MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Umut, Kaf dağının hemen arkasında..
Tayfun MARO
YAZARLAR
15 Kasım 2017 Çarşamba

Umut, Kaf dağının hemen arkasında..

Türkiye’nin içinden geçtiği bunalımın bir rejim krizine yol açmayacağını söylemek, inandırıcı değil; Hele hele ülke yönetiminin endişe yaratacak ölçüde zafiyet içinde olduğu ayan beyan ortada iken...

Erdoğan ve çevresinin değişim, dönüşüm dediği icraatlar, yeni bir toplumsal mutabakat getirmekten çok uzak. Daha ziyade, kamusal alanın din normlarına göre düzenlenmesi sonucu meydana gelen ayrışma söz konusu…

Bununla birlikte, Anadolu’nun dirlik ve düzenine yönelik tehditlere çözüm odaklı yaklaşımların elan mümkün olduğunu düşünüyorum. Toplumu ayrıştıran değil ama bir arada tutan değerleri öne çıkarmak, toplumsal barış yolunu açabilir.

Kadim Anadolu halkları, bu topraklarda bir arada yaşamayı mümkün kılan ortak kültür alanlarını korumayı ve yaşatmayı her devirde başarmıştır. Bunu bir kere daha başarması pekâlâ mümkündür.

Varlığı binlerce yıl geriye giden Anadolu halkları, yaşadığı toprakları hiç terk etmemiş. Büyük savaşlar, yığınsal göçler, soykırım gibi nüfus yapısını değiştirecek büyük ölçekli toplumsal felaketler yaşanmamış. Yaşam kesintisiz sürmüş. Gerek arkeolojik gerek tarihsel veriler böyle söylüyor.

İkibinli yıllara geldiğimizde, etnisite ve din gruplarının ayrışmayı destekleyen tavır ve taleplerinin binlerce yıldır süren birlikte yaşama kültürünü büyük ölçüde zedelediğini görüyoruz.

Hiç kuşku yok ki Anadolu böylesi sıkıntıları ilk defa yaşamıyor; Sorun, aşılıp aşılamayacağına dair belirsizliğin giderek artması.

 

1980-2017, Türkiye’yi bugün köşeye sıkıştıran hatalar zincirinin bu dönemde oluştuğu ve son on yıl içinde zirve yaptığı, benim de katıldığım bakış açısıdır.

Seksen darbesi, liberallerin ve İslamcıların önünü açtı. Muhafazakârlar bu iki grubun öncülüğünde ülkeyi yönetti. Nihayetinde, bütün iktidar, islamcı iktidar grubunun eline geçti. Bu dönem aynı zamanda, hataların majör hatalara dönüştüğü dönemdir.

Erdoğan’ın karizmatik liderliği, ABD-İngiltere, NATO, AB, Rusya, İran ilişkilerinde yeni başlangıçların yolunu açarken, bunu büyük başarıların karinesi olarak gören iktidarın başı çabuk döndü. Soğuk savaş sonrasının koşullarında yeni ilişki zemini oluşturmak yerine, “Osmanlı’nın dönüşü” ve “bölgesel aktör” olmak gibi hayli netameli seçimler yaparak Batı bloku ile ilişkileri iyice zora soktu.

Ve bahar havası çabuk bitti; bölgesel aktör olmanın gerektirdiği kadro ve donanımdan yoksun olduğunu fark edemeyen Erdoğan yönetimi, hata üstüne hata yapmaya başladı.

Sonuç olarak, yönetimin bu zaafını gören uluslararası sistem, yeni Türkiye’yi eskinin üçüncü Dünya ülkesi gibi görmeye başladı. Ne yazık ki Türkiye de bu yaklaşımı doğrularcasına, Ortadoğu denen o Gayya kuyusuna dalmıştı… Doğu-Batı ekseninde gelgitler yaşayan Türkiye, çölde yolunu kaybetmiş bir yabancı gibi Ortadoğu’da dolanıyor.

Türkiye, yüzyıllık yaşanmışlığın getirdiklerini ve Cumhuriyet döneminin politikalarını elinin tersiyle itip Osmanlı romantizmine kendini kaptırınca, gerçeklikle bağları koptu.

Hâlbuki Cumhuriyet dönemi, sanayi devrimi sonrasının koşullarına karşılık gelir. Yani bugünün Dünya düzeninin gerektirdikleriyle mütecanis bir dönemdir.

Gelin görün ki iktidar, varlığını sürdürecek dinamiklerden yoksun olduğu için yıkılmış bir imparatorluktan ilham aldığını dosta düşmana gururla duyurmuştu.

Bütün bunların üstüne, Cumhuriyet devrimini İslami bir düzenle dönüştürmeye yönelerek toplumda derin yarılmaya yol açan iktidar, toplumda gerilimi iyice artırdı.

Hata üstüne hata yapan ve hata yaptıkça hırçınlaşan yönetim, Türkiye’de ve Dünya’da endişe yaratıyor.

 

Erdoğan hatalarını kısmen de olsa görmeye başladı. Bahçeli ile kurduğu ittifak, “yerli ve milli” olmak iddiası ve Atatürk’le yenilenme çabası, yeni bir çıkış arayışında olduğunu düşündürüyor.

Peki, bu arayış ne getirir?

Bu iktidar çok yıprandı. Atatürk’e sığınmak ihtiyacında olduklarına göre, durum vahim olmalı… Ne ki, yöneldikleri yeni arayışların kazandıracağı zamanın yeteceği çok kuşkulu…

Tek adamın mutlak iktidarında belli ki emir demiri kesiyor… Ancak, yapılan hataları, yarattığı sorunları ve bozulan ilişkileri düzeltmenin yolu bu mudur, orası meçhul.

Peki, ne yapmalı? İşte bu soruyu yanıtlamak çok zor... Çünkü olan biteni görmek, olabilecekleri öngörmek gerekiyor. Hâlbuki belirsizlik toz bulutu gibi her şeyin üstüne çökmüş… Değişkenlerin nasıl hareket ettiğini anlamak mümkün değil.

Ne yapmalı sorusuna şimdilik verebildiğim yanıt; Bu hengâmede hiç değilse aramıza duvarlar örmekten uzak durmayı deneyebiliriz. Sona ermekte olanı ve gelmekte olanı anlamaya çalışabiliriz.

Umut Kaf dağının ardında; ama Anadolu insanı sağduyusuyla bunu da aşabilir.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz