MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yeni rejimin ‘yerli ve milli’ duruşu
Tayfun MARO
YAZARLAR
6 Mart 2018 Salı

Yeni rejimin ‘yerli ve milli’ duruşu

İslamcı ve milli olmak iddiası taşıyan iktidar grubunun inşa etmekte olduğu totaliter ve teokratik yeni Cumhuriyet’in yükselişi sürüyor.

Yeni Cumhuriyet, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinin ve kurucu iradesinin revize edilerek, “Sünni ve Türk” değerlere dayandırılmasını esas alıyor.

Son olarak, kültürel alanı inşa etmek amacıyla, ilgili kurum ve kuruluşların yapısal dönüşümü başladı. Kültürel dönüşüm şokları giderek daha çok hissediliyor.

Kültürel dönüşüm çabaları sadece içeride değil, Batı ile ilişkilerde de şoklar yaratıyor. İçeride Sünni ve Türk kimliğine dayalı kültür inşa edilirken, Batı karşıtlığı ölçüsüzce körükleniyor.

Batı karşısında agresif ve küçümseyici bir dil kullanan “yerli ve milli” kültür savunucuları, Batı ile yıktıkları ilişkileri artık telafi etmekte zorlanıyor.

Yeni koşullarda, Batı, Türkiye’nin Dünya sistemindeki yerini yeniden tanımlıyor; Doğulu, İslamcı, otoriter bir ülke olarak kategorize ediyor.

Nihayetinde, Türkiye’nin uluslararası sistemdeki yeni yerinden hayli memnun görünen yerli ve milli ittifak, Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını tüketinceye kadar “yola devam” edecek.

Türkiye’nin islami değişim ve dönüşüm sürecinde, Cumhur ittifakının önümüzdeki seçimleri kazanması durumunda, son viraj da geçilmiş olacak… Yeni yönetim sisteminin oluşumunun ardından inşası gerçekleşecek olan yeni rejim, seküler alanın varlığını ve seküler toplumun temsilini enikonu sınırlayacak.

Bu ihtimal, ülkede barış, huzur ve güven içinde yaşamak isteyen herkesi bir kere değil, bin kere düşündürmeli… Böylesine köklü değişim ve dönüşümlerde, salt %50’nin desteğiyle toplumsal mutabakat gerçekleşmez.

Ülke bir kere seküler alan ile islami alan arasında gerilirse, Batı-Doğu ekseninde 300 yıldır süren mücadele, tehlikeli olabilecek bir ayrışma sürecini tetikleyebilir.

“Çözüm, demokrasiyi bütün kurum, kuruluş ve kurallarıyla işletmekte…” demek isterdim fakat bir yönetim biçimi olarak demokrasinin de küresel değişim sürecinden nasibini aldığı koşullarda, ihtiyatlı konuşmak lazım. Yeni demokrasinin de konuşulmasına ihtiyaç var.

Mevcut koşullarda, yerli ve milli adını alarak ittifak oluşturan islamcı hareket, ideolojisinin gerektirdiği değişimi, OHAL koşullarında sürdürüyor.

Demokrasinin durumu, parlamenter rejimin geleceği, insan hakları ve özgürlükler, olağanüstü koşullar nedeniyle doğru dürüst konuşulamıyor.

Türkiye Cumhuriyeti, Meclis aritmetiği nasıl oluşursa oluşsun, Cumhurbaşkanı ve kurduğu kabine tarafından yönetilecek.  

Yeni yönetim sistemi, islami değerlere dayalı eğitim sistemi ve islama dayalı kültür politikası; Bu üç ayak üzerinde rejim değişikliği adım adım gerçekleşiyor. Ülke nüfusunun yarısının rızası ile...

Ülkenin diğer yarısının rıza göstermediği değişimin gündelik hayatta karşılığı ne olacak, yaşayıp göreceğiz. Şurası muhakkak ki, işler, demokratik toplumlarda olduğu gibi yürümeyecek.

Yeni rejim, Dünya egemenliği sarsılan kapitalist sistemin zaaflarından yararlanarak inşa ediliyor. Fakat yarına dair yeni sözü oluşturmaktan ziyade, düne dair söylenmişlerin üzerinden tekrar geçerek, denenmiş ve tutmamış olan zorlanıyor. Olmayacak dua gibi…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Hamur Abi
 18 Mart 2018 Pazar 17:27
Ah Lombak, verdiğin örneklere bak bir kere daha düşün diyeceğim ama belli ki sen düşünmüyorsun. Senin yerine düşünenler ne derse o''sun. Biat kültürü sizin gibi garabetlerden bolca yarattı ne yazık ki. Sizin gibilerin yerli ve milli anlayışının karşılığı Çiftlik Bank''dan ileri gidemez.
 Lombak
 6 Mart 2018 Salı 16:10
2002 öncesinde de "eski rejim"in Sünni ve Türk değerlere dayandığını söyleyen ve bundan şikayetçi olan pek çok kişi vardı. O zaman bu görüşe sahip olanlar için bugün değişen ne? Yerli ve milli olmak Küba'ya yabancı bir durum değil. Atatürk Türkiyesine yabancı bir durum değil. OHAL gerek Osmanlı ayaklanmaları gerekse kuruluş dönemi Türkiyesinin bekasını tehdit eden tarih aralıkları için yabancı bir durum değil. Sömürgeci-Kapitalist sistemin zaaflarını paylaşım, mütekabiliyet ve ulus-devlet sınırlarına saygı ile onarmış Çin de karşımızda önemli bir örnek. Bu durumda bu hezeyanların yersizliği açık değil mi?
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz