MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Ortak Program
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Nisan 2018 Cuma

Ortak Program

Türkiye, erkenden de öte, acil seçim sürecine girdi. 24 Haziran tarihi alelacele belirlenmiş. Üniversite giriş sınavlarını bile atlamışlar. Ekonomik kriz çok derin olmalı ki karar alıcılara seçenek bırakmamış. Belki de iflas ilanlarının önüne geçmenin başka yolu kalmamıştı…

Genel kanaate göre, erken seçim kararı alınmasında, derinleşen rejim bunalımı etkili oldu. İç ve dış dinamikler Cumhur ittifakının lehine çalışmıyor.

Sonuç itibarıyla apar topar seçimlere gidiyoruz. Üstelik OHAL koşullarında… Yani ciddi boyutlara varacak güven yitimi ve güvenlik endişesi, seçimleri uluslararası ölçekte tartışmaya açabilir.

Yerli ve milli cenahın seçimlere hazır olduğu kimsenin meçhulü değil. Devletin bütün imkânlarından yararlanarak ziyadesiyle hazırlandılar.

Umarım ana muhalefet de hazırdır. Demokrasi cephesinin öncülüğünü yapmak hiç kolay olmayacak.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde milletvekilleriyle gerçekleştirdiği toplantılardan sonra yaptığı açıklamada; “Seçim sonrası için mutabakat lazım.” demişti.

Demokratik parlamenter sisteme dönüşün ilke olarak kabul edildiği bu toplantılarda, seçim sonrasında, Türkiye’nin temel sorunlarının çözümü için nasıl bir yöntem izleneceği ve geniş mutabakatın olası koşullarının konuşulduğunu biliyoruz.

Ülkede yürüyen bir gerçek var; kamusal yaşam normları islami ve doğulu ölçülere sığdırılırken, seküler alan günbegün daralıyor.

Yüzyılın başında, Cumhuriyet’in kuruluşuyla sağlanan toplumsal mutabakat çökmüştü. Türk-İslam sentezine dayalı yeni bir mutabakat, yerli ve milli cephe tarafından toplumun önüne koyuldu.

Yerli ve milli iktidar zümresi, önümüzdeki seçimlerde %51’e ulaşabilirse, Türkiye bu mutabakata boyun eğecek… Veya seküler toplum direnmeyi sürdürecek.

Malum, bir yıl önce yapılan referandumda, toplumun %49’u yönetim sisteminin değişmesine karşı çıktı. Tabii ki salt karşı çıkmak yetmiyor. Yerine ne önerildiğidir, belirleyici olan.

Yapılacak erken seçimde, %49’un buluştuğu demokrasi cephesinde iki objektif öne çıkıyor; Yönetim sistemi değişikliğinin önünü kesmek. Parlamenter demokrasiyi yeniden inşa etmek.

Bir başka deyişle; Seçimleri kazanmak için güç birliğini sağlamak ve sonrasında yapılacakları “ortak program” ile ilan etmek.

Doğu-Batı ekseninde oluşan gerilim hattında Türkiye bir seçim yapacak; Demokratik bir yönetim veya otoriter bir yönetim.

Yönetim biçimi olarak demokrasiyi tercih eden seküler toplumun seçimlerde motive olması, başarılı bir “ortak program” ile mümkün olabilir. Söylenenlerin doğru olması güven sorununu aşmaya yetmiyor. İkna etmenin yolu yordamı daha farklı… Sadece karşı olmanın da başarı getirmeye yetmediği tecrübeyle sabit...

Uzun sözün kısası, kısa vadeli ortak bir program oluşturmak, muhalefeti bir araya getirecek dinamikleri çalıştırabilir. Özetle:

Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, kuvvetler ayrılığının yeniden inşası;

Demokratik hakların ve ekonominin bir arada yürümesinin koşulları;

Kurumların demokratik yapıya kavuşturulması;

Toplumsal barış ve yeni kamusallık;

Yeni toplumun ihtiyaçları ve eğitim;

Metropolleşme sürecinde kentsel dönüşüm, köylerin durumu ve doğanın savunulması;

Bir ortak program çerçevesinde topluma deklare edilebilir.

Türkiye yabancısı olduğu bir seçim sürecine girmiş bulunuyor. Bu seçimin yol açacağı gelişmeler, daha önce yapılan seçimlerin getirdiklerine hiç benzemeyecek. Bu nedenle farklı davranmak gerekiyor. Hızla ezberleri bozmak zorundayız.

Bu seçimlerde her türlü bireysel talebi, milletvekili aday adaylığı gibi, geri planda tutmakta yarar var. Seçimlerin özel koşulları nedeniyle, seçim sürecinde dikkat dağıtacak, hedef saptıracak bireysel beklentiler sadece nefret uyandıracaktır. Metropollerde, Cumhurbaşkanı adayı hariç, diğer adayların adlarının çok fazla öne çıkması yarar sağlamayacaktır. Bu durum, farklı siyasal düşünceye sahip grupların bir arada çalışmasını zorlaştırabilir. Muhalefetin kolektif bir mücadele anlayışına ihtiyacı var.

Demokrasi ittifakı kurulacaksa, demokratik merkeziyetçilik çözüm olabilir.

Şurası muhakkak ki, seçimlerin sonucu ne olursa olsun, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ülke büyük bir değişim ve dönüşüme hazırlanıyor.

Değişim, seküler toplumun mu, yerli ve milli cenahın mı öncülüğünde olacak; Türkiye bunun kararını verecek.

Ve bilinmeli ki bu değişim ve dönüşümü gerçekleştirmeye ve yönetmeye kim daha yakın duruyorsa toplum ona yönelecek.

Başarının yolu, “Hodri meydan!” “Sandıktan korkmuyoruz.” gibi klişelerden geçmiyor. Bunu söyleyenlerin 15 yıllık başarı grafiği ortada…

Öte yanda, iktidarın yatırım vaatlerinden medet umanlar, şu kritik dönemeçte bunu bir fırsat olarak görüyor olabilirler. Fakat toplumun böyle bir ucuzluğa teşne olduğunu düşünmüyorum. Yatırım gelsin diye oy kullanılan seçimlerle bu seçimi karıştırmamak lazım.

Seçimlerin getireceklerine yüzeysel bakmak, sistem değişikliğinin önemini ve toplumu hafife almak olur.

Toplumda derin bir yarılma var. Toplumun en az yarısı yönetim sisteminde yerli ve milli değişim programına itiraz ediyor, olan biteni sorguluyor.

Yeni bir toplumsal mutabakatı gerçekten istiyorsak, herkes ezberini bozmak zorunda.

 

 

 

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz