MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Poyraz'ın hikayesi ve şampiyon 'yılkı atları'
Adnan SÖKMEN
YAZARLAR
27 Aralık 2017 Çarşamba

Poyraz'ın hikayesi ve şampiyon 'yılkı atları'

At sahibi bir kadından ve o kadının isyanından bahsedeceğim size bugün...

Ama sakın "at sahibi" deyince yanlış anlamayın!..

Onun sahipliği, "yarış atı" sahipliği değil...

Onunkisi bir aşk hikâyesi...

Onunkisi bir at hikâyesi...

Onunkisi "Poyraz"ın hikâyesi...

 

Önce onu bir dinleyelim!..

Sonra da, bu konu hakkında benim naçizane tespitlerimi okursunuz...

 

Poyraz'ın annesi Aysel Poyraz Efe anlatıyor:

 

"Benim atım Poyraz, 2 yaşında girdiği ilk yarışını kazanamadığı için at müteahhitleri tarafından satışa çıkarılmış...

(Sakatlanan, yarış kazanamayan atları, 400-500 liraya kedi köpek maması olsun diye alıp satanlara at müteahhiti deniyor) 

 

Günlerdir yem verilmemiş, bir deri bir kemik kalmış durumdaydı... 

Hipodroma at sevgisini yaşamak için gittiğimizde, ona acıyan bir seyisin bahsetmesiyle Poyraz'ı gördüm... 

Ahırın kapılarını tekmeleyen, asılı boş yem çuvalını açlıktan kemiren safkan bir İngiliz tayı... 

 

Poyraz o gün benim oldu...

Ve o gün hayatı değişti..

Tabii benim de...

Peki ya diğerleri!..

Sanıyorsunuz ki, yarış atları muhteşem bir hayat sürüyor...

Yok öyle bir dünya...

Atlar, yarış hakları dolunca, sakatlanınca ya da yarış kazanamayınca satışa çıkarılırlar... 

Şansı yaver giden birkaçı damızlık olur ve eğer sahibi merhametliyse rahat bir emeklilik yaşar; ya da iyi kalpli birisinin çiftliğine gider... 

 

Ya diğerleri!..

Yüzlercesi ne mi olur!..

 

At müteahitlerinin eline düşüp ölümü bekler...

Kimi yük atı yapılır...

Kimi köy atı...

Kimi de faytonlara koşumlandırılır...

Ve hepsinin de sonu aynıdır...

Çile ve ölüm...

 

Tabii ki kediler, köpekler ve tüm hayvanlar canımız, dostumuzdur...

Peki ya yarış atları!..

Neden "Hayvanları Koruma Kanunu"nda yer almaz onlar?..

Neden hiç bir dernek ilgilenmez, görmezden gelir onları?..

 

Çünkü yarış dünyasında rant çok büyüktür...

Yaklaştırmazlar...

                              ***

Buraya kadar Poyraz'ın annesinin isyanını okudunuz...

Şimdi ben onun bıraktığı yerden devam ediyorum:

Evet "yaklaştırmazlar..."

Göstermek istemezler, yönettikleri vahşi kapitalizmin bu hayvanların yaşamını da nasıl cehenneme çevirdiğini...

Tek amaçları, onların sırtından arsızca para kazanmaktır...

Bunun için de her türlü zalimliği ve kamuflajı uygularlar!..

Sırf yarış kazansın ve cepleri dolsun diye doping yaparak bu hayvanların biyolojik dengelerini bozarlar...

O da yetmez...

Çoğunluğu saf ve cahil Anadolu çocuğu olan "jokeyler" devreye girer...

Ve o küçük adamlar da, kırbaç darbeleri ile bu savunmasız hayvanlara dünyayı zehir eder...

Yarış kazanıp "mont"* almak isteyen jokeyler, atlara kırbaç üstüne kırbaç vurur...

Ve bazen de bu darbelere dayanamayan hayvanların ağzından burnundan kan gelir... 

* (Mont, koşunun ikramiyesinden jokeylere verilen paydır...)

Yani diyelim ki; o koşunun ikramiyesi 100 bin lira... 

Eğer jokey o yarışı ilk dördüncü sırada bitirirse, konulan ikramiyeden yüzde 10 ile 30 arası prim alır...

Yarış olayının "kamuflaj" kısmı ise tam bir trajedidir!..

At sahipleri, çoğunlukla zengin işadamları ya da onların eşleridir...

Adam, sırf rahat rahat "ceviz kırmak" için karısına at alır ve onu "binicilik sosyetesine" sokar!..

O rüküş ve görgüsüz hatunlar da (Ki, genelde böyle olurlar) hipodromların şeref localarında, geleneksel "şapka" ve abiye kıyafetleriyle "Gazi" gibi önemli koşular öncesinde, bağlı bulunduğu sosyetik ortama süzülüp boy gösterirler...

Anlayacağınız; bu zalimliğin "kamuflajı" da aşağı yukarı böyle olur...

Tabii bir de "umutlarını" bu hayvanlara bağlayan bir kitle vardır!..

Onlara da "Ganyancılar" ya da "Beygirciler" denir...

Bu beygirci güruhun parolası ise "At koşar, baht kazanır"dır!..

Ama bilmezler ki!..

O kazanan "baht" kendilerinin bahtı değil, oynatanlarındır...

İşte böyledir o yarış atlarının trajik dünyası...

O yüzden, siz siz olun asla "yarıştırılan" bir canlının hayatı üzerine "bahis" oynamayın!..

Çünkü...

Kazansanız da, kaybedersiniz!..

Neyi mi?

İnsanlığınızı!..

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Kadir KÖMÜRCÜ
 27 Aralık 2017 Çarşamba 12:04
Doğanın en vahşi yaratığı insandır. Ünlü bir düşünür şöyle der. ''YAŞAMAK İÇİN ÖLDÜRMEK GEREK'' evet ama zevk için değil. Yorumladiginiz gibi insanın doğaya ve TANRI nın bahşettiği her varlığa saygısı olması gerek. Eğer içinizde sevgi şevkat paylasimcilik yoksa değer yargilarindan bahsetmekte faydasız kalır. Derin, duygusal yürekli insanların çoğalması dileği ile....Bu güzel bir o kadarda manidar yazınız için sevgi. saygi
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz