MENÜ
İzmir 18°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bu cola, şu bildiğimiz cola olabilir mi?
Tayfun MARO
YAZARLAR
30 Mart 2024 Cumartesi

Bu cola, şu bildiğimiz cola olabilir mi?

Coca Cola ve soyutlamanın tahakkümü arasındaki ilişkiyi izah ederek Coca Cola üzerinden kapitalizmi anlatmak, biliyorum ki birçok okuru kızdıracaktır. Kimileri de şöyle söyleyecektir; Solcunun kafası işte böyle tuhaf çalışır; şişeyi kafasına dikip içeceğine, şişeye bakıp bakıp konuşur. Yine öyle olacak.

Modern doğa bilimlerinin öncülü, toplumsal yaşamda metanın değerinin soyutlanmasıdır; bilimsel teorilerin işleyiş yapılarının öncülü de para akışının desteklediği metaların değişimidir. Kant’ın saf teorik kategorileri de “toplumsal değişim faaliyetleri” üzerine inşa edilmiştir. Bu iktisadi-felsefi mantığın kökleri Marks’a dayanmaktadır: “Soyutlamanın tahakkümü.”

Öğrencilik yıllarımda, Marks’ın Kapital’i yazarken yaptığı soyutlama düzeylerini anlamayı başlı başına büyük bir başarı olarak algılardım. Hala da öyledir.

Hal böyle iken, iflah olmaz bir Marks takipçiliğiyle; bir kunduracıdan başlayıp anlaşılması gerçekten zor soyutlamalarla kapitalizmin üretim mantığını açıklığa kavuşturan Marks’ın hayaletlerinin aramızda dolaştığını söyleyeceğim.

Nasıl mı? İşte böyle; Marks’ın tanımladığı kapitalizmi güdümleyen “artı-değer” kavramı ile Lacan’ın tanımladığı “pür artı-keyif” kavramındaki libidinal dinamik arasında göz ardı edilemez bir bağlantı vardır.

Zizek bu bağlantıyı, Coca Cola’nın kapitalizmi tam yansıtan meta özelliğinden hareketle eğretileme yaparak şöyle açıklamaktadır.

“Coca Cola, ilk başta tıbbi bir tedavi ürünü olarak kullanılmıştı; onun tuhaf tadı herhangi bir özel tatmin vermiyordu, doğrudan bir keyif ve kendisine yönelik arzu uyandıracak bir nesne de değildi.”

“Susuzluğu gideren veya arzu edilen gevşeme etkisi veren su, bira, şarabın aksine, herhangi bir doğrudan kullanım değeri olmanın ötesine geçerek, kola, ‘pür artı-keyfin’ doğrudan içeriği olarak işlev görür.”

Yani, diğer pek çok içecek gerçek ve kayda değer ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyorken, Cola içmek, “arzu edilenden daha fazla bir şey” anlamına gelir; böylece Cola’ya duyduğumuz ihtiyaç, “asla tatmin olmayacak” hale gelir; ne kadar çok içersek o kadar çok susarız.

Zizek ayrıca diyet Cola için de yorumda bulunmuş; Cola veya herhangi bir içeceği, ya susuzluk gidermek veya beslenmek için, ya da tadından dolayı içeriz: Kafeinsiz diyet Cola söz konusu olduğunda, besin değeri anlamsızlaşır; ayrıca kolaya asıl tadını veren kafein içeriğinden çıkarıldığından, bu tat da çekilip alınmıştır. Bu durumda geriye kalan şey, safi içi boşalmış bir görünümdür. Asla maddileşmeyecek (gölge/fantom) bir töze dair yapay bir vaattir.

Kafeinsiz diyet Cola söz konusu olduğunda, “bir şey kisvesi altında hiçbir şey içmemekte” olduğumuz doğru değil mi? Burada hiçliğin kendisini içiyoruz; aslında safi gölge görünümünden ibaret olan bir boşluğun zarfını içiyoruz. Hiçliğin bizzat kendisi nihai ve erişilmez olan arzu nesnesidir.

Zizek Cola örneğiyle üç önemli öğenin birbiriyle içsel bağlantısını işaret ediyor:

Birincisi, Marks’ın artı-değer kavramı; İkincisi, Lacan’ın artı-keyif olarak küçük a nesnesi; Üçüncüsü, Freud’un süper-ego paradoksudur.

Daha çok kola içince susuzluğunuz daha çok artar; daha fazla kar ettikçe daha da çok kar etmek istersiniz; süper-egonun buyruklarına daha çok uydukça, suçluluğunuz daha da çok artar.

Küresel kapitalizmin azgınlaştırdığı tüketim ve ticarete, Cola örneğinden hareketle Zizek’in yaptığı eleştiri umarım ilginizi çekmiştir.

Not: Bu yazımı seçim nedeniyle tekrar yayımlıyorum.    

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Ayran
 30 Mart 2024 Cumartesi 11:52
Sütte leke var, kola da yok.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz