MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Musa’nın on emri!
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
24 Temmuz 2014 Perşembe

Musa’nın on emri!

Ortadoğu halklarının değişmez kaderini anlatabilecek en güzel kelime sanırım ‘çarkıfelektir’. Bir tekerlek gibi dönüp, birbirini tekrarlayan nesillerin hayatları… Masum bebelerin, eli kolu bağlanmış kadınların makûs talihi…
Önce 27 Nisan 1995’te İsrail’den Cumhuriyet Gazetesi için gönderdiğim aşağıdaki yazıyı okumanızı istiyorum.

‘’26 nisan gecesi, Tel Aviv'deki okulumda seyrettiğim bir film duygularımı alt üst etti.
…İnsanlık tarihi kötüler bakımından bol vukuatlarla doludur. Holocoust, yani Almanlar'ın 2. Dünya Savaşı’nda yaptığı Yahudi katliamı, bu kategorinin en utanılacak sahnelerinden birini serer gözler önüne. Seyrettiğim film, Holocoust yıllarında yaşanan gerçek bir öyküye dayanıyordu. Sesiz, on dakikalık kısa bir filmatik. Belgelere ve fotoğraflara dayanan bir gerçeklik. Oyun oynadıkları sırada, Nazi Subayları tarafından toplanan, yanlarından ayrılmak istemeyen yaşlı doktorla birlikte zorla bir ambulansa tıkılan ve arkasından, ambulansın içine pompalanan zehirli gazla ölüme yollanan bir avuç Yahudi çocuğun, üstlerine kilitlenen ambulans kapısının çiling sesiyle bir anda karanlığa gömülmesi ...
Belgeleri görmek isteyenler, Kudüs'teki Yad Vaşem Müzesi'ne müracatta bulunabilirler. Almanlar bu haltları yemekten öylesine zevk duymuş olmalılar ki, en sadist işkenceleri dahi görüntüleme fırsatını kaçırmamışlar. Sonuç; Hitler faşizminin sapık şovenizm ideoIojisiyle şizofrenleşen kitlelerin, kamplara sürdüğü 11 milyon Yahudi’den, Holocoust'un bitiminde altı milyonunun yok olması…
Bir Yahudi şarkısı "benim insanlarım' diyor, "savaşta ölmedi, çarpışmada ölmedi, ah ne yazık ah, benim insanlarım boş yere öldü".

Gerçekten sebepsizce, kimi fırınlarda yakılarak, kimi işkencelerden geçirilerek, kimi kurşuna dizilerek katledilen, bir kısmı Alman ordusunda görevli doktorların tıbbi deneylerinde kobay olarak kullanılan, bir miktarı da Almanlar'ın kirli ellerini yıkamak üzere sabun yapılan altı milyon insan… Bugünkü İsrail nüfusunu da aşan bir rakam. Daha önce insan etinden yapılan sabun görmediyseniz, Yad Vaşem Müzesi'nde, Hitler dehasının (!) bu müthiş icadını da görün ve   insanlığınızdan utanın. Kötülerin atomunda iyiye dair en ufak bir element kalmamışsa, ne kadar kötü olabileceklerine şahid olun. Ondan sonra hayatınızın anlam değiştirdiğini hissedeceksiniz. Tarihin belki elinizi şimdiye kadar değdirmediğiniz sayfalarını çevirmeyi merak edeceksiniz. Bilmediğiniz yüzler keşfedeceksiniz. Dokunmadığınız, seslerini duymadığınız, fotoğraflarındaki görüntülerinden yalvarırcasına gözlerini gözlerinize dikmiş bakan, ilk kez işiteceğiniz gerçekler çarpacak beyin duvarlarınıza. Ve allak bullak olacaksınız. Stalin döneminde öldürülen on milyon Rus’un içinde, Nazi Almanyası'nı aratmayacak sayıda Yahudi’nin, Hitler'den çok daha ilginç yöntemlerle toprağa gömüldüğünü öğrendiğinizde… İsrail'de yeni yetişen nesillerin yaşananların gerçekliğine ancak televizyonda gösterilen filmlerle, o günlerin canlı şahitleriyle, ele geçirilen belgelerin diyalarla deşifre edilmesiyle ikna edilebildiklerini ayrımsadığınızda… Önünde duran üç kişiden sonra gaz odasına girmeyi beklerken, yukarıdan gelen dur emriyle son anda ölümden dönen Holocaustzedelerinden Dara’nın, Nazi subaylarının rahmini aldıktan sonra, on altı yaşın körpeliğinde nasıl kendisini kullandıklarını ve karşı koyduğunda, yediği dayaklardan kafasında nasıl yumrular kaldığını televizyon kameralarına anlatırken, çocukların da kötülerin acımasızlığına inandığını sezdiğinizde…

26 Nisan gecesi, Yahudilerin kafalarını bir kez daha geçmişin karanlık günlerine çevirip baktıkları ve derin bir nefretle lanet yağdırdıkları soykırımı anma gecesinde, kötülerin acımasızlığını tüm benliğimde duyumsadım. Her ne kadar bugun için, Nazi Almanyası ile, günümüz Almanyası eş tutulmasa da yedi yaşındaki küçük Yahudi kız çocuğunun ‘Almanca konuşulduğunu duymak istemiyorum, çünkü dayanamıyorum’' sözlerinde izini yakalayabileceğiniz gibi, geçmişin gölgesi geleceğin peşini hala bırakmıyor.

Holocoustlar kolay unutulmuyor ama hiç değilse bugün, Bosna’da yaşanan insanlık dramına benzer, dünyanın başka yerlerinde devam eden rezaletlere ve insanlık ayıbı, yeni soykırımlara dur denilebilse!
Çok mu zor görünüyor? Tarihi tekrar yazamasak da çocuklarımıza utanç dolu yarınlar bırakmak günahından kurtulalım bari…’’

Neredeyse 20 yıl önce yazdığım bu yazıdan sonra şimdi İsrail halkına seslenmek istiyorum:
Bir zamanlar kalbim sizin için ağlıyordu. Şimdi ise Filistin halkı için, sizin yüzünüzden ağlıyor. Dünyada ırkçılığın en çok acısını çekmiş bir halk olarak siz de mi aynı ırkçılığı başka bir halka reva görüyorsunuz? Hala anlamıyor musunuz? Kin ve düşmanlık başkalarının bebelerini öldürürken, sizin bebelerinizin geleceğini de öldürüyor. Nefret nefreti besliyor. Başkalarının evlatlarını öldürürken, kendi evlatlarınıza rahat ve huzurlu bir yaşam kuramazsınız. Komşularınızı düşmanlıkla ve intikamla bilerken, kendi halkınıza barış vaat edemezsiniz. Bu topraklara atılan nefret tohumları kök saldıkça, Ortadoğu kan batağı olmaktan kurtulamayacak. ABD ilelebet koruyuculuğunuzu yapamaz, yapamayacak… Komşularınızla iyi geçinmezseniz ve çocuklarınıza komşularınızı sevmeyi öğretmezseniz, cehennemin içine hep beraber yuvarlanıp yok olacaksınız.

Ey Musa’nın kavmi olduğuna inananlar; Musa’nın on emrini hatırlamanın şimdi en iyi zamanıdır… On emirden biri; ‘katletmeyeceksin’ ve son emri ise ‘komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına yahut kölesine yahut eşeğine yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksindir’.
Belli ki Musa bunu size öğretememiş! Ama acılı tarihiniz de mi öğretemedi?
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz