MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Sana ne Hülya Avşar’dan?
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
15 Aralık 2014 Pazartesi

Sana ne Hülya Avşar’dan?

Geçen cumartesi, biri yerel, diğeri ulusal medyadan beğendiğim/merakla takip ettiğim iki yazar, konu itibarıyla ‘pişti’ oldular.
Gündem anaforuna takılıp yüzlerce kalem/köşe sahibinin aynı gün aynı konuda yazı döşendiği günümüzde, elbette ne gam!
 
Hürriyet Ege yazarlarından Reşat Kutucular ile Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu’ya aynı konuda yazı yazdıran, Birikim dergisindeki Tanıl Bora analiziydi.
Eğer görmüş olsaydım, aynı konuya hiç tereddütsüz balıklama atlar; hiç olmadı, Tanıl Bora’nın yazısının tamamını köşemden paylaşırdım.
Çünkü yazı, aslında pek çoğumuzun kendi aramızda dillendirdiği, iktidarın belirlediği ‘gündem kadar konuşmak’ yakınmasına karşı ne yapılabilir üzerine düşünmeye teşvik eden bir ‘ilk vuruş’tu…
 
İlkinden başlarsak…
Tanıl Bora’nın yazısından yola çıkarak bu düşünceyi yazıya dökenlerden Reşat Kutucular ‘yeni muhalif dil’ başlığıyla şöyle diyordu:
(…) Şahsen epey bir zamandır muktedirin bir konuşması, iki cümlesi, ayaküstü bir çıkışı ile belirlediği gündemin peşinde çok enerji ve vakit kaybettiğimiz düşüncesindeyim.
Özellikle sosyal medyanın pompalanmasıyla muhalifler olarak sürekli bir mizahi karşı duruş, itiraz, eleştiri pozisyonunda yaşayıp gidiyoruz. Gülüp geçilecek şeylerde bile günlerce takılıyoruz. Anti’liğimiz net ama yeterince karşı öneri üretemiyoruz. Ya da duyuramıyoruz.
Ayrıca bütün bu haykırışlar bizim muhalif mahallesinde karşılık buluyor yine. Karşı mahalleden kim ikna oluyor, kimler muktedire daha gerçekçi bakmaya başlıyor, orası belli değil.
Sadece seçim sonuçlarına bakarsak, bu tarz muhalefetin sonuç alamadığı ortada… Muktedire laf çakarak oy gücünü eksiltmek bunca seçimdir mümkün olamadı. Hatta bu tarz eleştiriler zaten muktedirce arzu edilen oyların konsolide olmasına yardımcı oluyor belki.
17 Aralık’a dört beş gün, genel seçimlere altı ay kala başka sözler söylüyor, başka gürültüler koparıyor olmalıydık.
Zaytung tarzı eleştirilerin yanında mevcut muhalefet partilerinin de tarzının ötesinde doğrudan seçmene dokunan muhalif bir dil geliştirmeden, muktediri yolundan çevirmek kolay görünmüyor. Vakit de giderek daralıyor.
(…)
 
Radikal’den Cumhuriyet’e geçiş yapan Özgür Mumcu da referans aldığı Tanıl Bora yazısıyla ilgili düşüncelerini söylemeye, fıkralı bir girişle başlıyor:
“Çocukken Cumhuriyet’te okumuştum. Bir köşe yazısıydı ama kim yazmıştı aklımda kalmamış.
İşte o yazıda da bir fıkra vardı. İsmet Paşa zamanında muhalifleri toplanmış, toplantının gündemi “İsmet Paşa’dan sonra ne yapacağız” imiş. Seneler geçmiş İsmet Paşa yine başbakan olmuş. Bu defa artık iyice yaşlanmış olan muhalifler yine toplanmışlar. Bu defa toplantının gündemi “Bizden sonra İsmet Paşa ne yapacak” olmuş.
Memleketteki vaziyet biraz bu fıkrayı çağrıştırıyor. Hele Erdoğan iktidarı 2023 hedefini gerçekleştirir hatta sonrasında da devam ederse, benim kuşağımdakilerin bile “Bizden sonra Erdoğan ne yapacak” diye toplanması işten değil.”
 
Sevgili Reşat Kutucular’ın da Bora’dan alıntıladığı tetikleyici cümleye geçen Mumcu’nun yazısı, şöyle devam ediyor:
“Geçenlerde Tanıl Bora, Birikim’in internet sitesinde düşündürücü bir yazı kaleme aldı. İktidarın kurduğu hegemonyanın nasıl her yere yayıldığını ve bununla kararlı bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini anlattıktan sonra şu tespitte bulunuyor Bora:
“Muktedirin provokatif sözleriyle inatlaşmaya talimli zihinler, iktidarın zihniyet dünyasına kısılıp kalmazlar mı? ‘Anti’cilik, iktidarın ağzına bakar hale getirmez, tabiliğe sürüklemez mi? Sözünüzü hasmınızdan devşirir hale gelir, hasmınızın anti’sinden ibaret kalırsınız.”
Haksız sayılmaz. Hakikaten de kürtajdan, kızlı-erkekli evlere, Amerika’nın keşfinden Osmanlıcaya sürekli surette gündem zaplayan Erdoğan’ın peşine takılmış gidiyoruz.
Yapılan eleştiriler zaten halihazırda oluşmuş kampları tahkim ediyor. Fakat iki kamp arasında neredeyse hiçbir geçirgenlik yok. Herkes kendi çadırında çalıp oynuyor.
Yoksa Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk iddiasının toplumun bir kesiminde ciddi bir infial yaratıp diğer kesiminde yaprak kımıldatmaması başka nasıl izah edilebilir?”
 
Erdoğan’ın her gün yarattığı gündemlerden yorulmuş/ikrah getirmiş muhaliflerin, o gündemler olmasa sanki başkaca bir şey diyemeyecekmiş hissiyatı veren muhalif partilerin artık yeni bir şeyler söylemesi gerektiğinin, topluma yeni çözüm önerileri sunmaması halinde bu durumun sittin sene gideceğini seslendirenlerin gelip takıldığı bu noktada…
Haliyle Özgür Mumcu da sormuş:
“Bu hal nasıl aşılır?
İlk akla gelen sadece eleştirmekle yetinilmemesi ve bir şeyler önerilmesi. Ancak hegemonyanın geldiği aşama yeni önerilerin de ister istemez şu ya da bu AKP siyaseti ya da söyleminin zıttı olması sonucunu doğuruyor. Vaziyet böyle zira AKP ve aslında Erdoğan’ın bahsetmediği konu, müdahale etmediği bir alan kalmamış durumda. Tek adam üzerine inşa edilmiş bir rejimde de işlerin böyle olması şaşırtıcı değil. Tanıl Bora yazısını şöyle bitiriyor:
“Hegemonyayla mücadele, hele karşı-hegemonya iddiası, bir miktar da iktidar yokmuş gibi davranabilmeyi gerektirmiyor mu? İktidar var, elbette - hem de nasıl var! Onu büsbütün unutmaktan söz etmiyorum; unutamayız. Aklımızı, fikrimizi, düşlerimizi, dilimizi, uğraşımızı, iktidarın markajından kurtarmaktan söz ediyorum. Kendi sözümüzü kurmaktan... Kendi ağımızı örmekten… Kendi hikâyemizi yazmaktan…”
Erdoğan’ın kışkırtıcı açıklamalarının sadece gündem değiştirmek için bir araç olmadığını düşünüyorum. Buna da yarıyor elbette ama Erdoğan’ın asıl gündemi de maalesef o açıklamalarında yatıyor. Bu sebeple bunları eleştirmeye ve bunların ardındaki siyasal fikre direnmeye devam etmek gerekiyor.
Ama bunu yaparken artık kendi kendinin karikatürü haline gelen Erdoğan gibi ‘kendi kendinin karikatürü olan bir muhalefete’ dönüşme riski göz ardı edilemez.
“Aklımızı, fikrimizi, düşlerimizi, dilimizi, uğraşımızı” nasıl “iktidarın markajından” kurtaracağımızı düşünmenin zamanı. Kolay iş değil ve fakat mecburi bir iş.”
*
Tayyip Erdoğan’ı bakanları, bürokratları, partilileri ve hatta aile mensuplarıyla büyük bir yolsuzluk ağının hedefine koyan 17-25 Aralık soruşturmalarının yıldönümünde, basına/kamuoyuna konuşacak daha büyük bir malzeme veren, yeniden yolsuzlukların konuşulmaya başlamasını önlemese bile ikinci/üçüncü plana attıran, üstelik bunu dört eski bakanın meclis komisyonunda verdiği ifadeler AKP’yi biraz daha zora sokmuşken başaran bir zihniyete karşı… Gerçekten çok zor.
Ama bu zorluğun nasıl aşılacağını da ancak bunun üzerinde ısrarla durarak, düşünerek bulabiliriz, bulunabilir.
Aksi halde… Erdoğan ve hükümetinin direttiği/dayattığı gündem etrafında dolanıp çemberin dışına çıkış mümkün görünmüyor.
Sırf Erdoğan’a çakmak uğruna Hülya Avşar’la polemiğe düşmüş bir ana muhalefet lideriyle alınan bir arpa boyu yola umut bağlayanlar da dahil… Bu konuyu zihinlerinde gezdirmeleri, ısrarla dillendirmeye başlamaları şart diye düşünüyorum…
* * *
( Tanıl Bora’nın Birikim’deki yazısına, bu linkten ulaşabilirsiniz:
İŞTE O YAZI
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Bilge yatan
 17 Aralık 2014 Çarşamba 12:06
Gönül hanım size katılıyorum, şantaj kaseti işle iş başına gelmiş, emperyal güçlerden medet umarak siyaset yapmaya çalışan bir muhalefet lideri, AKP' nin zayıf olduğu ilk yıllarındaki yöntemlerle yani eski AKP'yi taklit ederek siyaset yapıyor ve de gerçek muhalefetten beklenilen asıl sorunlara eğilme, proje üretme, iktidar olmaya odaklanma görevini yapmıyor, bilgisayar çağında hala Menderes,Demirel dönemi söylemler halkı sürü görme yaklaşımı çok komik ve utanç kaynağı.
 Işık Dikicigil
 17 Aralık 2014 Çarşamba 09:47
MUHALEFET HÜLYA AVŞAR'I MAT EDERSE, TAYYİB'İ MAT ETTİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR. OYSA TAM DA SİZİN YAZIĞINIZ GİBİ. BU KADAR YOLSUZLUĞUNU ÜZERİNE GİDECEK BAŞLIKLAR YERİNE. MERSİN AKKUYU DAKİ NÜKLEER SANTRAL'İN YA DA ÖZELLEŞTİRME VE YATAĞAN İŞÇİLERİNİN YANINDA OLMASI ONA OY KAZANDIRIRDI.
 reis
 15 Aralık 2014 Pazartesi 19:37
UZUN ADAM CANSIN SENİ SEVİYORUZ,ALLAH YAR VE YARDIMCIN OLSUN...
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz