MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Olmak ya da sahip olmak
Tayfun MARO
YAZARLAR
29 Mayıs 2020 Cuma

Olmak ya da sahip olmak

Yeryüzünde alışageldiğimiz gündelik hayatın olağan akışına aykırı bir şeyler oluyor.

Öncüllere bakılırsa, “krizlerden bir kriz” demek mümkün değil. Son yüzyılda yaşanmış sosyoekonomik bunalımlara benzemiyor.

Benzemiyor, çünkü dengeden çıkan sistemde meydana gelen çatallanma, dengeye geri dönüşü imkânsız kılıyor.

Kriz sadece sosyoekonomik değil, bu defa, insan türünün varlığına yönelen tehdit de çok büyük. Tabiat ana, hastalık, virüs, iklim krizi, çevre felaketi, kuraklık neyi var neyi yok toplamış gelmiş… Niyet bozuk…

İnsanlığın üretme, biriktirme tutkusundan zuhur eden piyasaların üstünde yükselen kapitalizm, tam da dünya egemenliğini ilan etmişken, uygarlık kâbusumuz oldu.

Uygarlık kurmak tamam da, o uygarlığı yeryüzü yaşamına, tabiata musallat etmek hiç olmadı. İnsanlığın kurduğu için kendi kendine gururlandığı uygarlığın altında kaldık.

Olmaktan sahip olmaya, değerli olmaktan önemli olmaya yönelen insanlık durumundaki irtifa kaybı, kapitalizmin küreselleşmeyle başlayan zirveden düşüş dönemine karşılık geliyor.

Olmak, insanın değerleriyle varoluşudur. Sahip olmak ise, insanın maddi olarak edindikleriyle kendini var etme çabasıdır. Bu ikisi bir arada olamıyor; birbirini dışlıyor. Edinmek, ihtiyaç ötesine taşıp tüketim manyaklığına dönüştüğünde, kişilik de değersizleşiyor.

Kapitalizmin küreselleşirken biçimlendirdiği kitlesel üretim ve tüketim kültürü, insanı “olmak” ile “sahip olmak” dengesinden çıkararak, salt tüketmek ve sahip olmak suretiyle varlığını gerçekleştirmeye özendirdi. Böylece “değerli” insanın yerini “önemli” insan aldı.

Tarihin sonunu ilan eden liberallerin yönlendirdiği sistemde, yetmişli yıllardan itibaren, önemliler, toplumun ön saflarına geçmeye başladılar.

Türkiye’de de seksen darbesinden sonra, devletin bütün kurum ve kuruluşlarında, önemliler başköşeye oturdu… Siyasette, ekonomi yönetiminde, kamu yönetiminde, üniversitelerde, sanatta, edebiyatta, medyada; değerlinin yerini önemli aldı. Böylece vasatlar rejimi kuruldu.

Önemli olmak, satıhlaşmayı ve ucuzluğu gerektiriyor; Bunu, Türkiye’nin son elli yılında yaşadıklarımızdan biliyoruz.

Büyük emeklerle değerli olmak yerine, kısa ve kolay yoldan önemli olmak, gerek sağ gerek sol cenahta çok taraftar buldu.

Satıhlaşmak ve ucuzluk ile arsızlık ve yüzsüzlük arasındaki güçlü bağlar bütünlük sergiliyor. Ve bu netameli bütünlüğün cesaretlendirici etkisiyle, önemliler, kısa sürede, ülkede bütün köşeleri tutmaya başardılar.

Ne hazindir, post modern zamanlarda, insanın bir takım değerlere sahip olması ve bu değerleri savunması, bir defo gibi algılandı. Bu devirde, değerli insanın duruşu, iş bilmezlik ve beceriksizlik olarak nitelendirildi.

Bütün insani değerleri çiğneyerek paranın peşinden giden, biricik kutsalı olan para mabetlerinde dizleri üstüne çöken insanlık, eşyanın tabiatına aykırı gidişin getireceği felaketleri idrak edemedi.

Ve şimdi, olmak yerine sahip olmayı seçmenin bedelini ödemeye hazırlanıyor, büyük insanlık…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz