MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Tarafsız gazetecilik kime yarar?
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
19 Aralık 2014 Cuma

Tarafsız gazetecilik kime yarar?

Tartışma daha ilk gün/ilk saatten itibaren bizim büroda da başlamıştı.
Bir gazete ve bir televizyon ‘kibarca’ da olsa basılmış, gazeteciler gözaltına alınmıştı. Bu, basın özgürlüğüne indirilmiş bir darbe miydi, yoksa onlar zaten gazeteci sayılmayacağı için, ortada basın özgürlüğüyle ilgili yeni bir rahatsızlık söz konusu değil miydi?
Sorular birbirini kovalamıştı.
‘Bir gazete basılmış mıdır? İktidar aylar boyunca bu operasyonun altyapısını hazırlamış mıdır? İktidarın medyası bunun için manşet üzerine manşet atmış mıdır? Savcılar, hâkimler ve polisler çil yavrusu gibi dağıtılıp bugünler için yeni bir kadrolaşmaya gidilmiş midir?
Bunların hepsinin cevabı evetse mağdurun kimliğine bakmanın faydası yok. Mağdurun değil operasyonu yapanın kimliğine bakmak lazım’ diyordu bir kısmımız…
Bir kısmımız da…
 “Oda tv’ye yönelik operasyonlarda gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan ‘gazeteciler’ için, 6 Mart 2011 tarihli Zaman gazetesinde; ‘Bu mu gazetecilik?’ manşeti atmamışlar mıydı?..
Bu arkadaşlar, o gazetecileri; ‘Kamuoyunun, Ergenekon dâvâları aleyhine yönlendirilmesi ve toplumsal olaylarla kaos ortamı oluşturulması için psikolojik harp taktikleri uygulamakla’ suçlamıyorlar mıydı? Şimdi, kendileri de ‘aynı taktikleri uygulamakla’ suçlanıyorlar!.. 2011’de, o gazetecilere yönelik olarak; ‘Bu mu gazetecilik?’ diye soran ve onları ‘örgüt üyesi’ olarak lânse eden arkadaşlarımıza, bugün aynı soruyu sormak farz değil mi? Bu mu gazetecilik?
Dün “hukuksuzluğa, adaletsizliğe, vicdansızlığa” çanak tutanların yaptığı “gazetecilik” miydi ki, bugün “Gazetecilere bu yapılır mı?” diye soracağız?
 
Cemaatın berbat ötesi siciline…
Destekten çok daha ötesini yapıp vakti zamanındaki operasyonları sevk ve idare eden, linç ortamına yataklık eden gazetecilerin yüz karası hallerine rağmen, aklımdan bir an için dahi olsa ‘beter olsunlar’ demedim ama…
Ortaya bir destek yazısı da koyamadım.
Günahları öyle büyüktü, karneleri öyle sıfırlarla doluydu ki, Ahmet Şık’ın attığı ‘şık’ tweete de, Musafa Balbay’ın sağduyulu yazısına da… Destek amacıyla daha ilk dakikalarda o gazeteye, o televizyona koşan gazetecilere de hafiften şaşırarak baktım. Hiçbiri bu meslek organlarını özgür medya olarak kutsamadı, hiçbiri ortaya bir demokrasi kahramanı çıkartmadı ama verdikleri destek, gösterdikleri davranış bile, bazılarımız için fazla olarak görüldü. Hatta yanlış!
Çünkü gazetecilerin gazetecilikten uzaklaştıklarını, en çok haberciler görüyordu ve aslında buna en çok üzülen, mesleğin geleceği ile ilgili en büyük kaygıyı taşıyanlar da yine ‘gazeteci kalma’ kavgası veren gazetecilerdi.
Ortada kaygı verici bir operasyon vardı, operasyon gazete binalarına ve içindekilere yönelikti ama içindekiler gazeteci değildi!
Konu, gazetecilikten ele alınamıyorsa, söz konusu meslektaşların gazetecilikleri tel tel dökülmüş haldeyse, işin içinden nasıl çıkılacaktı?
Ve üstelik tepkisizlik, mağdur edilene değil, mağdur edene/edenlere yarıyordu…
 
Univision News’in anchorman’ı ve Fusion TV’nin programcısı Jorge Ramos’un, Gazetecileri Koruma Komitesi’nin 2014 Uluslararası Basın Özgürlüğü Ödülleri Gecesi’nde “basın özgürlüğünü savunmada ömür boyu başarı” ödülü alırken yaptığı konuşma, tam da bugünlerde, New York’tan Türkiye basın âlemine bir sesleniş gibi.
Meşhur “tarafsızlık” tartışmasına kesin bir açıklık getirerek ve insanı yanıltması zor bir ölçüt koyarak, şöyle dedi Jorge Ramos:
 “En iyi gazetecilik, tavır aldığımız zaman yapılır, iktidardakileri sorguladığımız zaman, yetkilerini kötüye kullanan politikacılarla karşı karşıya geldiğimiz zaman, bir adaletsizliği duyurduğumuz zaman. En iyi gazetecilik, kurbanların, en çok incinebilir olanların, haklardan yoksun olanların yanında tavır aldığımız zaman yapılır. En iyi gazetecilik, kendimizi tarafsızmış gibi göstermeyi özellikle bıraktığımız ve iktidara karşı hakikati anlatmak gibi bir ahlâkî yükümlülüğümüzün bulunduğunu kabul ettiğimiz zaman yapılır.”
Ve konuşmasının bir yerinde, Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel’in sözünü de hatırlattı: “Taraf tutmalıyız. Tarafsızlık asla kurbana değil, baskıcıya yardım eder.”
Daha birkaç yıl öncesi Erdoğan ile “Demokrasinin zaferi” manşetini paylaşmaktan bugün “Demokrasinin kara günü” manşetine yürüyen Zaman gazetesinin yöneticileri de takkeyi koyup önlerine düşünecek,… ‘Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’ diyen medyacılar da… Günah çıkarmak, özür dilemek, ‘keşke empati yapsaydık’ demek kurtarmaz/kurutmaz bu bataklığı. Madem dibi bulduk, yukarı tırmanmak için bize tek gereken, Jorge Ramos gibi “Güç sahipleriyle uğraştığımızda bir tavır belirlemek. Ben gazeteciyim, senin dostun olmak istemiyorum. Güven bana, sen de benim dostum olmak istemezsin.” demek, bunu diyebilmek. Başlangıç için bu yeter, gerisi gelecektir zaten.
Her şeyin yerinden oynadığı/sarsıldığı günlerden geçerken… Gazetecilik/basın özgürlüğü de yeniden tariflenip olması gereken kaideye oturacaktır elbet. Bu konuda en heveslilerin, ‘yapmadıkları gazeteciliğin mağduru olmuş’ isimler olacağını farz etmek istiyorum.
Samanyolu Televizyonu Yayın Grup Başkanı Hidayet Karaca’nın ifade ettiği ‘özgür basın susturulamaz’ sloganını da bu niyetle okuyorum…
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 TC.İSİMSİZ 46
 19 Aralık 2014 Cuma 13:53
şimdilerde demokrasi havariliğine soyunanlar , adaletçi ve hukukçu kesilenlerin seslerini 2-3 yıl önce hiç duymuyorduk..Haksız yere içeri tıkılan aydınlar , askerler , polisler , öğretim üyeleri , gazeteciler içeriden haykırırken kimsenin kılı kımırdamıyordu..Demek ki neymiş ? " Adalet herkese lazım , demokrasi herkese lazım."
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz