yaşadıklarımızı anlamamıza, hissettiklerimizI fark etmemize, isim koyabilmemiZe yardımcı oluyor. Ayrıca şarkıyı da dinliyorum çok güzelmiş.
 Hulya
 23 Mayıs 2020 Cumartesi 12:19
Sevgili kardesim.Dogma ve boş inancları Ne kadar dogru ifade etmişsin .Her kelimesi gerçegi yansıtıyor.
 Saadet Sökmen
 23 Mayıs 2020 Cumartesi 11:02
Nasıl güzel bir yazı tadı damağımda kaldı??????
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz