Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.
M. K. ATATÜRK
Yıllardır benzer törenlerle Öğretmenler Günü kutlanır. Tören tarafını, okunan şiirleri filan pek umursamam ama benim için çok anlamlı bir gündür bu gün. Çünkü benim üniversite öğrenimim elektronik mühendisliği olmasına karşın ben bilerek ve isteyerek öğretmenlik mesleğini seçtim, elektronik mühendisliği diplomamı rafa kaldırdım. Neden mi? Çocukları, gençleri, öğretmeyi ve öğrenmeyi çok seviyorum. Her gün, öğretirken bir şey daha öğreniyorum, keşfediyorum…
41 yıldır da seve seve, tüm yüreğimle bu mesleği yapıyorum. 34 yıl İzmir’de, her yaş öğrenciye, anaokulundan üniversiteye yaptığım hocalık son birkaç yıldır Oxford’da, bir Avrupa Birliği projesi olan Erasmus 2 programı çerçevesinde dünyanın dört bir yanından gelen, yaşıtım, yetişkin, kariyer sahibi insanlara “Eğitimde Liderlik ve Yöneticilik” dersleriyle taçlandı. Üniversite rektörlerinden, vali yardımcılarına, okul müdürlerinden öğretmenlere, İspanyol, İtalyan, Finlandiyalı, Belçikalı, Avrupa’nın her köşesinden ve Nijeryalı, Taylandlı, Myanmarlıyetişkin öğrencilerim oldu. Keyifli mi keyifli. Bu yıl bir yandan da zoom üzerinden İzmir Ekonomi Üniversitesinde “Executive MBA” programında hocalık yaptım…
Ancak, ülkemizde Öğretmenler Günü çeşitli sorunları ile geliyor. Sorunları da göz ardı etmemek gerek. Bunlardan önde gelen bir sorun öğretmene müdahele.Günümüzde çok yaygınlaştı, çocuklar öğretmeni anne-babaya hemen şikâyet ediyor, anne-baba da hemen Milli Eğitime şikâyet ediyor. Bu hızlı ve çoğunlukla gereksiz şikâyet zinciri çocukları aşırı şımartmaya, onlara zarar vermeye, öğretmenleri de kayıtsız kalıp eğitimcilik görevlerini şikâyet edilmemek için yapmamaya itti ki öğrencinin yanlış yönünü şikayet edilmemek için görmezden gelen, düzeltmeyen öğretmen şımarık öğrencilerin sayısının artmasına neden olmakta.
Anne-babalar da öğretmeni şikâyet ederek çocuklarına ne büyük bir zarar verdiklerini görmemekte. Diğer yanda, bazı öğretmenler aşırı agresif, öğrencileri dövmekte, aşağılamakta ve çocuklara çok büyük zarar vermekte. Bu tür hasta ruhlu kişiler öğretmen olmamalı. Okulları teftiş eder gibi görünüp okul müdürlerine baskı yapıp pohpohlanmak isteyen bazı müfettişler ise okullarda bu tür hasta ruhlu öğretmenler var mı konusuna eğilmeli.
Maalesef müfettişler öğretmenleri yaklaşık hiç denetlemiyor, denetleme adına şöyle bir bakıp tüm öğretmenlere 85-90-95 puan veriyor, tüm günlerini yönetimsel evrakları kontrolle geçiriyor. Denetlenmeyen öğretmenler de işlerini daha özensiz yapmaya yatkınlaşıyor. İngiltere’de tam tersi bir durum var. Öğretmenler çok sıkı denetleniyor ve kendilerini müfettişlere beğendirebilmek için çok çalışıyorlar, iyi öğretmen oluyorlar. Aldıkları puan onlar için çok önemli. Umarım bir gün ülkemizde de böyle bir sistem kurulur.
Bir diğer sorun da din ile eğitimin gittikçe içiçe girmeye başlaması. Okullara atanan imamlar, okullarda açılan mescitler, artırılan din dersi saatleriile laik eğitime müdahale edilmesi. Oysa ülkemiz inançlı insanların yaşadığı bir ülke, inanç sorunu yok, okullarda zaten yeterli din dersi eğitimi vardı, bunu zoraki artırmak laik eğitime darbe vurmakla eşdeğer.
Çocuk yetiştirmek bir sanat, onların en büyük gereksinmesi anne-baba sevgisi.İyi örnek olan, olumlu, şefkatli ebeveynler gerekli. Öğretmenlik de bir sanat, çocukların ikinci anne-babası olmak demek. Sabır demek. Sevgi demek. Her an gelişmek demek. Özveri demek. Bunlar olmadan iyi bir öğretmen olunmaz. Çocuk sevmeyen birisinin öğretmenlik mesleğini seçmesi hem onu çok yorar, hem de çocuklara iyi gelmez.
Bir Öğretmenler Günü’nde daha tüm öğretmenlerimizi kutlarım...