MENÜ
İzmir 22°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Devletin kendini savunma hakkı
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
21 Şubat 2016 Pazar

Devletin kendini savunma hakkı

Ankara saldırıların ve terörün hedefi haline geldi. 28 kişinin hayatını kaybettiği ve 61 kişinin yaralandığı Ankara’da askeri servis aracına düzenlenen bombalı saldırıda hayatlarını kaybedenler için başsağlığı, yaralılar için acil şifalar dilemek bile hain pusunun neden olduğu acıları dindirmiyor. Ateş yine düştüğü haneleri yaktı ve acılar dindirilemeyecek…

Çocuğunuza masal anlatmıyorsunuz ki, bir varmış bir yokmuş demeye diliniz varmayan terör yüzünden yitirdiğiniz insanla daha dün aynı sofrada lokmanızı paylaştınız.    

Terör çıkmaz sokaktır ve lanetlenmelidir. İstenilen tüm siyasi veya politik sonuçların tam tersine neden olan terörizm; kıpırdadıkça dibe battığınız bataklık gibidir.

Terörün önlenmesi ve/veya ortadan kaldırılması için failleri bulmak ve hatta hemen bulmak ve yargılamak ve cezalandırmak artık yetmiyor. Acıları bir nebze bile olsa dindirmiyor…

Neden bombaları gözlerini kırpmadan patlatıyorlar? Aldıkları canlarla verdikleri can için terörün seçiminde nasıl bir istek vardır ki; tüm topraklarda 11 Eylül 2001 tarihinden beri azalmadan artan terörü besleyen nedir? Yoksa terörün kendisi midir?  

Dr. Emre Öktem’in verdiği en çarpıcı yanıtlardan birisi şöyle: “ Terörizmin en iyi yetiştiği toprak, sefalet ve adaletsizliğin kemirdiği hasta toplumlardır ve terörizme ilham veren adaletsizliğe uğramışlık duygusu giderilmedikçe, terörizmin kökünü kazımak mümkün olmayacaktır. Ancak, terörizmi basit bir toplumsal patolojiye indirgemek, tarihi ideolojik ve ekonomik bir olgu olarak terörizmi anlamayı güçleştirir” (Öktem Emre. Terörizm. Derin Yayınları.2007).  

Adaletsizlik kaldırılınca terörün duracağını ya da tamamen ortadan kalkacağını ummak da biraz saflıktır ve asıl olan terörizme neden olan koşulların kaldırılmasıdır.

Teröre karşı en iyi çarelerden birisi insan haklarıyla güçlendirilmiş hukuktur, düşman ceza hukukundan uzak durmaktır.  

Bir hatırlatma…

BM Genel Kurulu tarafından 18.11.1987 tarih ve 44/22 sayılı karar ile kabul edilen “Uluslar arası İlişkilerde Kuvvet Kullanma Tehdidinden ya da Kullanmaktan Kaçınma İlkesinin Etkinliğinin Pekiştirilmesi Bildirisi”...(Gemalmaz, Semih. İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş. Legal.2010 sayfa 1464). Bu Bildiri’den birkaç esasa göz atalım.

Her Devlet uluslararası ilişkilerinde bir diğer Devletin ülke bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına karşı yahut BM amaçlarıyla bağdaşmayan herhangi bir tarzda kuvvet kullanma tehdidinden ya da kullanmaktan kaçınmakla ödevlidir.

Bu tür kuvvet kullanma tehdidi ya da kullanma uluslararası hukukun ve BM Şartının ihlalini oluşturur ve uluslararası sorumluluk doğurur.

Uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanma tehdidinden ya da kullanmaktan kaçınma ilkesi evrensel niteliktedir ve bağlayıcıdır.

Hangi nitelikte olursa olsun hiçbir mülahaza; BM Şartını ihlal eden kuvvet kullanma tehdidini ya da kullanmayı haklılaştırmak üzere ileri sürülemez.

Devletlerin kendi topraklarını başka Devletlere yönelik paramiliter, terörist ya da yıkıcı faaliyetlerin üssü olarak kullanılmasını engellemek yönünde uluslararası yükümlülükleri vardır.

Bildirgedeki bir diğer önemli ilkeye göre; Devletlerin “saldırganlık savaşları propagandasından kaçınma ödevi”  vardır.

Devletler uluslararası yükümlülüklerini iyi niyetle yerine getireceklerdir.

Meşru Müdafaa hali Bildiri’de şöyle düzenlenmiştir:

Devletler, Şart’ta düzenlendiği üzere bir silahlı saldırı vuku bulduğu takdirde tekil ya da kolektif olarak kendini savunma (meşru müdafaa) hakkına kendiliğinden sahiptir.  

Uluslararası Uyuşmazlıkların Barışçıl Çözümü Manila Bildirisine (15.11.1982) göre, Devletler kendi uluslararası uyuşmazlıklarını uluslararası barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek bir tarzda, münhasıran barışçıl yollarla çözüme kavuşturacaklardır.

II. Dünya savaşının yıkımı sürerken ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt 6 Ocak 1941’de Kongreye “Dört Özgürlük Üzerine” kurulu tarihi konuşmasını yaptı. Dört temel insan özgürlüğüne sahip bir dünya bulmayı umuyordu. Dördüncüsü “Dünyanın herhangi bir yerinde korkudan kurtulma özgürlüğüdür ki bu, hiçbir ulusun herhangi bir komşusuna karşı fiziksel saldırı eylemi gerçekleştirmek durumunda olamayacağı bir noktaya ve davranış aşamasına gelene dek sürecek dünya çapında etkin ve tam bir silahsızlanma anlamına gelir” demişti…

Dünyanın ve insanlığın barış kültürüne olan ihtiyacı, geçmiş yüzyıllardan daha yakın ve günümüz sorunlarını çözmek için barış kültürü dün olduğundan daha çok gerekli.  

Hangi nitelikte olursa olsun hiçbir mülahaza ile kuvvet kullanmayı haklılaştırmak için diğer çözüm yollarına başvurulmamalıdır. Aksi takdirde Devletler savaşa kapıyı aralamış olur.  

Devletlerin görevi savaş tehlikesine karşı bütün kapıları kapatmaktır.  

Çözüm, savaşa karşı münhasıran barışçıl yollardır.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Lombak
 27 Şubat 2016 Cumartesi 11:31
Ülkelerin hukuk sistemleri ile uluslararası hukuku birbirene karıştırmamak gerekir. Uluslararası hukuk dersinde birinci konu normlarının oturmamış olduğu, muğlaklığı ve yoruma açık olduğudur. Bu nedenle uluslararası mahkemelere taşınan davalarda da mahkemelerin meşru müdafaa hakkına ilişkin kararları yer ve zamana gore farklı sonuç ve anlamlar ortaya çıkartmıştır. Esas olan bağımsız devletlerin toprakları üzerindeki egemenlik haklarından kaynaklanan meşru müdafaa hakkıdır. Devlet toprakları üzerinde egemenliği sağlarken sivillerin haklarının gözetilmesinde uluslararası hukuk "normlarının" yardımcı olduğu kabul edilebilir. Ancak esastan sapmamak gerekir. Bu nedenle meşru müdafaa hakkı devletin varoluş hakkı olduğundan sınırlarını çizmek varoluşu ile çelişeceğinden neredeyse imkansızdır.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz