MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Sorun ne?
Tayfun MARO
YAZARLAR
9 Ağustos 2018 Perşembe

Sorun ne?

Çapsız siyasetçi, aklının önünde giden hırsıyla, siyaset niyetine yalan söylemeyi olağanlaştırdı. Öyle ki doğruyu söylediğinde durumu yadırgıyoruz.

Evet, bu bir sorun; fakat asıl sorun, siyasetçinin bu tavrını mümkün kılan sistemdedir.

Değerin maddi temsili olarak paraya ve mülkiyete dayalı kapitalist sistemin doğruları, “İnsanın değeri nedir” sorusunun cevaplarını içermiyor. Sözün yerini yalan alabildiyse, bu yüzdendir.

Dünya ölçeğinde olan biten üstüne doğru şeyler söylemenin enikonu zorlaştığı bir döneme girdik. Çünkü yaşanan sadece kapitalist sistem krizi değil, fakat aynı zamanda bu bir uygarlık krizidir.

Yeryüzü yaşamına ömür biçmeye başladıysak, hiç tereddüt yok ki bu bir uygarlık krizidir.

Ve hayatımızı cehenneme çeviren siyasal ve ekonomik krizlerin üretim ve yönetim merkezi de devlettir. Devlet denen aygıt, bütün insanlığı kayıt altına alarak sisteme hapsediyor. Siyaset de kişi/devlet ilişkisini, muktedirlerin arzusuna göre, sistemin gerektirdiği gibi düzenliyor.

Siyasetçinin yaptıkları ettikleri ve söylediklerini bu bağlamda ele aldığında, insan kendi rızasıyla -oy vererek- başına açtığı işler hakkında daha açık fikir sahibi olabilir.

 

Daha ziyade, hak ve özgürlüklerimizi nasıl kullanacağımızı değil de nasıl kullanamayacağımızı yasalarla tanımlayan devletin, toplum lehine daha toleranslı haline hukuk devleti, az toleranslı haline kanun devleti diyoruz.

Sosyal hakları güvence altına alan devlete, sosyal devlet diyoruz, sadaka ve hibe ekonomisiyle yoksulları sevindiren devlete ise, domestik devlet diyoruz. Sonucunda, bunlar, ekonomik koşulların, yani kapitalizmin periyodik kriz koşullarının gerektirdiği devlet pozisyonlarıdır. Bolluk zamanında devlet sosyalleşir, darlık olunca da yardımsever olur.

Bu pozisyonlarda sorun çıktığında, bazen kontrollü demokrasi, bazen otokrasi, bazen askeri veya sivil darbeyle sistemin yolu açılır.

Normal koşullarda, batıda demokrasi, doğuda otoriter yönetimler tercih edilir.

İktidarın görevi, sistemin devlet erkiyle uyumunu sağlamak, yani yönetmektir. Muhalefetin görevi ise, toplumu sistemin içinde tutacak muhalif siyaseti yürütmektir.

 

Herkes sistemde yerini almış, bir aksaklık olursa, devletin ayarlarıyla oynamak yetiyor. Siyaset alanı ve biçimi belirlenmiş. Çemberin dışına çıkmaya yeltenen bir şekilde hizaya sokuluyor

Dünya nüfusunun dörtte üçü yoksul ve gözleri devlette... Yani insanlık yoksullukla terbiye ediliyor.

 

Mülkiyet fikrinin ortaya çıkışından itibaren, ihtiyaç fazlası üretim, takas, para, sanayi üretimi, artı değer derken toplumsal yaşamın ekonomik gelişmelere uyum sağlaması, devletin bekası ve sistemin yürümesi için olmazsa olmaz koşul olmuştur. Kader ağlarını çoktan örmüştür. Siyasal partilerin varlığı ve siyasetçilerin her fırsatta kurtarıcılığa soyunması da, bu kaderin gereğidir.

Sistemden ve bizi yönetenlerden ne kadar şikâyetçi olursak olalım, bu seçimi nihayetinde biz yapıyoruz. Her şeyden evvel, ‘olmak yerine sahip olmayı’ seçerek, uygarlığın getirdiği mülkiyete dayalı sisteme teslim olduğumuz bir gerçektir.

Yeryüzü nüfusunun dörtte üçünü yoksul kılan nedir?

Nasıl oluyor da, kendi türümüzden, yeryüzüne hükmeden efendiler yaratıyoruz ve yarattığımız o efendilerin önünde eğiliyoruz?

Bu tuhaf durumu kavramadıkça, bu paradoksun cevabını bulmadıkça, hayatları karartan, insanı dünya nimetlerinden yoksun bırakan sorunlar asla son bulmaz.

 

Uzun sözün kısası;

Ortada uygarlık sorunu var ve sorunun temelinde insan var.

Hazin ama gerçek, insan türünün kurmakla övündüğü uygarlık bir halta benzemiyor. Uygarlaşmak için debelenip durmak, beyhude...

 

Not: Uygarlık tektir, kültürler farklılık gösterir. Lütfen, kültürle karıştırmayalım.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 İsmail
 10 Ağustos 2018 Cuma 10:07
Zevkle okudum, emeğinize, aklınıza sağlık. Samoa'daki kabile reisi Tuiavii'ye kulak verelim, beyaz adam olarak mülkiyet belasından kurtulalım, herkes gece rahat uyusun.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz