MENÜ
İzmir 20°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İktidarın sanatı, sanatın iktidarı
Filiz SEZER
YAZARLAR
6 Ekim 2023 Cuma

İktidarın sanatı, sanatın iktidarı

Sinema, müzik ve edebiyatla birlikte göreceli olarak daha kolay ulaşabildiğimiz, daha popüler ve geniş kitleler tarafından sevilen bir sanat dalı. Bu alana olan ilginizi zincir sinema salonlarını domine eden Hollywood yapımlarıyla sınırlı tutmak istemiyorsanız, bağımsız yapımlara, yönetmenlere ulaşmanın en güzel yollarından biri de film festivalleri.

Ülkemizin en köklü film festivallerinden olan Antalya Film Festivali bu yıl perdelerini açamadan iptal edildi. Ulusal Belgesel Film Kategorisinde yarışan eserlerden biri olan Kanun Hükmü filminde, yönetmen Nejla Demirci KHK ile işten çıkarılan bir doktor ve bir öğretmenin hikayesini anlatıyor. Filmin terör propagandası yaptığı suçlamasıyla festival programından çıkarılması üzerine Demet Akbağ, Sema Kaygusuz gibi çok değerli isimlerden oluşan jüri sessiz kalmayarakjüri üyeliklerinden istifa etti. Bütün bu olanlar karşısında kamuoyundan gelen güçlü tepkiler üzerine festival yönetimi eser hakkında devam eden veya sonuçlanan bir dava olmaması nedeniyle kararından geri dönerek filmi tekrar programa aldı. Bu hareket karşısında el yükselten Kültür ve Turizm Bakanlığı ise festivalden desteğini çekti ve nihayetinde festival 60.yılında iptal edildi.

Kültür alanında ülkenin en üst düzeyde temsil edildiği bir resmi kurumun böylesi bir suçlamayı ancak yargı kararı ile vermesi gerektiğini buraya not ederek, bu mevzunun sanatın iktidar ve sermaye ilişkisini yeniden sorgulattığının altını çizmek istiyorum.

Binlerce yıl önce inşa edilmiş anıt mezarlardan, tapınaklardan, heykellerden, dini içerikli resimlerdenbaşlayaraksanatın iktidar tarafından hem iletişim hem de propaganda ve hatta toplumu yeniden düzenleme amacıyla kullandığını okumak mümkün. Geçen bu süre içinde iktidarın ve sanat hamilerinin kültürel yaşamı yönlendirme geleneği biçim değiştirse de içeriğini aynı şekilde korumaya devam ediyor.Günümüze döndüğümüzde bu etkiyi sadece merkez iktidarın veya belediyelerin festivalleri, konserleri istediği gibi yönlendirip işine gelmediği zaman iptal etmesinden, desteğini verdiği veya esirgediği eserlerden, devlet tiyatroları, opera ve bale kurum politikaları toplamınınfazlasında görmemiz gerekiyor. Zira bu seviyede bir okumada ideolojik olarak kendimize yakın bulduğumuz ve politikalarını onayladığımızbir iktidar döneminde her şeyin yerli yerinde olduğunu düşüneceğimizi bekleriz.

Oysa iktidarla birlikte, ona yön veren, onunla işbirliğinde olan, onun tarafından beslenen sermaye grupları da kültürel yaşamın yönlendirilmesinde aynı şekilde etkilidir ve tıpkı onun gibi sanatı kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmez.

Çağdaş sanat eserlerinin dünya üzerinde dolaşıma sokulması, tanıtılması, sergilenmesi, satılması için belli kaynakların yaratılması gerçeğini yadsıyamıyoruz. Sanatın biçiminin de iletişimin de oldukça farklı bir boyuta ulaştığı günümüzde sanat ve sermaye arasındaki çizginin daha çok bulanıklaştığına şahit oluyoruz. Ticari bir kaygı gütmeden, sade bir sanat sever olarak özellikle görsel sanatlar alanındaki çağdaş eserlere ancak bienaller, sanat fuarları, sergiler, galeriler ve müzeler üzerinden ulaşabiliyoruz.Ülkemizin sanat etkinliklerinin en önemlilerinden olan Contemporary İstanbulda benim gibi pek çok kişi için sanat-sermaye ilişkisinin sevimsiz yanlarını gördüğümüz bir etkinlik oldu. Fuar partnerlerinden (onlar partner dedikleri için partner diyorum) birinin ismini İstanbul’daki deposunda kötü koşullarda çalıştırdığı işçilerini, sendikaya üye olmaları nedeniyle tazminatsız olarak işten çıkarması nedeniyle sosyal medyada sıklıkla görmek mümkün. Üstelik yüz kızartıcı suçlar maddesiyle çıkardığı işçilerinin tekrar iş bulmasını neredeyse imkânsız hale getirirken, anayasal haklarını kullanarak gerçekleştirdikleri oturma eylemine de devlet güçlerini arkalarına alarak engel olmaya çalışıyor. Çok sıcak bir gündem olduğu için ayrıntılarını buraya aldığım bu örneğin pek çok örneğini hem ulusal hem de global ölçekte görmek mümkün. Okyanusa karıştırdığı atıklarıyla büyük bir çevresel felakete sebep olan benzin şirketlerinden, kapitalizmin en sert koşullarının yaşandığı bankalara kadar bu tip kurumlar sanat sponsorluklarını kurumsal imaj, halkla ilişkiler ve dahi vergi muafiyetleri için kullanıyorlar. Bu şartlar altında da sanatın sadece onu yapanlar eliyle yaratıldığını düşünmek fazla safça kalıyor.

Dünyayı yeniden anlamlandırmaya, yaşam algımızı yeniden inşa etmemize yarayan sanatın etkisi estetik ve güzel duygular uyandırmanın çok ötesinde hizmet etmeye devam ediyor. Günümüzde o malum soru küçük bir değişimle sorulmaya da devam ediyor: Sanat toplum için midir yoksa bizzat şahsi yüksek ve ulviyeti kendinden menkul çıkarlarım için midir?

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz