Annemli babamlı o erken sabahlar
Tüm yaşamımın belki en güzel şeyiydi
Yatak örtülerinde sabah güneşi
Ve sanki kardeşimiz olan eşyalar
Sakince açılıp kapanan bir kapı
Bir masa, ağır başlı duruşuyla
Yarı aydınlıkta, koridorda
Aynadan, konsoldan yansıyan ışıltı
Şimdi bu erken sabah saatinde
Acıtıyor kalbimi özlemle
O sabah vaktin görüntüleri
Babamın güzel, ağır başlı yüzü
Annemin azıcık hüzünlü
Ve hep azıcık telaşlı gölgesi
“O Erken Sabahlar”; Büyükada, Temmuz 2006 – Ataol Behramoğlu
Zaman akıp gidiyor. Değişiyor herşey. İnsanlar değişiyor, dünya değişiyor. Değişmeyen tek şey: Yasemin Kokulu Sokakta ‘sen’ ‘siz’ yoksunuz....
Hayat akıp gidiyor. Şöyle ya da böyle yaşıyoruz. Siz olmadan, sizinle anılar biriktirmeye çalışıyoruz. Eksik gülümsemeler, bazen kahkalahar kaplıyor yüzümüzü. ‘O gün’leri yaşıyoruz... Ve ben hala sizi çok özlüyorum. Hala zaman denen ilacın sınıfta kaldığını düşünüyorum. Her geçen gün anılarla çoğalırken, yokluğunuzda eksilmek...Sürekli aramak, sorgulamak... Acaba’lar arttıkça daha çok cevapsız soruyla yaşamak, yaşamaya çalışmak.
Zaman akıp gidiyor, gitmeyen tek şey o ‘an’. Şöyle bir geçmişe baktım da Haziran’lar sen gittiğinden beri kış gibi yaşanıyor. Mevsimlerin bile havası değişti. Yağmur yağıyor heryerde. Sanki hüznümüze ortak olmak ister gibi İzmir’de Haziran ağlıyor.
Hayat akıyor. Solup giden çiçekler, birlikte aldıklarımızdan geriye kalanlar, yemek kokusu eksik mutfak, bir türlü aydınlanmayan odalar, heryer ‘siz’... Her geçen gün daha fazla anlıyorum ki; zamanın, günün, saatin bir önemi yok. Yasemin kokulu sokakta bütün duygular tek bir anda sadece "o an"da...
Herşey aynı. Ne yaparsan yap, hayatın içinde yürürken herşey aynı. Kapıyı çalmadan anahtarınla açtığın her an, aramak için alıp ne yapıyorum ben diye bıraktığın her telefon, eline aldığın kahve fincanı, duyduğunu sandığın bir ses, bir kadeh şarap, yokluğa şerefe kalkan her kadeh rakı hep eksik. Herşey ama herşeyin içindeyken ve yoklukta yaşarken, var olmaya çalışırken günden güne daha fazla hissetmek eksikliği.
Herşey değişiyor aynı olan tek şey; gittiğin andan, ‘gittiğiniz anlara’; ‘sen’den ‘siz’e geçtiğimiz yasemin kokulu sokakta; günden güne artan yasemin kokularına inat ‘sizi’ daha çok özlüyorum… Hala aynı şeyi yazıyorum, hala aynı şeyi soruyorum. ‘Neden’... Cevap yok.
Gittiğiniz anda kalmak...İlk gün neyse, 74. gün neyse, 255. gün neyse; 2400. gün neyse hiç fark etmiyor hergün ‘O’ gün ve gece... İlk an neyse, şu an ‘O’ an.... Zamanla azalmayan acı ve özlem ile yaşamak... Hüznün ötesine geçmek... Bu gün; hala ‘O Gün’...Ve her gün sadece ’O An’...
Hayat işte! Zaman bir anda durur.
Hayat akar. An; hep "o an", sadece ve sadece "o an" olur.
Hayat akar, ancak tüm duygular sadece "o an"da kalır.