Birisine “Lütfen öfkelenir misin” dediğinizi düşünün. Öfkelenir mi? Tiyatro sanatçısı değilse bu mümkün olmaz. Demek ki birisi böyle söylediği için öfkelenmiyoruz. Damarımıza basılınca yani yumuşak karnımıza dokunulunca öfkeleniyoruz. Bazıları eleştiriye gelemiyor, egoları eleştiri kaldırmıyor. Bazıları çocuklarının, anne-babalarının, bir sevdiklerinin eksiği, gediği söylendiğinde öfkeleniyor, egoları çocuğu, anne-babayı, sevdiğini değil kendisini eleştirilmiş gibi hissediyor, öfkeleniyor. Çoğunlukla ön plandaki ego oluyor. Öfkeyi suçluluk duygusu, suçluluk duygusunu ise korku izliyor.
Çocuklar şekil verilmeyi bekleyen hamur gibilerdir. Şekilsiz doğarlar, anne-babadan aldıkları eğimle şekil kazanırlar. Düşünceli, düzenli, çalışkan, tembel, gösteriş düşkünü, aylak, saygılı, özenli gibi birçok davranış özelliğini büyürken evde öğrenirler. Anne baba sınır çizmezse sınırsız bir özgürlük içinde tüm çocuklar aylak olup, canları ne yapmayı istiyorsa onu yaparlar.
Örneğin, ödev yapıp ders çalışmak bilgisayar oyunu oynamaktan, spor yapmaktan sıkıcıdır. Eğer o ödevi yapacak bir anne-baba, özel öğretmen, parayla tutulan birisi varsa, çocuk daha eğlenceli aktiviteleri tercih edecektir. Bu şekilde üniversiteyi bitirip, üst lisans yapan öğrenciler vardır. Bugün para karşılığı üst lisans hatta doktora tezi yazan, o paraya gereksinme duyan insanlar varır. Yani çocuk üstlisans, doktora yapar ama bir şey öğrenmez, para karşılığı tez yazdırarak diploma alır.
Aynı şekilde, bol para içinde büyümüş, özel öğretmenler, temizlikçi kadınlar işleri yaparken, çocuklarına bakarken ekmek elden su gölden, plajlarda, kulüplerde eğlenceli zamanlar geçiren, eğlence kovalayan azınlıkta bir grup vardır. Bu davranış dikkat çekip söz konusu edildiği zaman ise öfkelenen anne-babalar vardır… Çünkü onlar o çocuğu öyle yetiştirmeyi seçmiş, onun bu halinden memnun kişilerdir…
Uzun vadeye bakınca ise ego kimseye fayda sağlamayan zehirli bir yöndür. Bakıcı elinde büyüyen çocuk ise anne sevgisi ve ilgisine açtır. Onu yakaladı mı konuşturmaz, tüm ilgiyi kendi üzerine çekmeye çalışır. Çarşıda pazarda, kafede, restoranda bağıran çocuklar bu tür, anne sevi ve ilgisine aç çocuklardır. Bilinç bir denizin farklı derinlikleri gibidir. Ego, bencillik, öfke, tembellik, aylaklık, saygısızlık, kıskançlık kıyıya vuran sığ dalgalar gibi öğütücü, denizin derinliklerindeki huzur ve sükûnet ise içimizdeki huzur ve sükûnete, sevgiye, şefkate, inceliğe işaret eder.
Bazı insanlarda ego daha kolay kontrol ediliyor olabilir ama sabır kalmamıştır. Bir şeyi defalarca söyleyip ama yine o şey tekrarlanıyorsa, siz öfkelenip tepki vermeden o kişi saygı sınırlarını tanımıyorsa sabır taşı yıpranır, öfke bir çeşit tepki olarak kendini gösterir. Bazı evli kişiler bunu yaşayabilir. Örneğin, eşlerden birisi çok dağınık ve pasaklı olduğunda, evin toparlanıp temizlenmesini hep diğer eşe bıraktığında, sabır taşıp öfkeli bir tepki verildikten sonra kişi daha duyarlı, tertipli, düzenli olmaya başlayabilir.
Duke Üniversitesinden felsefeci Prof Dr Owen Flagan’a göre bilincin zarar veren durumları düşük özgüven, aşırı yüksek özgüven, şımarıklık, kıskançlık, tembellik, saygısızlık, sevgisizlik gibi unsurlar. Bilincin yapıcı durumları ise kendine saygı, hak edildiği kadar özgüven, kişisel bütünlük duygusu, dostluk, vericilik, doğru ve iyi olanı görmek, şımartmamak, şımarmamak…
Bu unsurlar üzerinde düşünülmesinde fayda var.Ayrıca öfkelenmeden, incitmeden, incinmeden, yakıp yıkmadan önce egoyla yüzleşilmeside faydalı olan unsurlar…