Çocukluğumun İstanbul’unda “yazlık sinemalar”, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş, yaz aylarının en önemli eğlencelerinden biriydi. Hem yetişkinler hem de çocuklar için unutulmaz bir deneyim sunan bu sinemalar, komşu mahallelilerin bir araya geldiği sosyal alanlar olmuş; ailelerin, komşuların ve arkadaşların buluşma noktası olarak toplumsal ilişkileri güçlendirmiştir. Özellikle biz çocuklar için yazlık sinemalar, filmlerden çok daha fazlasını temsil ediyordu: Orası bir macera, arkadaşlarla eğlenilecek bir alan ve yazın en keyifli etkinliği idi.
Bizim neslin yazlık sinemalarda en çok izlenen filmleri, Ertem Eğilmez’in yönettiği Hababam Sınıfı serisidir. Rıfat Ilgaz’ın aynı adlı eserinden uyarlanan bu film serisi, sadece yazlık sinemaların en çok izlenen filmleri olarak değil, Türk Sinema tarihinin en çok sevilen “Türk Sineması” klasiği olarak da ün salmıştır. Kemal Sunal, Münir Özkul, Adile Naşit gibi önemli oyuncuların yer aldığı film serisi, Türk sinemasının halen kült yapıtlarından biridir.
1970’li yıllara damga vuran ve yazlık sinemalarda defalarca seyretmeye doyamadığımız, yabancı film serisi olarak ise “Jaws” unutamadıklarım arasındadır. Amerikalı ünlü yönetmen Steven Spielberg tarafından yönetilen ve Peter Benchley'nin aynı adlı romanından uyarlanan ve toplamda 4 bölümden oluşan “Jaws” serisi, sinema tarihinin en ikonik gerilim filmlerinden biridir. Küçük bir kasabayı terörize eden dev bir köpekbalığının öyküsünün anlatıldığı bu film serisi, 1970'lerde sinema dünyasında büyük bir devrim yaratmıştır.
Jaws, gerilim türünü yeniden tanımlamış, "yaz hit filmi" (blockbuster) kavramını doğurmuş ve Spielberg’in kariyerinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Blockbuster, sinema dünyasında büyük gişe başarısı elde eden, geniş bir izleyici kitlesine hitap eden ve genellikle yüksek bütçeli filmleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu filmler, büyük prodüksiyon değerleri, etkileyici özel efektler, ünlü oyuncular ve dikkat çekici hikayeleriyle öne çıkarlar. Ayrıca genellikle yaz aylarında ya da tatil sezonlarında vizyona girer ve dünya çapında büyük bir gişe getirisi sağlarlar. "Jaws", yaz mevsiminde gösterime girip büyük bir ticari başarı elde ettiği için, yaz aylarında vizyona giren ve gişe rekorları kıran filmler için "blockbuster" terimi, ilk kez "Jaws" (1975) filmiyle yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Türkiye'de yazlık sinemaların doğuşu, 20. yüzyılın ortalarına, özellikle 1950'lere kadar uzanır. Bu dönem, Türkiye'de şehirleşmenin hızlandığı, modernleşme ve batılılaşma etkilerinin arttığı yıllardır. O dönemde televizyon henüz yaygın olmadığı için sinema, halk için önemli bir eğlence ve sosyalleşme aracıydı.
Yazlık sinemalar, İstanbul'da 1920'li yıllardan itibaren popülerlik kazanmaya başlamıştır. O dönemde kentin çeşitli semtlerinde, özellikle Kadıköy, Üsküdar ve Beyoğlu gibi yerlerde halkın yaz aylarında serin havada film izleyebileceği açık hava sinemaları kurulmuştur.
1930'lar ve 1940'lar: Türkiye'nin sinema endüstrisindeki gelişim ve sinema salonlarının artmasıyla birlikte yazlık sinemalar da yaygınlaşmıştır.
Altın Çağ: 1950-1970: 1950’li yıllardan itibaren yazlık sinemalar İstanbul'un kültürel yaşamında altın çağını yaşamaya başlamıştır. Televizyonun henüz yaygın olmadığı bu dönemde, yazlık sinemalar ailelerin en önemli eğlence seçeneklerinden biri haline gelmiştir.
1950'ler: II. Dünya Savaşı sonrası refah dönemiyle birlikte sinema sektörü gelişti, bu da yazlık sinemaların sayısında büyük bir artışa neden oldu.
1960'lar: İstanbul’un hemen her semtinde bir yazlık sinema bulunurdu. Bu sinemalar, halkın en büyük eğlence kaynaklarından biriydi. Filmler genellikle Türk yapımıydı; özellikle melodramlar, komediler ve Yeşilçam filmleri büyük ilgi görüyordu.
Yazlık Sinemaların Geri Çekilişi: 1970-1990:
Televizyonun yaygınlaşmasıyla birlikte, 1970’li yıllardan itibaren yazlık sinemaların popülaritesinde bir düşüş yaşanmaya başlanmıştır. Artık insanlar evlerinde film izleyebilme imkanına sahipti ve bu durum yazlık sinemaların kapanmasına neden olmuştur.
1980'ler: Ekonomik krizler ve değişen sosyal yapılar nedeniyle yazlık sinemaların sayısı hızla azaldı. Sinemalar kapanmaya başladı ve yeni teknolojilerin etkisiyle sinema kültürü büyük bir değişime uğradı.
Çocukluğumda yazlık sinemalar, genellikle mahalle aralarındaki boş arsalarda ya da o zamanlar İstanbul’da halen mevcut geniş bahçelerde, açık havada kurulurdu. Sinemanın çay bahçesi ya da büfesi, insanlar için sosyalleşme fırsatları yaratır, böylece bu alanlar birer kültürel merkez haline gelirdi. Sinemalar, genellikle büyük bir perde, sıralanmış tahta veya plastik sandalyelerle sade bir düzenlemeye sahiptiler. Sandalyeler genellikle sıraya dizili olurdu ve ön sıradaki çocuklar bazen sandalyeleri yan yana dizip arkadaşlarıyla birlikte otururlardı. Bu, özellikle biz çocuk grupları için büyük bir eğlenceydi.
Filmler, projeksiyon makineleriyle gösterilir, görüntü karanlık çöktükten sonra başlardı. Film aralarında, seyircilere yiyecek-içecek servisi yapılırdı; gazoz, çekirdek, dondurma gibi atıştırmalıklar yazlık sinema kültürünün vazgeçilmez parçalarındandı.
Çocukların en sevdiği gazoz markaları arasında Niğde Gazozu, Zeki Gazozu ve Uludağ Gazozu gibi isimler yer alıyordu. Bu gazozlar, çoğunlukla bir buz kovasının içinde getirilirdi. Bunun yanında, sinemalarda satılan Alaska, Frigo dondurmaları da çocukların en sevdiği atıştırmalıklardan biriydi. Bu dondurmalar genellikle kalın bir çikolatayla kaplanmış ve içinde vanilyalı dondurma bulunan uzun çubuklar halinde satılırdı. Yazın sıcak akşamlarında bu dondurmalar, biz çocuklar için sinema keyfinin olmazsa olmazları arasındaydı.
Satıcılar, sinema başlamadan önce ve film aralarında sahne önünde dolaşarak gazoz, dondurma ve çekirdek satarlardı. Satıcıların çoğu sinemaya özgü üniformaları giyerdi. Sinema deneyiminin en nostaljik yanlarından biri olan bu satıcılar, çocukların sabırsızlıkla beklediği kişilerdi. Bağırarak “Gazoooz! Alaskaaa, Frigooo!” diye satış yaparlar, film arasında verilen çok kısa aralarda, inanılmaz bir çeviklikle kalabalığın arasından sıyrılır, siparişleri dağıtır ve paralarını toplarlardı.
Yazlık sinemalarda, özellikle geniş olanlarında, yer göstericiler de önemli bir yer tutardı. Ellerinde küçük el fenerleriyle sinemaya gelenleri uygun yerlere yerleştirirlerdi. Çoğu zaman sinemanın en yaşlı ya da deneyimli kişilerinden olan yer göstericilere, film başlamadan önce verilen küçük bahşişler, onların geçim kaynaklarıydı. Yer göstericiler çoğu zaman, bahşişine göre, sizi ya istediğiniz ve perdeyi en iyi göreceğiniz yere oturtur ya da yerinizi perdeyi daha az iyi göreceğiniz yere verirdi!
Yazlık sinemaların en büyük zorluklarından biri de yağmurdu. Açık hava sineması olduğu için ani bir yaz yağmurunda herkes bir telaş içinde olurdu. Yağmur başladığında, genellikle sinema perdesine kadar uzanan alanlarda şemsiye açılır ya da herkes hızla sandalyelerini toplayıp evlerine dönerdi. Ancak bazı sinema sahipleri, yağmur yağdığında film gösterimlerine ara verir, yağmurun dinmesiyle birlikte filmi kaldığı yerden tekrar başlatırlardı. Biz çocuklar için bu durum, bazen sinema keyfini bölen üzücü bir olayken, bazen de yağmurun altında koşa koşa eve yarıştığımız eğlenceli bir oyundu…
Yazlık sinema, bir filmi toplu olarak izleme mekânı olması yansıra, o bölgedeki insanlar arasında bir aidiyet hissi yaratan fonksiyona da sahipti. Televizyonun evlere girmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte, yazlık sinemalar 1980'lerden itibaren popülaritesini kaybetmeye başladı. 1990'larda ise özel televizyon kanallarının yaygınlaşması ve video kaset oynatıcıların (VHS) ortaya çıkmasıyla, yazlık sinemaların büyük bir kısmı kapandı. Ayrıca şehirleşmenin hızlanması, nüfus yoğunluğunun artması ve açık hava alanlarının azalması da bu sürece katkı sağladı.
Dünün Türkiye’sinde yazlık sinemalar, Türkiye’nin kültürel hafızasında derin izler bırakan, toplumsal buluşma alanları olarak öne çıkan önemli mekanlardı. Özellikle 1970’li yıllarda Türkiye’de yazlık sinemalar, kent ve kırsal kesimlerde büyük bir sosyalleşme aracıydı. Günümüzde ise yazlık sinemalar daha çok nostaljik bir etkinlik olarak görülmekte, sınırlı sayıda mekânda düzenlenen özel gösterimler ile hatırlanmaktadır.
1970’lerde Türkiye’nin sosyolojik yapısı, toplu eğlence anlayışının temel unsurlarından biri olan yazlık sinemalarla şekilleniyordu. Televizyonun henüz yaygınlaşmadığı, teknolojik yeniliklerin sınırlı olduğu bu dönemde, yazlık sinemalar halk için hem eğlence hem de sosyal bir buluşma alanıydı. Mahalle kültürünün güçlü olduğu bu dönemde, insanlar bir arada film izler, film öncesi ve sonrası sohbet eder, toplumsal bağları güçlendirirlerdi. Yazlık sinema, yalnızca bir eğlence aracı değil, komşuluk ilişkilerini ve toplumsal dayanışmayı besleyen bir platformdu.
Günümüz Türkiye’sinde ise yazlık sinemalar, 1970'li yıllardaki yaygınlıklarından çok uzak bir noktada bulunmaktadır. Modern yaşam biçimleri, teknolojik gelişmeler ve kentleşme, yazlık sinemaların işlevini büyük ölçüde değiştirmiştir. Günümüzde yazlık sinemalar daha çok nostaljik bir etkinlik olarak görülmektedir. Büyük şehirlerde, belirli festivaller kapsamında veya bazı sahil kasabalarında kurulan yazlık sinemalar, eskiyi anma amacı taşır. Bu etkinlikler, geçmişe bir özlem duyan orta yaş ve üstü kitleler tarafından rağbet görmekte, genç kuşaklara ise nostaljik bir deneyim sunmaktadır.
Dünün Türkiye’sinde 1970’li yıllarda, televizyonun yaygın olmadığı bir dönemde, sinema toplumsal bir buluşma alanıyken, günümüzde dijitalleşme ve internet üzerinden film izleme platformlarının yaygınlaşması, sinemanın bu işlevini büyük ölçüde zayıflatmıştır. Netflix, YouTube gibi platformlar, bireysel ve evde film izleme alışkanlığını teşvik ederken, toplu izleme kültürünü ikinci plana itmiştir. Bugünün Türkiye’sinde yazlık sinemalar, artık geniş kitleleri bir araya getiren bir unsur olmaktan çok, sınırlı bir etkinlik olarak varlıklarını sürdürüyorlar.
Dünün Türkiye'sinde yazlık sinemalar, sıcak yaz akşamlarını renklendiren, insanların birlikte kahkaha attığı, birbirlerine mendil uzatarak ağladığı, komşularımızı ve arkadaşlarımızı ortak duygularda ve sevinçlerde birleştiren sihirli değneklerdi.
Günümüz Türkiye’sindeki yazlık sinema gösterimleri ise bu eski kültürü yaşatmaktan çok uzak duruyorlar. Çünkü en küçük yerleşim birimlerinde dahi komşuluk ilişkileri ve dostluklar çok zayıfladığı gibi, çoğumuz bir diğerinin omuzuna yaslanarak yaşlı gözlerle bir filmi seyredemeyecek ya da genci yaşlısı coşkulu bir kahkaha selini çekincesizce paylaşamayacak kertede yabancılaştık birbirimize.
Dünün Türkiye’sindeki yazlık sinemaların ruhunu tam olarak geri getirmek mümkün değilse de yazlık sinemalar, Türkiye’nin sinema tarihinde ve kültürel belleğinde özel bir yer tutmaya anılarımızda yaşayarak devam edecekler…