MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kurtarılmaya müstahak olmak
Tayfun MARO
YAZARLAR
28 Ekim 2019 Pazartesi

Kurtarılmaya müstahak olmak

Kurtarılmak, bir kurtarıcıya medyun olmak… Kanımca, toplumsal yaşamı boyunduruk altına alma kabiliyeti olan bu fiili duruma, tam da olması gerektiği gibi anlam yüklenmiyor. Minnet duygusunun altında kalan kurtarılanın psikolojik durumu buna engel oluyor.

Kurtarılmak iyi bir şey ise, kurtarılacak duruma gelmiş olmayı nasıl anlamak ve ifade etmek gerekiyor? Bunu kendimize sormalıyız.

Kurtarılmak ve kurtarılacak duruma düşmek, her iki durumdan da yeryüzüne hükmeden, ülkeleri yöneten efendilerin sorumlu olduğu bir gerçektir.

26 yıl arayla iki Dünya savaşı çıkaranlar ile barışı getirenler aynı iktidar gruplarıydı…

İnsanlık kurtarılışını yücelttiği kadar, kurtarılacak duruma gelişini de sorgulayabilseydi, muktedirlerin tasallutundan azade, başka bir hayat belki de mümkün olacaktı.

Kurtarılmak uğrunda nelerden vazgeçiyoruz; aklımız, irademiz, canımız, özgürlüğümüz…

Değil mi ki biz sıradan insanlar, varlığımızı, önünde diz çöktüğümüz muktedirlere borçluyuz…

Hazin ama gerçek, insanın toplumsallaşmasıyla mümkün oldu toplumların kurtarılmayı içine sindirmesi. Dahası kurtarıcılara ihtiyaç duyar hale gelerek biat kültürüyle tanışması…

Biat ederek özgürleşmek, insanca bir tuhaflık…

Hâlbuki özgürlük vazgeçiştir. Efendinin lütfuyla, kurtarıcının inayetiyle özgürlük olmaz. Özgür olmak, istemekle değil, istememekle ilgilidir. Talepkar insanın özgürlük arzusu şaibelidir. Talep eden ile talep edilen arasındaki ilişki özgürlük değil, bağımlılıktır.

Kurtarılmanın devamında, bağımlılıkla mütecanis kurtaran/kurtarıcı ilişkisi, toplumsal sözleşmeyle güvence altına alınır. “Beka” sorunu dedikleri…

Toplumsallaşma sonucu gelişen yöneten/yönetilen ilişkisinin devleti oluşturmasıyla ortaya çıkan organizasyon, toplumsal sözleşmeyi gerekli kılıyor; yazılı veya teamüllere dayalı bir anlaşma mutlaka oluyor.

Monarşi, oligarşi, demokrasi, yönetim biçimi ne olursa olsun, bir mutabakat gerekiyor. Ve bu mutabakat, ister gönüllü ister zora dayalı ama mutlaka itaati gerektiriyor.

Ancak toplumları zorla biat ettirmekten yorgun düşen muktedirler, sonunda gönüllü biat yollarını keşfederek huzura erdiler. Artık efendilerimizi seçiyoruz…

1789’da, burjuvazi, halkları hesaba katmadan ülkeleri yönetemeyeceğini anladı.

Geçen yüzyılda, demokrasinin gereği olarak katılımcılık, çoğulculuk, şeffaflık ilkeleri öne çıktı.

Fakat bu yüzyılda görülüyor ki, 250 yıllık mücadeleden geriye pek bir şey kalmadı; Sistemin efendileri tarafından işaret edilen isimlere oy vermeye ve o seçilenlerin iktidarda veya muhalefette yüklendikleri temsile, demokrasidir, deyip geçiyoruz.

Böyle oluyor da ne oluyor? Yoksulluk sürekli artıyor, açlık ve savaşlar göçlere yol açıyor, bozulan iklim ve ekolojik felaketler insan varlığını tehdit ediyor. Sistem dengeden çıktı.

Kurtarıcıya ihtiyaç duymamak ve biatın tarihini yazmamak, çağdaş insanlık durumunu aşıyor.

Barınmak, beslenmek, güvenlik, iş, eğitim; bu talepler bir anlamda özgürlükten vazgeçiştir.

Ancak karnı doyan insan serbesti istiyor. Serbesti ise özgürlük değil.

Kurtarıcıya mecbur, kurtarılmaya müstahak insanlık halleri...

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı hepimize kutlu olsun!

Sahip olduklarımızın en iyisi…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Sarı Çizmeli Memed'A.
 28 Ekim 2019 Pazartesi 10:19
"Sahip olduklarımızın en iyisi" saptaması çok yerinde bir saptamaydı... Kutlu olsun.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz