MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Miting meselesi…
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
16 Mayıs 2015 Cumartesi

Miting meselesi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atatürk Stadyumu’ndaki açılış görünümlü mitingi günlerdir kent ve ülke gündeminden düşmüyor. Miting miydi açılış mıydı? Devlet töreni miydi propaganda gösterisi miydi? Başarılı mıydı fiyasko muydu?
Atatürk Stadyumu’ndaki gösteri eğer bir siyasi mitingse kesinlikle sükût-u hayaldi. Yok, miting değil ‘devlet töreniyse’ İzmir tarihinin en kalabalık, en yoğun katılımlı devlet töreniydi. Eğer mitingse Vali Mustafa Toprak’ı geçtim ama CHP’li Kocaoğlu’nun orada işi neydi? Yok, eğer miting değil de toplu açılış töreni ise bugüne kadar ancak 4-5 kez ancak doldurulabilmiş Atatürk Stadyumu neden/niçin ve kim tarafından tercih edilmişti?
İçeriden ve de dışarından siyasi bir linçe tabi tutulan AK Parti İl Başkanı Bülent Delican haklı olarak 24 Mayıs’ta Gündoğdu Meydanı’ndaki AK Parti Mitingini işaret ediyor. ‘Miting görmek isteyen 24 Mayıs’ta Gündoğdu’daki fotoğrafa baksın’ demeye çalışıyor.
Yaptığım araştırmaya göre Delican da Atatürk Stadyumu’ndaki dev organizasyonu 5-6 gün önce öğrenmiş çünkü... Bir nevi kucağında bulmuş…
İzmir İl Başkanı Delican’ın iç ve dış muhalefetine yönelik ‘24 Mayıs restine’ geçmeden önce Erdoğan’ın Atatürk Stadyumu’nda yaşadığı hayal kırıklığının nedeni üzerinde durmak gerekiyor. Aslında İzmir’deki fotoğraf iyi okunursa çok önemli mesajlar barındırıyor. Mesela mı?
Erdoğan’ın İzmir’deki karşılığı sorusuna… (Ki bu soru 10 Ağustos’ta da yanıt bulmuştu aslında)
Başkanlık sistemi mi parlamenter sistem mi sorusuna… (İzmir’in başkanlık sistemine olan karşıtlığı, stadyuma net bir şekilde yansıyordu)
Yer seçiminin siyasi bir mitingde ne kadar önemli olduğu sorusuna… (Atatürk Stadı değil de herhangi bir kapalı salon olsaydı yahut daha küçük bir meydan, kameralar boş tribünleri çekmek durumunda kalmazdı)
Kimileri için Erdoğan’a ‘otur oturduğun yerde’ mesajıydı Atatürk Stadı’ndaki fotoğraf! Yani “Seni Cumhurbaşkanı seçtik. En yüce makama oturttuk. Orada kal, bununla yetin…” demekti. Başından bu yana Erdoğan’ın ‘siyasi bir figür olarak’ sahaya inmesinin AK Parti’nin lehine olmadığını savunuyorum. Ve bir siyaset kurdu olarak tanıdığım Erdoğan’ın bu kez yanlış yönlendirildiğine inanıyorum. Seçmenin zihninde yarattığı ikilikten ziyade devletin imkânlarıyla, orantısız bir şekilde muhalefete yüklenmenin, siyasi etik açısından en yüce makama yakışmadığını ve de toplumsal karşılığının da aynı oranda düştüğünü…
Tamam, Erdoğan’ı tanımlarken, ‘Daima son söylediğini doğru kabul eden bir tabana sahip olduğunu ve de toplumun ona carisi yüksek bir kredi açtığını’ hep dile getiriyoruz. Ama gövde gösterisi için düzenlenen mitingler giderek partiye yarar değil zarar vermeye başladı.
İzmir’e kadar olanlar da abartıldığı gibi değildi. Van’ı zaten gördük…
Kaldı ki böylesine orantısız, etik açıdan sorunlu tablonun ‘mağduriyet yaratarak’ muhalefeti güçlendireceği kanaatini de taşıyorum. Öte yandan Erdoğan’ı sahaya indiren ‘başkanlık sistemine’ dönük toplumsal destek de azalıyor. Ama Erdoğan siyaset topuna öyle bir girdi ki, kendi elleriyle ‘genel başkan, başbakan yaptığı’ Ahmet Davutoğlu’nu yine kendi elleriyle sahadan sildi. 
