MENÜ
İzmir 10°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Adam edilmişlerin dramı
Tayfun MARO
YAZARLAR
3 Mayıs 2022 Salı

Adam edilmişlerin dramı

“Hayvanla gerçek insan arasındaki kayıp halka muhtemelen biziz.”

Konrad Lorenz

Hayatımı adam olmamak üzerine kurmuş olabilirim… Çocukluğumdan beri iflah olmaz aykırılığım bana yön veriyor.

İdeolojinin zihni tutsaklığından kurtuluşum, genç yaşlarda toplumsal aidiyet duygusunu sorgularken gerçekleşti.

Anti-otoriter eğilimim gün yüzüne çıkmaya başlayınca hiyerarşik ilişkilerden uzaklaştım.

Toplumsal hayatın disiplini içinde sistem bana “adam olmamı” buyururken, aykırı duruşuyla benliğim hizaya girmeyi ret ediyordu.

Bu yüzden olmalı, kimselerin önünde ceketimin düğmelerini iliklemeye razı değilim.

Efendilere itaat bildirmek, insanlık durumunda erginlik eksikliğidir. Yoksa, bir insan bir insanın önünde neden eğilsin?

Bir insan bir insana, “Gel beni yönet!” diyor ve biat ediyorsa, insanlık durumu sorunludur.

Nitekim bu sorunlu insanlık durumu, insanlık seyir defterinde önemli bir sapmaya yol açtı. Soyutlamayı öğrenen insan zekâsı -Nietzsche’nin de işaret ettiği- “üst-insan”a giden yolu şaşırdı. Belki de bu durum “kayıp halka”da ifadesini buluyor.

Toplumsallığı gereği kayıt altına alınmak suretiyle devlet envanterinde yerini alan insanın gönüllü tutsaklığı bir ömür sürüyor.

Toplumsallaşarak gelişme ve ilerleme labirentinde kıskıvrak sisteme zincirlenen insan, bilinebilirliğin sınırları içinde hayatını sürdürmekle yükümlüdür. Yapabilecekleri ve yapamayacakları, olabilecekleri ve olamayacakları daha doğarken madde madde önüne konmuştur.

“Oku, adam ol!” Bu talimat gereği, eğitim ve öğrenim marifetiyle sistemin rahle-i tedrisinden geçen insan, diploma alır veya alamaz… Ama mutlaka hayata atılmaya hazır duruma getirilmiştir.

İyi de insanın atılı halde devinip durduğu bu hayat neye benzer?

Yuva kurmak, aile olmak ve kutsal aileyi sisteme entegre etmek önemli; çünkü otoriteye itaat ailede başlıyor. Böylece devlet evde, okulda, iş yerinde, boş zamanların geçirildiği muhtelif mekanlarda, kamusal veya özel yaşamında her kişiyi bilinebilirliğin sınırlarına kapatabiliyor.

Toplumsallık ve tabii ki uygarlık kesinlikleri seviyor.

Gerçi, belirsizliğin bilim olarak ortaya çıkışıyla kesinlikler önemini yitirmeye başladı, fakat “bilinebilirlik” duruma hâkim.

Sistem artık kitlesel olarak değil, tek tek her kişiyi en olmadık ayrıntılarına kadar bilmeye yöneldi. Belirsizliğin tahakkümü…

Durum böyle iken, yürüyen gerçek diyor ki, adam edilmişlerin övünülesi başarıları insan türünü yeryüzünden silmek üzere…

İnsan olmak için yol almak yerine, tabiatın efendisi olmak suretiyle yolu kısaltmak istedik. Olmadı. Kısa devre yaptık. Hata veriyoruz.

“Gerçek insan” olmaya belki de az bir yolumuz kalmıştı… Yazık oldu!

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz