Son bir kaç aydır Cumhuriyetimizin banisi, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik saldırı ve eylemler arttı.
Saygısız ve hayasızları saymıyorum.
Onlar kendi karanlığında boğulacak.
Heykel yakmalar, yıkmalar..
Boya atmalar..
Kazma - kürekle saldırılar..
Ne oluyor?
Kimler ne adına kuduruyor?
Ne yapılmak isteniyor?
Yoksa yaşadıklarımız “planlı bir hesaplaşma”nın sonuçları mı?
Elbette “deli sorular”..
Ama.. Ortada “akıllı - planlı bir süreç”..
Eğitimde yaşanan sorunlar..
Devlet yönetimindeki zaaflar..
Yasalardaki boşluklar ve Cumhuriyet karşıtı politik çaba ve girişimler..
Devlete, yönetime farklı kimliklerle dayatma, tehdit ve başkaldırılar..
Ekonomik ve siyasal “yolsuzluklar”..
Özgür toplumun sesinin engellenmesi..
Bilgi ve bilimden çok “cehaletin beslenmesi”...
Bildik, gördük; hesaplı - kitaplı şeyler…
Neden şimdi?
Cumhuriyet ‘in 100. yılı ya..
Cumhuriyet, devrim ve Atatürk vazgeçilmez ya!
Anlamadıkları şu; üç - beş çapulcu 82 milyonun gönlündeki “sevgi anıtı”na hiç bir zarar veremez..
Üç - beş meczup, bazı çevrelerin oyuncağı olur; ama onun “Ne mutlu Türk’üm diyene” diye seslendiği onurlu, yüce halkının tükrüğünde boğulur..
Üç - beş ayrılıkçı “sözde demokrasi söylemiyle” boş hayaller kurar, ama ilkeler, devrimler, çağdaş uygarlık ve kadınlar ve gençler Cumhuriyet aydınlığını hep yaşar, hem yaşatır..
Büyük Atatürk’ümün dediği gibi; “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır”..
İlelebet..
Ve hep O’nun ışığında…