Şu kadarını söyleyeyim… Erdoğan sahaya böylesine inerek seçimin olası fatura adresini de değiştirdi. Bundan böyle kimse olası bir yenilginin faturasını Davutoğlu’na kesemez…
Ve Erdoğan, hiç gereği yokken, daha 4 yıl oturacağı makamda 7 Haziran sandığından sonra meşruiyetiyle ilgili tartışmaların fitilini bizzat ateşlemiştir.
Olası bir zafer zaten ona yazılacaktı. Ama sahaya tam manasıyla inerek olası bir hezimetin de faturasını bizzat üstlenmiş oldu. Bu onu ‘topal ördeğe’ dönüştürecek derecede riskli bir adımdır. Uzun lafın kısası AK Parti yüzde 40’ın altına düşerse, Erdoğan o Saray’da rahat oturamaz…
Davutoğlu’nun ilk günlerde yaptığı, ‘Cumhurbaşkanımız siyaset üstüdür. Muhalefetin muhatabı benim’ çıkışı medya arşivlerinde ‘karşılığı olmayan, tedavüle bile girmeyen manşetlerden biri’ olarak kaldı. Şimdilerde Davutoğlu bu ifadesini yinelese en yakınındakiler bile gülmekten kendini alamaz kanaatimce.
Gelelim miting meselesinin özüne…
Ya doldursaydı AK Parti o stadı? 100 bin kişiyi hazır etseydi?
Gülen cemaatinin ‘Türkçe Olimpiyatları’ gibi gövde gösterisine dönüştürseydi? Ne mi olurdu? İzmir, 2014’ün Mart’ında yaptığı yapar, zaten mesafeli durduğu iktidara karşı kapılarını tamamen kapatma eğilimine girerdi.
Bu açıdan bakıldığında Atatürk Stadı’ndaki fotoğraf hayrına bile olmuş olabilir AK Parti’nin…
Kimilerine göre ‘hezimet olan’ o fotoğraf, rakip cepheyi ürkütmediği gibi bir parça gevşetmiş bile sayılabilir. Teşkilatta ise tam tersi bir motivasyona neden olacaktır haliyle. 
24’ünde Gündoğdu’yu doldurup dosta-düşmana mesaj verme, ‘yıkılmadık, ayaktayız’ deme refleksi yaratacaktır en azından... Daha çok çalışma hatta sandıklara sahip çıkma motivasyonu getirecektir fazladan...  
Diyeceksiniz ki haklı olarak… Şimdi bu adamlar ne yapsın?
Kalabalık miting yapsalar başka türlü yapmasalar başka… Yukarı tükürseler bıyık aşağı tükürseler sakal yani… Benim de anlatmaya çalıştığım da bu zaten. İşi kendi doğasına bırakmak gerekiyor.
Bana göre mitingler bu çağa ait değil. Kabul etmek gerekirse 20. Yüzyılın sonuna kadar bir anlamı vardı meydan mitinglerinin. Ama artık 21. yüzyılın dünyasında yeri yok.
Hem de her kentte mitinge hiç gerek yok! Hem para hem zaman israfı…
Lider mesaj vermek istiyorsa bunu artık onlarca kanaldan yapabiliyor. Gazete, televizyon, radyo, haber portalları, sosyal medya kanalları vs… Lider seçmene, seçmen de lidere her an ulaşabiliyor.
Bu durum haliyle karşılıklı bir doygunluk sağlıyor. Özlemi, merakı azaltıyor. Öte yandan partilerle-seçmen arasındaki aidiyet bağının da eskiler gibi olmadığını kabul etmek zorundayız. Kaçımız ya da kaçınız verdiği oyun ya da oy verdiğiniz partinin arkasında dimdik durabiliyor bugün?
Son yıllarda seçmenin önemli bölümü oyunu ‘tıpış tıpış ve kerhen’ kullanıyor. Seçmen daha çok korkuları, kaygıları üzerinden saf tutuyor.
Eskiden mitinglerin anlamı farklıydı tabi ki. Seçmen liderini; lider seçmenini özlerdi. Seçmen liderini ve partisini yalnız bırakmamak için gerektiğinde kendi imkânlarıyla uzum mesafe yolculukları göze alırdı. Şimdilerde ‘bindirilmiş kıtalar’ söz konusu!
Adamın midesini hatta bazı yerlerde araçlar dolsun diye cebini doldurmak zorunda kalıyorlar. Yetmiyor, önden sahneye bir ünlü çıkarıp konser verdikleri bile oluyor.
Ve liderler… Nerede o eski liderler… Yaratıcı, üretici, esprili…
Gergin adamlar kürsüden hep aynı yüksek tonda konuşuyor.
Esprili çıkışların yerini hakaretengiz cümleler aldı bugün. Dün ak dediklerine bugün kara diyenler… Ve papağan gibi günlerce aynı şeyi tekrarlayanlar…
Yoruluyor ve de yoruyorlar. Neden yapılıyor o zaman bunca miting?
Sadece gövde gösterisi! Biz şu kadar kelle topladık, siz bu kadar topladınız meselesi. Metrekare hesapları, emniyet rakamları, bol keseden sallamalar, günlerce süren gereksiz bir katılım polemiği…
Oradaki fotoğraf üzerinden ahaliye mesaj… Hala kararsız olan varsa tabi ki!
*
İzmir söz konusu olduğunda AK Parti’nin handikabı sadece kalabalık da değil. İkidir miting kurasını CHP’nin arkasında çekiyorlar. Diyelim ki 1 trilyon harcayıp 200 bin kişi topladılar 24 Mayıs’ta... Gündoğdu’ya… CHP bir hafta sonra 100 bin lira harcayarak 300 bini yığabilir. 2014’ün Mart’ında olduğu gibi… Çünkü AK Parti’nin taşıdığı kitle göze batıyor. Ve kentin o meşhur ‘Yaşam biçimimize müdahale edecekler, geliyorlar’ korkusunu tetikliyor.
Bu korku, bir hafta sonra aynı meydanda miting yapacak olan CHP’nin ekmeğine yağ hatta bal sürüyor. İnsanlar kentin her yerinden ‘AK Parti’ye gününü göstermek için’ otobüse-metroya atlayıp Gündoğdu’ya akın ediyorlar. Bildiğiniz ‘etki-tepki’ prensibi aslında.
 
Atatürk Stadyumu’ndaki fotoğraf üzerinden yerel hesaplaşmalara gelince;
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu neden gitti?
Vali Toprak’ın ‘Fuar İzmir’ açılışında yaptığı gibi ‘bir bahane bulup’ davete icabet etmeyebilirdi. Yahut HDP’liler gibi ‘vekil’ gönderebilirdi. Tabi ki o zaman Vali Toprak’tan ve HDP’lilerden de bir farkı kalmazdı. Erdoğan’ın yaptığını tartışabiliriz. Doğru ya da yanlış bulabiliriz. Lakin taşıdığı ‘cumhurbaşkanı’ sıfatı bir makamı temsil ediyor.
-Efendim makamına neden kabul etti? O’nu koltuğuna oturtup, neden yanı başında ayakta bekledi?
Demokrasi bir hazım kültürüdür aynı zamanda... Hoşa gitmese de sandıktan çıkanı hazmedeceksiniz.
Ve Erdoğan 10 Ağustos 2014’te sandıktan yüzde 51 küsur oy alarak seçilmiş bir cumhurbaşkanıdır. Ve Cumhurbaşkanı İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret etmiştir.
Hepsi bu!
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 bülent ışık
 17 Mayıs 2015 Pazar 10:58
Hala yaşam biçimine müdahale edilecek falan diyorlar zaten yaşam biçimine müdahale ediliyor..Dışarıda hiç gözlem yapmıyor musunuz ? Dekolte giyinen insan sayısı günden güne azalıyor.Sahil kentleri derken sahil kasabaları oldu.Yakında deniz sahili olacak insanların serbest giyindikleri alanlar.O da nereye kadar belli değil.
 muhalif
 17 Mayıs 2015 Pazar 09:33
izmir "cumhuriyet mitinglerindede" yüz binleri topladı, bu toplanma vatandaşın sadece iktidarı ikaz için toplanmasıydı. dün nasıl ikaz ettiyse, bugünde aynı şekilde iktidarı ve cumhurbaşkanını ikaz için toplanmayı becerebilecek niteliktedir.
 iZMİR
 16 Mayıs 2015 Cumartesi 18:26
İŞİN DOĞRUSU İZMİR AKP YE GÜLE GÜLE DEMİŞTİR. GÜNLERCE MESAJLAR... TELEFONLA ARAMALARA RAĞMEN İZMİR YAŞAM BİÇİMİNE HER AN MÜDAHALE EDİLEBİLECEĞİ ENDİŞESİ VE PARLEMENTER SİSTEMİN BİTİRİLMESİ ÇABALARINA GEÇİT VERMEYECEĞİ İKAZINDA BULUNMUŞTUR...UMARIZ DİKKATE ALIRLAR.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz