MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Vazgeçelim mi şu “Tarihin Sıfır Noktası” lafından…
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
13 Kasım 2019 Çarşamba

Vazgeçelim mi şu “Tarihin Sıfır Noktası” lafından…

Göbeklitepe’yi ilk açıldığı günlerden beri toprağı bol olsun, dostumuz KlausSchmidt’in yayınları ile birlikte izliyorum. İçinde bulunduğumuz yılın Göbeklitepe Yılı ilan edilmesinden de fevkalade mutluyum, Urfalı dostlarım, turizmciler çok mutlu. Otelciler burunlarından kıl aldırmıyor, esnafta son derece olumlu değişiklikler var. Yabancı konuklar oteller ve izbe birkaç yer dışında şarap içecek yer bulamıyorlar ama o da değişir yakında, turizmin parasının bozamayacağı bir şey var mı?

Ama, fakat, lakin ve ancak!

Biraz düzeltmelere ihtiyaç var… Masallardan vazgeçmek gerek. Göbeklitepe’yi orada deve gezdiren köylümüz bulmamıştır.1985’te Mahmut Yıldız’ın amcasının tarla sürerken bulduğu heykeli hırsız antikacılara satmak yerine Şanlıurfa Müzesi’ne götürmesi elbette alkışı hakediyor ama Göbeklitepe’yi bulanlar 1963 yılında orayı tespit eden Türk ve Amerikalı hocalarımızdır. Alan 1963 yılında, İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklığıyla gerçekleştirilen bir yüzey araştırması sırasında keşfedilmiş ve  “V52 Neolitik Yerleşimi” olarak tanımlanmıştır

Müzedeki görevlilerin “Kireç taşıdır” diyerek oralı olmadıkları da başka bir haksızlık ve palavradır.

Başka palavralara dikkat çekelim:

Bilim ve Aydınlanma Akademisi; (BAA) şöyle yapmış açıklamayı:

Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A Dönemine tarihlenen bu anıtsal yapı topluluğu, yazısız döneme ait mevcut bilginin azlığı da düşünüldüğünde, bir yandan insanlık tarihine dair ufuk açıcı veriler sunar ve pek çok alanda bir ilke işaret ederken diğer yandan ne yazık ki bilim dışı, asılsız “ilk”ler ve turizm fantezisinin saldırısı altındadır.

Bahsi geçen bilim dışı ve asılsız “ilk”lerin belki de en tehlikelisi Göbekli Tepe’yi “dünyanın ilk (en eski) tapınağı” olarak mimleyen tezdir. Öncelikle, yapının inşa edildiği çağda yaşayan toplulukların avcı-toplayıcı oldukları bilinmektedir. Bu toplulukların, henüz, doğa karşısında görece zayıf oluşu (alet yapımının gelişkinlik düzeyi, nüfusun az oluşu vd.), hayatta kalabilmek için gereksinilenden fazlasını sürekli olarak üretmeyi olanaksız kılmıştır. Verili dönemde -tarımsal- ürün fazlasının olmayışı ise, bu fazlaya sistemli olarak el koyacak ayrıcalıklı bir kesimin ve son kertede yerleşik sömürü mekanizmalarının da olamayacağı anlamına gelmektedir.

Oysa böylesi bir “tapınağın” inşası ekonomik gücü elinde bulunduran ve bu gücü kontrol eden ayrıcalıklı bir -ruhban- sınıfın varlığını, dolayısıyla kolektif hareketi yönlendirecek bir otoriteyi gerektirir. Bu ise ancak birkaç bin yıl sonranın konusudur. Tarımsal fazlanın sürekli olarak birikmesi insanın insanı sömürmesinin maddi zeminini oluşturacak, örgütlü bir inanç biçimi buna eşlik edecektir.

Dolayısıyla özellikleri basitçe genellenen söz konusu dönemde inşa edilen ve kullanım amacı halen tartışmalı olan bir yapıyı peşinen “tapınak” olarak etiketlemek bilimsel yönteme aykırı olacaktır.

Antikitenin ruhban sınıfları üzerine sık sık konuşuruz Doç Dr. Ahmet Uhri ile… Bu yazıyı hazırlarken ondan da destek aldım.

***

Bir de “İlk Ameliyat” meselesi var… BAA’nın açıklaması bu konuda da şöyle:

Göbekli Tepe’nin “dünyanın ilk tapınağı” olarak ilan edilmesiyle başlayan çarpıtmalar periyodik biçimde devam etmektedir. Bursa UNESCO Derneği ve BUSİAD’ın düzenlediği söyleşiye “uzman antropolog ve tarihçi” sıfatıyla çağırılan Dr. Levent Sevik, 14 bin yıl önce dünyanın ilk -beyin- ameliyatının Göbekli Tepe’de yapıldığını iddia etmiş, Göbekli Tepe bu vesile ile yeni bir “ilk”e imza atmıştır. Oysa kazılarda ele geçen parçalanmış ve kazıma-delme gibi işlemler yapılmış kafatası parçaları üzerinde yapılan incelemeler (mikroskobik vb.) “tarihteki ‘ilk’ beyin ameliyatının varlığına işaret ettiği” iddia edilen izlerin ölüm-sonrası (post-mortem) olduğunu göstermektedir.

Ayrıca, şimdilik mevcut bulgulara göre, trepanasyon [2] yapıldığı bilinen tek yerleşme, MÖ 9. bin yıla tarihlenen Aşıklı Höyük’tür: “Aşıklı dışında hiçbirinde operasyonun (trepanasyon) canlı üzerinde gerçekleştirildiğine dair kesin iz yoktur.” Anlaşılan o ki en başta kronolojik bir hatayı içinde barındıran bu son “ilk” de bilimsel dayanaktan yoksundur. “Uzman antropolog ve tarihçi” Sevik, hiçbir yetkinliği olmamasına rağmen yapının ne olduğuna, kimler tarafından yapıldığına, ne amaçla ve nasıl yapıldığına dair söylev vererek süregelen bilim dışı ve asılsız “ilk”leri pekiştirmiş, üzerine bir yenisini eklemiştir.

 

***

Ve “Tarihin Sıfır Noktası” geyiği…

Tarih ne zaman başlar? İlkokulda bile öğrendik: Yazının bulunmasıyla… Tarih yazıyla başlarsa sıfır noktası Sümerlerin yazıyı bulması olur…

Ayrıca tarihöncesinin sıfır noktasını da Afrika’daki atalara yani 3 milyon yıl önceye götürmek olası…

Bir diğer nokta da uygarlığın da kültürün de sıfır noktası olmamasıdır. Uygarlık ve kültürün sıfır noktaları başka yerlerdedir. Burada bunun da tartışmasına girmeyeceğim. İnandığım KlausSchmit’in semavi dinlerle ve kutsal kitaplarla kurduğu ilişkidir.

***

Şimdi yeni kazılar var: Karahantepe’ye gittim, Göbeklitepe’nin üç katı büyüklüğünde müthiş bir yer. Karşıdan Harbetsuvan Tepesi’ne baktım,okuduklarıma inanamadım. Karahatepe ve Harbetsuvan’a ilişkin ilk gözlemleri aktaracağım bir sonraki yazımda…

Derdim şu turizm fantezilerinden güzelim coğrafyamızı korumak.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Nihat Özdal
 13 Kasım 2019 Çarşamba 14:40
Halfeti''de NOZ şaraplarını tavsiye ederim :)
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz