MENÜ
İzmir
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Romantik eşkıyadan zorbalara...
Filiz SEZER
YAZARLAR
28 Mayıs 2021 Cuma

Romantik eşkıyadan zorbalara...

Her şeyin daha iyi olacağına duyulan inanç insanın hayatta kalma stratejilerinden biridir diyebiliriz. Umudunu mücadele azmi ve kararlılığıyla besleyemeyenler ise sihirli değnek bekleyerek geçirirler ömürlerini. Bizim dışımızda ama bizim sorunlarımızı çözecek birini bekleyerek belki de…

İnsan soyunun bilmeye ve kendisini sarmalayan doğayı açıklamaya duyduğu ihtiyaçla ürettiği antik dönem mitolojileri gibi sözlü halk edebiyatları da toplumun genel kabul görmüş düşünceler ve değer yargılarıyla ilgili çok şey söyler. Halk kahramanlık öyküleri de buna örnek verilebilir. Mesela İngiltere’nin meşhur Sherwood Ormanları’nda yaşayan Robin Hood’a dair birçok rivayet olsa da herkesin inanmak istediği tek ortak özelliği zenginden (ç)alıp fakire verdiğidir. Ezilen halk ihtiyaç duyduğu adalet gücünü Robin Hood’da bulur.

Adalet sağlayıcılardan ümidini kesmiş, kendini koruyamayacak kadar güçsüz, ezilen bir halkın hakkını araması için bir kahramana verdiği değere ilişkin izleri pek çok toplumda görebiliriz. Yaşadığımız coğrafyada eşkıyalık da aslında benzer sebeplerle romantize edilmemiş midir? Birçok kaynağa göre Celali İsyanları ile başladığı ifade edilen ve devletin otoritesine karşı gelerek yol kesme, dağa çıkma gibi temelde iktisadi nedenlerle yasadışı işlere kalkışma olarak tanımlayacağımız eşkıyalığın tarihine dair çok değerli kaynaklar ve akademik makaleler bulmak mümkün. Devlet tarafından eşkıya olarak tanımlanmış Köroğlu, Yörük Ali Efe gibi tarihi kişilikler devletin zafiyetinden kaynaklanan eksikleri tamamlayıp, otoritenin ezdiği halkı savunarak birer halk kahramanı olarak kabul edilmiş ve bu toprakların ayrılmaz birer değeri olmuşlardır. Aynı şekilde kuşandıkları silahları Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci güçlere karşı kullanan ve zafere giden yolda büyük katkı sağlayan Efeler de bu halkın gönlüne yerleşmişlerdir. Yine de tarih boyunca bu kahramanlık öykülerinin dışındaki örneklerin çoğunu tımarsız kalmış sipahilerin seçtikleri yeni iş kolu olarak okumak mümkün. Kaldı ki halkla iyi geçinebilmek için bazı hizmetleri sunan eşkıyaların uygun zemini bulduğunda devletle anlaşma yolunu seçtiği de görülmüştür. Ne şekilde olursa olsun temelde, hukukun uygulanmadığı durumlarda halkın onun veya bunun tarafından ezildiği gerçeği ile karşı karşıyayız.

Toplumsal gerçeklerin sanattaki yansımalarını takip etmeyi çok severim. Eşkıyalığın edebiyattaki izlerinin en önemlilerini de bu toplumun gerçeklerini ve kadim değerlerini en güzel anlatan Yaşar Kemal ve Sabahattin Ali’den okumak gerek. Yine büyük romancı Kemal Tahir’in eşkıyalığa farklı açıdan bakarak zorbalıklarından bahseder ve halkın bunları bu kadar yüceltmesinin nedeninin çaresizlik olduğunu savunur. Sinemada aklımıza ilk gelen örnek Yavuz Turgul’un zamanın dışındaki bir eşkıyalık hikayesini anlattığı Eşkıya filmi gelse de Atçalı Kel Mehmet rolündeki Fikret Hakan’ı, Köroğlu’nu canlandıran Cüneyt Arkın’ı anmadan geçemeyiz. Özellikle oryantalist resimlerde de “Başı bozuk” figürlerini görürüz. Ünlü Fransız ressam Jean-Léon Gérôme’un eserlerinde farklı milliyetlerden olan eşkıyalara da rastlarız.
Jean-Léon Gérôme, Bashi Bazouk, 1868

Toplumun değer yargıları her zaman hukukta tanımlanan suçlarla veya bu suçlara atfedilen cezalarla uyuşmayabilir. Yine de eksik yanları bile olsa hukukun herkese eşit şekilde uygulanması su gibi, ekmek gibi ihtiyaç duyduğumuz adalet ihtiyacımızı dindirecektir kuşkusuz.

Silah icat olalı çok oluyor, teknolojinin en ilerisi daha iyi silahlar üretebilmek için kullanılıyor, bazılarının ağzından düşürmediği mertlik kişisel çıkarların çapı kadar uzanabiliyor. Eşkıyalar yerlerini kısa yoldan zengin olmak ve güç sahibi olmak isteyen haydutlara bırakıyor. Adalet arayışı, reytingi bol dizilerde güzellenen “kendi adaletini kendi sağla” tavrına yöneliyor. Suç, “yaptım ama sor bakalım niye yaptım”’ bahaneleriyle normalleştiriliyor. Hukuk ve adalet her geçen gün birbirinden biraz daha uzağa düşüyor.

Günler, üstü kimler arasında hangi pazarlıklarla örtülmüş olursa olsun tüm gerçeklerin bir gün mutlaka açığa çıkacağını düşünerek gelip geçiyor ve zihnimde bir ses sürekli aynı melodileri mırıldanıyor: Haydutlar dünyaya hükümdar olmaz.

Jean-Léon Gérôme, Bir Başı Bozuk ve Köpeği

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz