Şanlı Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılına ithaf edilen, galası Yaşar Holding sponsorluğunda İzmir Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezinde yapılan…
Senaryosu İlber Tekinsoy’a ait olan, yapımcılığını Nuri Yıldırım ve Alper Tosun’un gerçekleştirdiği, Cenk Yaz yönetmenliğinde, yetenekli oyuncu kadrosu ile ve şahane bir film platosunda çekilen…
Ve 13 Ekim günü Türkiye ile birlikte Avrupa, ABD, Orta Asya ve Orta Doğu’da vizyona gireceği belirtilen bu filmi mutlaka ama mutlaka seyretmeliyim dedim.
Yaşadığım şahane çocukluk yıllarımda önüm arkam, sağım solum CUMHURİYET dediğim…
Yediğim her lokmada, içtiğim her yudumda, giydiğim her esvapta buram buram CUMHURİYET kokusunu duyduğum…
Okulumun bahçesinde arkasına saklandığım, gölgesinde dinlendiğim, sınıfımda her an göz göze geldiğim Atatürk'ümü dünyaya getiren Zübeyde anamın elini öpmekti sanki asıl meramım…
İçimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak sinema salonundaki yerimi aldım.
***
Küçük yaşta evlenerek büyüyüveren inançlı bir genç kadının gözlerindeki hüznün çok iyi hissettirildiği bu hikayede…
Bir ülkenin makus talihini değiştirerek dünya tarihine yön veren ve adı dünyaya nam salacak olan Mustafa’sını dördüncü çocuğu olarak dünyaya getiren…
Can paresi ilk üç çocuğunu o yıllarda Rumeli’yi kasıp kavuran Difteri(Kuşpalazı) salgınında toprağa veren…
Ve Osmanlı Devletinin dört yüz yıldan fazla hüküm sürdüğü, doğup büyüdüğü toprakları geride bırakırken dönüp dönüp çocuklarının mezarlarına bakan bir ananın yaşadığı derin acılardı beyaz perdeye aktarılanlar.
***
Eşi Ali Rıza efendinin erken ölümü ile altı çocuğundan hayatta kalan üç çocuğunu babasız büyütürken…
Hayata dair nasıl bir yol izleyeceğine dair duyduğu maddi / manevi kaygılarla ikinci evliliğini yapışını…
Verem illetine yakalanan oniki yaşındaki bir kız evladını daha toprağa verişini…
Kendisine ve düşüncelerine inanmış delikanlılığa giden Mustafa’sının mahalle mektebinde okumaya direnerek askeri okula gidişini…
Oğlunun ve arkadaşlarının kafasında dolaşan o zaptedilmez düşünceleri, vatan ile ilgili o büyük devrimci heyecanı korku ile izleyen bir Türk anasının yürek kabartısıydı izlediklerim…
Sabrı ile, metaneti ile, feraseti ile; “Bir anne dünyayı değiştirir” sözünün tam karşılığını buluyordum filmin her bir sahnesinde.
***
Zübeyde hanımın; savaşların, salgın hastalıkların ve göçlerin hüznü ile yazılmış hayat hikayesinin yol ayrımlarındaki keskin dönemeçlerin her birinde…
1912 - 1913 yıllarından Rumeli’deki topraklarımızı kaybettiğimiz Balkan savaşı sonrası kızı Makbule ile birlikte korku içinde İstanbul’a göç edişini…
Sonra oğlu Yarbay Mustafa Kemâl’in kahramanlık gösterdiği 1915 Çanakkale savaşından gelecek haberleri bütün asker anaları ile birlikte yürekler ağızda bekleyişini…
Çanakkale savaşı sonrası Albay rütbesine terfi ettirilerek Halep’te görevlendirilen biricik ‘sarı’ sının sağlığından endişe ederek bir haftalık tren yolculuğu ile Halep yollarına düşüşünü…
Milli mücadele yıllarında yaratılan Adapazarı’ndaki hasret buluşmalarını ve Ankara’ya gelişini izlerken…
Vatanın bekası için savaşan bir evladın ana duasına her ihtiyaç duyuşunda; anasının evladını dualarla nasıl da sarıp sarmaladığını hissediyordum.
Şanlı Cumhuriyet’imizin ilanı ile birlikte; ben vatana işte böyle mert bir oğul yetiştirdim diyen yorgun bir Türk anasının haklı gururunu ayakta alkışlıyordum…
Ankara’dan İzmir'e varan o son dönemeçte ise; aylar yıllar süren ana-oğul hasretliğinin ve istibdat yıllarının sona erişini canlandırıyordum zihnimde.
****
Yüz yıl önce; işgal kuvvetlerinin ülkemizde yarattığı yıkımın acılarını yüz yıl sonra bugün irdelediğimde…
Değişen dünya düzeninde değişmeyen tek şeyin acımasız işgalci zihniyet olduğunu bir kez daha gözler önüne seren…
7 Ekim tarihinden bu yana işlenmekte olan insanlık suçu ile; binlerce sivilin ölümüne yol açan , binlerce masum yavruyu kara toprakla buluşturan ya da çaresizlik içinde aç açık, kimsesiz bırakan…
Ve o koca dünyanın sessiz kaldığı Hamas - İsrail savaşının acısını yüreğimin en derininde hissediyor ve şiddetle kınıyorum.
Yaşanan bu çok büyük insanlık dramının yarattığı kaos ortamının…
Cumhuriyetimizin 100. yıl sevincine gölge düşürmemesi konusunda…
Merkezi ve yerel yönetimlerin sağduyulu ve aklıselim davranacağı umudunu yüreğimde canlı tutarak...
İsmi ile dahi büyük mesajlar veren belgesel niteliğindeki bu kıymetli filmden çıkardığım sonuçla…
Zübeyde anamıza ve onun Türk milletine çok büyük bir armağanı olan…
M. Kemâl Atatürk'ümüze rahmetler diliyorum.
Yüz yıl sonrasının T.C Devletinde yaşayacak olan nesillerde de…
Zübeyde hanım gibi güçlü, ferasetli ve dirayetli anaların…
M. Kemâl Atatürk gibi düşünen, vatan sevdalısı evlatlar yetiştirmeleri temennisi ile.
Bu film; her bir vatan evladı tarafından mutlaka ama mutlaka izlenmelidir diyorum.