MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Suçlu senaristler, yapımcılar ve yayıncılardır
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
25 Ağustos 2019 Pazar

Suçlu senaristler, yapımcılar ve yayıncılardır

Yıllardır televizyonu zorunlu olmadıkça açmıyorum, gazete hafta içi günlerde zaten eve  girmiyor. Hafta sonu da okunacak bir şey olursa alınıyor.

Ama yine de şiddet haberlerinden uzak kalamıyorum. Yeni Asır’da çalıştığımız yıllarda  3. Sayfa editörü arkadaşlar, sık sık sayfalarının değişmesini “psikolojileri bozulduğu” gerekçesiyle isterlerdi. Şimdi anlıyorum. Ama şimdi öyle mi. Artık kimse gazete okumuyor ama herkes her gece televizyonlarda şiddetin giderek artan yüzüne tanık oluyor. Ben Tv açmıyorum ama o kadar çok insandan bu şiddet hikayelerini dinliyorum ki. Şiddet iletişimi bulaşıcı bir şey…

Bu konuda RTÜK denen kurum ne yapıyor diye bir araştırayım dedim. Aman Allahım. RTÜK üyesi İlhan Taşçı’nın notlarını okuyunca “Memlekette izlenen cinayet az bile” dedim.

Beraber bakalım şimdi İlhan Taşçı’nın notlarına:

Ekrandaki şiddet içerikli yayınlar nedeniyle izleyicilerden RTÜK’e 8 ayda 16 bin 514 şikayet geldi ama Üst Kurul gündemine bir teki bile getirilmedi, kurulda görüşülmedi. “Kadına şiddet ve kadın cinayetini yalnızca kınamak yetmez her kurum üzerine düşeni samimiyetle yapmalı.”

RTÜK İletişim Merkezine 2019 yılının Ocak ayından bugüne kadar televizyondaki şiddete ilişkin gelen izleyici şikayetlerinde ilk sırayı 13 bin 425 bildirimle “şiddeti özendirici veya kanıksatıcı yayınlar” almış. Şiddet ekranda uygulamalı öğretilir hale gelmiş…

RTÜK İletişim Merkezi’ne izleyiciler tarafından ekrandaki şiddete ilişkin yapılan şikayetlerin yüzde 90’ını “dizi film” içerikleri oluşturuyor. Televizyon yayınlarındaki şiddetten rahatsız olup bildirimde bulunanların yüzde 44.6’sı erkek, yüzde 55.4’ü kadınlardan oluşuyor.

Ekrandaki şiddet içeriği nedeniyle en fazla doktorlar tarafından RTÜK’e şikayet yapılırken, şikayetçiler arasındaki hekimlerin oranı yüzde 53. Doktorları, yüzde 8.1 ile üniversite öğrencileri, yüzde 5.5 ile memurlar, yüzde 5.1 çalışmayanlar, yüzde 4.5 ile öğretmenler izledi

Türkiye’de neredeyse her gün kadına yönelik şiddet, kadın cinayeti haberinin duyulduğu bir ortamda –ki maalesef en son örneği Emine Bulut- RTÜK’ün tüm radarlarını bu alana yöneltmesi hem yasanın verdiği bir görevdir, hem de toplumsal bir sorumluluktur.

Kadın şiddetini izleyiciye tüm ayrıntılarıyla izleten; parmakların kırıldığı, ellerin sıcak sular altında yakıldığı, fiziksel şiddetten psikolojik şiddete, ekonomik şiddetten cinsel şiddete kadar pek çok şiddetin uygulanmasını RTÜK’ün görmezden gelmesi mümkün değildir.

RTÜK ekranlar şiddeti ve buna yönelik şikayetleri görmezden geldiği, gereğini yapmadığı sürece, şiddetin ekrandaki dozu giderek artıyor. Denetlenmedikleri düşüncesi ve gerçeğiyle de senaristler, yapımcılar ve yayıncılar reyting uğruna şiddetin dozunu artırıyor

Ekrandaki şiddeti yok saymak, görmezden gelmek RTÜK’ün kendisini ve misyonunu inkar anlamına gelir. Ekranları şiddetten arındırmak hem hukuki, hem insani, hem de vicdani sorumluluktur. Toplumun da RTÜK’ten beklentisi bu.

Emine Bulut’un katledilmesinden sonra sosyal medyada hashtagler açılıyor ve dizilerdeki şiddetin ekran görüntüleri paylaşılıyor. Bunlara duyarsız kalınamaz. RTÜK ilk Üst Kurul toplantısında ekrandaki şiddeti masaya yatırmalı ve hızla denetime başlamalıdır.

***

RTÜK üyesi bunları yazarak kendi kurumunun halini özetliyor. Sanırım bu dünyanın başka yerinde olmaz.

Medya başta televizyon, akıllı telefon ve bilgisayar gibi araçlarıyla gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmişken, IQ’su düşük TV dizileri ve haberleri, çizgi filmler, filmler, bilgisayar oyunları vb. ile şiddet içeren çok sayıda unsur, başta çocuklar ve gençler olmak üzere toplumun her kesimine sunuluyor.

Böylece insanlar, çocuklar, gerçek hayatta olduğundan çok daha fazla kavga, cinayet, intihar, gasp, darp, cinsel taciz, işkence gibi çeşitli şiddet olaylarına tanık oluyorlar.

 Araştırmalar uzun süre şiddet içeren medya ürünleriyle vakit geçiren bilhassa çocuklar ve gençlerin olumsuz etkilendiklerini, şiddeti içselleştirdiklerini göstermektedir. Ancak, daha tehlikelisi, medyanın şiddeti öğretmesi, gerçek yaşamda toplumu şiddet karşısında duyarsızlaştırmasıdır. Ülkemizde de özellikle çocuklar, gençler ve kadınların televizyon karşısında ve internet ortamında saatlerce kaldıklarını araştırmalar ortaya koymaktadır.

Sonra da hep beraber şaşırıyoruz…

Suçlu izleyenler değil, reyting uğruna şiddetin dozunu artıran senaristler, yapımcılar ve yayıncılardır.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Gürkan
 25 Ağustos 2019 Pazar 17:29
Afganistan vb. ülkeler TV dizileri yüzünden mi bu haldeler? TV'ler sabahtan akşama kadar Şirinleri gösterse şiddet olayları bitecek mi? Ya da hiç TV veya benzeri platformlarda vakit geçirmeyen kişiler şiddet eyleminde bulunmuyor mu? Nedense şiddet olayları daha çok gelişmemiş toplumlarda oluyor. Şiddete meyilli kişilerin, küçük yaşlarda şiddet görmüş, toplumdan dışlanmış ya da dışlanmış hisseden vb. özelliklere sahip kişiler olması tesadüf mü?
 Sarı Çizmeli Memed'A.
 25 Ağustos 2019 Pazar 16:18
İnsanlığın bittiği yerdeyiz. Bu ve bunun gibi namussuz yaratıklara ağırlaştırılmış müebbet cezası KATLANARAK uygulanmalıdır. Hatta bu bile azdır, işkence hariç, daha ağır cezalar verilmelidir Ama bu ağır cezalar asla idam/ölüm olmamalıdır. Çünkü ölüm, bir yerde kurtuluştur. Oysa bu namussuzlar öyle AĞIR cezalar almalıdırlar ki, her sabah/her/gün/her gece "ölüm" diye yalvarmalıdırlar. Bu ağır cezalar, çocuk tecavüzcüsü insan artıkları ile kasıtlı/ve hatta piknik benzeri ilkel eğlenceler sonucu ihmal nedeniyle kasıtsız orman yakan "homo naledi"lere de uygulanmalıdır. (Homo naledi: soyu tükenmiş ilkel insanın daha da alt türü...)
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz