MENÜ
İzmir
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Neden hep çifte tabanca ile gezerdi?
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
25 Temmuz 2021 Pazar

Neden hep çifte tabanca ile gezerdi?

Bugün Pazar...

Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...

Atatürk’ü bu köşede anma ve hatırlama günü...

Bir kez daha...

Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...

Bunu yaparken de...

“Atatürk’ün Yanı Başında” kitabının yazarı…

Çankaya Köşkü kütüphanecisi Nuri Ulusu’yu…

Saygıyla analım…

***

Atatürk silaha çok meraklıydı ve…

Devamlı “çifte tabanca” ile gezerdi…

Tabancalarını hiç bırakmazdı…

Gece dostlarıyla yemek sofrasında bile…

Bu silah taşıma alışkanlığın sürdürürdü…

Ancak…

Bazı sıcak yaz gecelerinde veya…

Önemli davetlerde resmi kıyafet giydiğinde…

Tabancalarından birini…

Yaverlerine vererek taşıttırır ancak…

Davet sona erdiğinde…

Kesinlikle tabancasını geri alırdı…

Asker kökenli olduğu için silahtan çok iyi anlardı…

Zaman zaman Dolmabahçe’nin arka taraflarında…

Ankara’da Çankaya’nın bahçesinde…

Hatta…

Yurt gezilerinde uygun araziler oldu mu atış talimleri yapardı…

***

Çok iyi bir silahşor ve nişancıydı…

Attığını vururdu…

Bu talimleri Köşk çalışanlarına da seyrettirirdi…

Onların…

Attığını vuran bir cumhurbaşkanı görmelerinden mutlu olurdu…

***

O gece yine dostlarıyla…

Büyük salonda akşam yemeği yiyordu…

Bi’ara…

Konuklardan Şükrü Kaya Bey…

Elektrik ampullerine yanarken zor nişan aldığını söyledi…

Bunun üzerine…

Gazi Paşa, kapıda nöbet tutan askeri çağırttı ve…

Ampule ateş ettirdi…

Asker üç ampulü de tek tek kurşunla paramparça etmişti…

Atatürk mutlu, masadakilere şöyle seslendi:

“İşte bu Türk askeri, gördünüz mü? Şimdi de Türk Komutanı’nı görün!”

Atatürk, sözünü bitirir bitirmez…

Sandalyesinden doğruldu…

Tabancasını çekti…

Kalan iki ampüle nişan aldı; ikisini de devirdi ve…

Keyifle silahını beline soktu…

***

Bitiriyoruz…

Atatürk, sofrada ne kadar alkol alırsa alsın…

Hiç itidalini (soğukkanlılığını) kaybetmezdi…

Söz konusu tabanca olunca…

Atatürk ile manevi kızı arasında geçen ve konusu “tabanca” olan bir anıyla nokta koyalım…

***

Takvimler, 1937’yi gösteriyordu…

Genç Cumhuriyet’in hükümeti…

Dersim (Tunceli) bölgesinde çıkan ayaklanmayı bastırmak için…

Bölgeye uçak filosu da yollamıştı…

O uçakları kullananlardan birisi de…

Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen’di…

Ve, henüz 23 yaşındaydı…

Vedalaşıyorlardı; Atatürk Sabiha Gökçen’e şöyle dedi:

“Uçağın arıza yaparsa mecburi inişe geçip sonunda onlara teslim olacaksın... Bunun ne demek olduğunu başına gelmedikçe bilemezsin... Bu takdirde ne yapacağını düşündün mü?”

Sabiha, gözlerini manevi babasının çelik bakışlarıyla buluşturdu; dudaklarından şunlar döküldü:

“Haklısınız... Nihayet altımızdaki bir uçak… Her an arıza yapabilir, düşebilir, çakılabilir... Şayet böyle bir şanssızlık olursa, merak etmeyin… Kendimi onlara canlı olarak teslim etmem…”

Atatürk çok duygulanmıştı…

“O halde ben sana kendi tabancamı vereyim!” dedi ve ekledi:

“Ne zaman şeref ve haysiyetine dokunacak olayla karşılaşırsan hiç tereddüt etmeden bu tabancayı önce karşındakine sonra da kendi beynine boşaltmaktan asla çekinme!”

Nokta…

Sonsöz: “Boş silahtan değil, boş insandan korkun… Şeytan içi boş silahı değil, aklı boş insanı doldurur… / Anonim…”

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 cengiz onur
 25 Temmuz 2021 Pazar 17:46
çok güzel bir yazı ,kutluyorum.izniniz ile son cümleyi paylaşmak isterim. selam, sevgiler
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz