MENÜ
İzmir 15°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Mutfak literatürümüzün başyapıtı
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
13 Haziran 2020 Cumartesi

Mutfak literatürümüzün başyapıtı

“Halkın mutlu olması için karnı doymalıdır…” Bu, çok eskilerden beri bilinen bir gerçektir.  Nitekim, Batı’da Antik çağda Eflatun’dan Ortaçağ’da Machiavelli’ye, Doğu’da İbn-i Sina’ya, Keykavus bin İskender’e, her dönemin siyaset düşünürleri, yönetimlerin dikkatini çekmek için kaleme aldıkları metinlerle, halklarının geçimini sağlama yükümlülüklerini ciddiye almalarını öğütlemeyi ihmal etmemişlerdir.

Orta Asya bağlamında da örneğin, Balasgunlu (bugünkü Özbekistan’da) Yusuf Has Hacib’in 1070 yıllarında veziri olduğu Karahan hükümdarına yönetim sanatına ilişkin öğütler sunmak üzere manzum dizeler biçiminde kaleme aldığı ve Türk dilinde siyasetle ilgili ilk bilimsel inceleme olarak kabul edilen Kutadgu Bilig’de (Hakimiyet ve devlet otoritesini sağlayan bilgiler ya da yönetim bilgisi) askerin ve halkın iyi beslenmesi gerektiğini vurgulayacaktı. Devlet bunu nasıl sağlayacaktı? Beyi, ordusu, halkı ve ekonomisiyle… Devlet olmanın bu dört unsuru birbirine dayalı olduğundan, beyin “doğru kanunlar koyması” gerekir.

***

Halkın karnı doymazsa siyasal huzursuzluklar kaçınılmaz olabilirdi. Nitekim, Moğol İmparatorluğu’nun Cengiz Han sonrası yeni Büyük Yasası, 16. yüzyılda yürürlüğe giren Eski Tsaayin Biçik’de de, yöneticilerin halkı doyurma yükümlülüğüne ilişkin maddeler ve yaptırımlar da söz konusuydu.

Hiyerarşik yapılanmada aşağıdan yukarıya yer alan her toplu yaşam biriminin yöneticileri, vergileri zamanında ve bekletmeksizin almalıydılar. Eğer bu görevlerini gerektiği gibi yerine getirmezlerse, yargılanacaklar ve bütün malları ve mülkleri ellerinden alınacaktı. Yöneticiler ayrıca zor durumda olan kişilere de yardım sağlamak zorundaydılar.

Kutadgu Bilig, seçkinci bir amaç ve anlayışla yazılmıştı. Nitekim soylu beylere kendilerinden daha aşağı konumda bulunan “töresiz, görgüsüz ve açgözlü” kişilere, yani kara buduna (avam) karşı mesafeli durmasını, ancak yiyecek içeceklerini de eksik etmemelerini öğütlüyordu: “Avam halk görgüsüz olur, ilişkilerinde ne töre ne de usul vardır, fakat yine bunlarsız iş olmaz; onlara iyi davran, fakat arkadaşlık etme. (…) Karınlarını doyurmak için yemeyi bilirler, onların boğazdan başka bir kaygıları yoktur. (…) Kara halkın karnı doysa ileri geri konuşmaya başlar; iyice itaat altına alınmazsa kendisi hakim olmaya kalkışır. Ey kardeş, onlarla da ilişki kur; onların yiyecek ve içeceklerini eksik etme.”

Hele şu dizesi, bu karşılıklı alış veriş gereğini nefis bir biçimde özetliyordu: “Onlara karşı yumuşak dil kullan, ne isterlerse ver; dikkat et, veren alır ve kârından yararlanır.”

***

Bilge Kağan’dan yaklaşık 2350 yıl önce, MÖ 1620’de ölen Hitit Kralı 1. Hattuşili’nin ünlü vasiyetnamesinde, oğlu veliaht 1. Mursil ve devlet yöneticilerine “Benim, kralın sözlerini koruyun!” demesi; aksi takdirde, ne kendilerinin ne de halklarının “ekmek yiyip su içecekleri” uyarısında bulunması da şaşırtıcı değildir.

Kötü yönetim, iktidar seçkinlerini sahip oldukları siyasal “simgesel sermaye”yi yitirme tehlikesi ile baş başa bırakacaktı çünkü. Konar-göçer bir toplumu yöneten Göktürk Hükümdarı halkının hamisiydi. Yerleşik komşu Çin’in imparatoru da aynı konumdaydı. Klasik Çin metinleri de halkın yeterli yiyeceği olmasının, iyi bir yönetimin başlıca görevi olduğunu vurguluyordu.

Temel ihtiyaçların karşılanmasında başarısızlık, toplumda huzursuzluğa yol açardı. Bu da gökyüzünün yani tanrıların vekaletini yitirme tehlikesine, yani dünyevi gerçeklikte iktidar kaybına yol açardı. Çin imparatoru ordusunu, devlet görevlilerini, kent halkını, gerektiğinde köylülerini beslemekle yükümlüydü. Aksi takdirde onlara sözünü geçiremezdi.

Klasik Çin çağının ünlü düşünür ve devlet adamlarından Konfüçyus’un (MÖ 551-479) izleyicisi Mensiyüs da (MÖ 372-289) Çin imparatoruna, “Bir ulus için en önemli öge halktır, ondan sonra ülkenin ruhu ve hububat gelir, hükümdar en az önemli olanıdır. Bu nedenle, köylüyü kazanmak hükümdar olmak demektir. Eğer siz majesteleri, cezaları ve para cezalarını vermekte ölçülü olan, vergileri ve zorla para almaları hafifleten, böylece tarlaların daha derin sürülmesini ve zararlılardan dikkatle temizlenmesini sağlayan, halka gerçekten iyilikler yapacak bir yönetimi göreve getirecek olursanız” öğüdünü verirken, düşmanların güçlü zırh ve silahlarına karşı koymak için kullanılabilecek bir halka sahip olmasının buna bağlı olduğunu vurguluyordu.

***

Bu bilgileri nereden aldım. Türk mutfak külliyatının bence ilk başyapıtından… Siyaset bilimi profesörü, sosyolog, yemek ve mutfak kültürü araştırmacısı ve benim sevgili ağabeyim Artun Ünsal’ın, geniş ve disiplinler arası birikimiyle, yaklaşık 10 yıllık bir çalışma sonucunda ortaya koyduğu “İktidarların Sofrası” adlı kitabından…

Yemek ve siyaset ilişkisini Sümerlerden Antik Yunan medeniyetine, Roma İmparatorluğu’ndan Orta Asya Türklerine, Moğollardan Osmanlı Devleti’ne uzanan geniş bir coğrafya ve tarihsel dizge içinde her yönüyle ele alan kitap, yemek ve sofra kültürünün siyasete etkilerini ekonomik, kültürel, sosyolojik, antropolojik, iletişimsel ve simgesel boyutlarıyla incelemiş Artun Hocam…

Uygarlık tarihi boyunca yinelenerek süren çeşitli ritüellerin, alışkanlıkların, geleneklerin, sofra düzenlerinin, armağan-ikram-bölüşüm-paylaşım ilişkilerinin geniş, simgesel alanını ayrıntılı bir biçimde çözümleyen araştırma, yeme-içme kültürünün çok eski çağlardan günümüze, görkemli saray davetlerinden alçakgönüllü ev sofralarına kadar her alanı nasıl belirlediğini, yönettiğini, anlamlandırdığını zengin ve akıcı bir dille gözler önüne sermiş…

Mutfağa meraklı iseniz bu başyapıt kütüphanenizde olmalı…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Sevim Gökyıldız
 13 Haziran 2020 Cumartesi 18:22
Artun hocayı uzun yıllar önce tanıdım,o zamandan beri hayranlıkla takipteyim Özellikle gastronomi konusunda erisilmez ,
 Selda Güleç
 13 Haziran 2020 Cumartesi 17:55
Yeni okudum. Kesinlikle aynı fikirdeyim. Tam bir baş yapıt.. Bin alkış..
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz