MENÜ
İzmir 17°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Tarihi yürüyüşün olası sonuçları…
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
10 Temmuz 2017 Pazartesi

Tarihi yürüyüşün olası sonuçları…

Hayat hiç bitmeyen sınavdır.
Bazılarında 4 yanlış 1 doğruyu götürür.
Bazılarında 1 doğru 400 yanlışı…
Kılıçdaroğlu’nun tek başına başlayıp milyonlarla tamamladığı adalet yürüyüşünde olduğu gibi…
Hani ‘Kedi olalı bir fare tuttu’ diye bir söz vardır ya. Aynen öyle işte! Kılıçdaroğlu siyasi yaşamının en büyük adımını attı. Öyle bir adım ki geçmişinin tüm eksilerini, hatalarını unutturacak türden…
Daha önce de söylediğim gibi şimdiden tarihe geçti Kemal Kılıçdaroğlu.
Bu yürüyüş onu iktidara getirir, cumhurbaşkanı, başbakan seçtirir falan demiyorum.
“Bundan böyle Kılıçdaroğlu bu ülkenin adaletli ya da adaletsiz günlerinde ilk hatırlanacak olan kişisidir” diyorum. İktidar için bir yürüyüşten fazlası gerekir.
Dile kolay…
15 Haziran’da Ankara’dan başladı.
Tam 432 kilometre yürüdü. Yer yer 45 dereceyi bulan gündüz sıcağına rağmen.
69 yaşındaki biri için önemli bir mesafe…
Tek risk yaşı ya da yazın sıcağı da değildi. Buram buram kokan provokasyon, her an kelle koltukta olmak demekti. Aldırmadı.
Küfrettiler, suyunu kestiler, yoluna hayvan b.ku döktüler.
Yine aldırmadı. Ve İstanbul’da siyasi hayatının en büyük kalabalığına seslendi.
Adalet çağrısı yaparken de Yunus’un “Zulümle abat olunmaz”ından başlayıp, hadis ve Kur’andan ayetlerle tamamladı sözlerini.
Bugün bu yürüyüşün olası sonuçları üzerine kafa yormaya çalışacağım.
Türkiye için, CHP için ve de Kılıçdaroğlu için…
16 Nisan’daki kritik referandumda devletin tüm imkânlarını seferber eden iktidarın ancak ‘kıl payı’ farkla galip gelmesi Erdoğan cephesinde ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ olarak tanımlanmış olabilir.
Dün Maltepe’deki miting birilerinin hala o atın peşinde olduğunu göstermektedir.
Her ne kadar ‘adalet sokakta, yolda aranmaz’ denmiş olsa da AK Parti ilk kez sağlam bir siyasi muhalefet hamlesiyle yüzleşiyor. Hem de adının başında yer alan ‘adalet’ kavramı üzerinden…
Gezi demeyin. Çünkü Gezi toplumsal muhalefetin işiydi. Siyasi muhalefet de Gezi’yi anlamadı çünkü.
Geçmişini mazlumluklar üzerine bina eden bir hareketin ‘hak, hukuk, adalet’ sloganına karşı siyaset üretmesi kolay değil. Bu açıdan bu yürüyüş zaten bıçak sırtı olan siyasi dengeleri her an yürüyenler lehine çevirebilir. Metal yorgunluğu gibi bünyeyi derinden sarsan bir hastalıkla yüzleşen siyasi iktidar için bu karşılanması kolay olmayan bir toptur.
Bu yürüyüş adalet getirir mi?
Hiç kuşkusuz, er ya da geç getirir. Hiçbir şey getirmezse, kısa vadede korkularına esir düşen hâkim ve savcılara cesaret getirir.
Hiç kuşku yok ki bu yürüyüş AK Parti’yi titretip kendine getirecek hamlelerden biridir. Her zaman diyoruz ya güçlü muhalefet iktidar için de gereklidir diye… Güçlü, iri ve diri muhalefet, iktidarın içine düştüğü ‘güç zehirlenmesi’ hastalığının tek ilacıdır. Altlarındaki ‘turkuaz halının’ kaymaya başladığını görmesi gereken iktidar, yeniden halkının kalbine giden yolları aramak zorundadır.
Daha fazla baskı, daha fazla OHAL, daha fazla KHK ile bu ülkenin yönetilemeyeceğinin anlaşılması için başka eylemlere zemin hazırlamak istemiyorlarsa tabi ki.

CHP içinse bu yürüyüşün anlamı çok başka…
Yıllarca halk fırkası, halk partisi olarak anılmış olsa da son yıllarda halkın önemli bir kesiminden uzaklaşan, belirli bir kitlenin, belirli bir zümrenin, endişeli modernlerin, sahil şeritlerinde yoğunlaşan tuzu kuruların ya da belirli bir mezhep mensuplarının partisi olarak tanımlanan CHP, yıllar sonra ilk kez gerçek manada halka yaklaştı.

Ezilenler, zulüm görenler, baskı altına alınanlar, hakkı-hukuku çiğnenenler için yollara düşen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 25 günlük rotanın ardından önemli bir fırsat da yakaladı. Bir zamanlar bu ülkenin kenar semtlerinde, emekçilerinde, yoksullarında var olan CHP’ye 25 yıl önce kaptırdığı zeminde siyaset yapma fırsatından söz ediyorum. Adalet yürüyüşünün en fazla karşılık bulduğu ya da bulacağı zeminler buralar çünkü.
“Ben doğarken ağlamışım” psikolojisiyle hayata başlayan ve ömrü boyunca hakkı olanı almaya, alın terini korumaya çalışanların dünyasına girmek için bu yürüyüş önemli bir fırsatı CHP’nin ayağına kadar getirmiştir.
Son yıllarda iktidarın ancak yarısı kadar oy alabilen, ‘ana muhalefet’ olarak AK Parti’ye alternatif olmak bir yana sigortası olmakla suçlanan CHP’nin yenilgi üzerine yenilgi almasından yorulan seçmen için de bu yürüyüş doping etkisi yaratmışa benziyor.
Bu açıdan bu yürüyüş CHP’deki olası erozyonu azaltma/önleme hatta olası yeni seçmen kazanma imkânı sağlayabilir.
Tabi ki 16 Nisan’daki yüzde 48,6’yı bloke etme süreci için de iyi bir başlangıç sayılabilir.
En kritiği de Meral Akşener ve arkadaşları tarafından kuruluş çalışmaları sürdürülen ve CHP için de en büyük tehdit gördüğüm yeni partiye yönelik ‘kayıp-kaçak’ oranını da düşürecektir bu yürüyüş.
Kılıçdaroğlu’na gelince… Kim ne derse desin genel başkanlıktan liderliğe terfi etti.
Yedi yıllık genel başkanlığı boyunca ilk kez 25 gün boyunca gündemi belirlemeyi başardı.
Belirlenen gündemin peşinde değil belirlediği gündemin önünden yürüdü. Kılıçdaroğlu aksini düşünmediği ya da istemediği sürece CHP’de liderlik, genel başkanlık gibi bir sorun da kalmamıştır.
Kılıçdaroğlu yürüdükçe potansiyel parti içi rakipleriyle arasındaki mesafeyi de açtı.
Metin Feyzioğlu, Ümit Kocasakal gibi siyasetperver hukukçular ‘hak, hukuk, adalet’ sloganlarının bayraklaştırıldığı tarihi yürüyüşte sınıfta kaldı.
Deniz Baykal tarih oldu.
Muharrem İnce’nin iddiası başka bir bahara kaldı.

Karar, CHP Milletvekili Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından olağanüstü MYK’da alındığı için bazıları çok istemelerine rağmen bu yürüyüşü ‘CHP yürüyüşü’ olarak gördü ve entegre olamadı. Bunların başında referandum sürecinin gizli kahramanlarından Akşener de vardı.
Twet attı, açıklama yaptı ama başka bir adım atmadı, atamadı.
Bugün görüyoruz ki Akşener’in dışarıda kalmasından duyulan gizli bir memnuniyet de var CHP saflarında. Yani hâsıl olan siyasi puanı paylaşmamış olmaktan mütevellit bir memnuniyet…

Peki, bu yürüyüşün başka ne gibi sonuçları oldu?
Birçoğunu başka bir yazıya saklasam da 25 gün boyunca belirli bir istikamet boyunca kol kola yürüyen CHP için bu süreç önemli manevi bütünleşme sağladı.
İroniktir ama 15 yıldır bileğini bükemedikleri Erdoğan’ın dilinden düşürmediği, “Beraber yürüdük biz bu yollarda…” şarkısını artık gönül rahatlığıyla söyleyebilirler.
Bir koltuk için yüzlerde adayın ortaya çıktığı, parti içi yarışı kaybedenlerin soluğu başka bir partide aldığı, sevgisizliğin, ihanetin kol gezdiği CHP için bu 25 günlük yolculuk adeta bir iç rehabilitasyon süreci olmuştur. CHP’liler sadece Ankara’dan İstanbul’a yürümemiş aynı zamanda içsel bir yolculuğa da çıkmışlardır. Ortak bir hedefe birlikte yürümenin ve de başarmanın verdiği eşsiz haz, CHP’de eksik olan bazı şeyleri tamamlamanın ilk adımı olabilir.
Ekipçilik, hizipçilik, adamcılık, mezhepçilik gibi hastalıkların yenilmesi ‘dava’ ya da ‘yoldaşlık’ bilincinin yeşermesi için…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 MAHMUT AÇIKKAR
 12 Temmuz 2017 Çarşamba 01:37
Ümit bey siZin bu yazınızı okuyan her CHP''li den olumlu yanıt alırsınız. Ben CHP''li değilim ancak,yazınıza herzamanki yaklaşımımla bende olumlu buluyorum...EĞER bu yazıyı bir CHP''li üye veya alenen CHP''li bilinen bir yazar yazsaydı işte o zaman bu yazıyı kimse beğenmezdi.! SEBEBİ;CHP , hep kendi kendinin rakibi oldu,syasi enerjilerini rakibe karşı değil, kendi içlerinde tüketiyorlar.bu nedenle bir türlü iktidara gelemiyorlar.selam ve saygılar..
 Tahir
 11 Temmuz 2017 Salı 13:26
siz şimdi KK cumhurbaşkanı adayı olabilir mi diyorsunuz. Olursa bu kimin işine yarar acaba!!
 KEMAL
 11 Temmuz 2017 Salı 13:19
YAZINIZIN ALTINA İMZA ATARIM AMA CHPLİLERE GÜVENİM YİNE DE YOK. HER AN BİR ÇUVAL İNCİRİ BERBAT ETME POTANSİYELLERİ VAR BENCE.
 Muhsin kurt
 10 Temmuz 2017 Pazartesi 21:35
Tebrik ediyorum
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz